Çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü taciz ve cinsel istismar sistemler ve düzenler ile doğrudan ilgilidir. Sistemler ve düzenler ile ilgili olan her şey siyasidir ve sınıfsaldır. Dolayısıyla iktidar olma ve iktidar biçimleri ile doğrudan ilgilidir.
Cinsel istismar meselesi yönetsel bir meseledir
Bu, iktidarların veya yönetenlerin bu işin doğrudan suçlusu veya sorumlusu oldukları anlamına gelmez. Ama dolaylı olarak suçlusu ve sorumlusu oldukları anlamına gelir.
Gelenek ve görenekler gerekçesi ve nedenselliği bazı şeyleri açıklamak veya geçmişe referans vererek çözümlemek yetmez. Birincisi eğer gelenek ve görenek denilen davranış kalıpları kötü ve kötülüğün teamülleri olarak ortaya çıkıyorsa o gelenek ve görenek zaten sorunludur demektir. İkincisi gelenekler ve göreneklerin çoğu, ortaya çıkışı itibariyle esasen o günlerin ve koşulların mülkiyet ilişkisine dayalı iktidar ve yönetim ürünleri olan kalıplar ve değerlerdir.
Günümüzde tüm dünya coğrafyalarında hiçbir iktidar ve yönetim “istismar edin” demez.
Taciz edin veya tecavüz edin diyen hiçbir iktidar söz konusu değildir.
Hep bir yerlerde bekleyen istismarcılık kültürü
Ama iktidarlar ve yönetimler öyle şeylere kayıtsız kalır veya öyle şeylere farklı gerekçeler ile bakarlar ki; eğer potansiyel bir kültür olarak hep bir yerlerde bekleyen istismarcılık kültürü varsa; bu kültürün insanları kendilerine bunu bir mesaj veya bir müsamaha olarak algılar ve harekete geçerler.
Örneğin her gün bir yerlerde namus denilen kavramı bir şekilde getirip cinselliğe ve cinsel ilişkiye bağlayan, durmadan kız çocuklarının evlenmesi ile regl olma yaşı arasında ilişkiler kurarak fetvalar verenler; kadının teni üzerinden toplumsal yaşam inşa etmek isteyenler; kadınların giyim ve kuşamı ile toplumsal hayattaki rolleri üzerinden tahrik olmayı, tahrik etme suçuna ve kültürüne endeksleyenler anlayış ile karşılanırsa; karşılanmasa dahi haklarında toplumsal düzeni bozma ile ilgili hiçbir işlem yapılmazsa; üstelik bu tiplerin çoğu da sözde ulema, din adamı, akil insana olarak değerlendirilirse, ister istemez bunları izleyen ve dinleyen binlerce potansiyel istismarcı durumdan vazife çıkaracak tutum ve davranış içine girecektir. Çünkü böylesi bir toplumsal düzende iktidarların ve yönetimlerin tutum ve tavırları doğaldır ki, bir mesaj ve bir müsamaha şeklinde algılanabilmektedir.
Yine örneğin adına tarikat veya cemaat denilen dini örgütlerin ve yapıların (aslında işletmelerin) içinde olsun, okullarında ve özellikle yurtlarında olsun yaşanan ve kayıtlara geçen onlarca taciz ve cinsel istismar olayı nedeniyle sadece olayın faili kişi üzerinden işlem yapılıyor ise; sonuç ister istemez ya olağan bir durum olarak algılanıyor ve kurumsal yapı ve kültür ile istismar davranışları arasında bağlantı kurulması mümkün olmuyor, olamıyor demektir.
Özetle hiçbir iktidar ve yönetim kendi coğrafyasında, ülkesinde ve toplumunda istismar edin demez, istismar etmeye yönlendirmez ve heveslendirmez belki ama (soykırımlar hariç, örneğin Sırpların yaptıklarını unutmadık); buna karşın bazı yönetimler sözde gelenekçi, sözde muhafazakar gerekçeler ile bilerek veya bilmeyerek talepkar olan kötülerin ve ilkellerin, pusuda bekleyen potansiyel talep edici kötülük ve ilkelliklerini tamamen ortadan kaldıracak önlemleri ve çözümleri de hayata geçirmez.
Mesele kadar çözüm de siyasi, politik ve sınıfsaldır. Dolayısıyla mesele bir iktidar ve yönetim meselesidir.