Türkiye bilinen adıyla Emes hastalığı Multipl Skleroz (MS) tedavisi konusunda son 10 yılda çok önemli gelişmeler yaşandı.
Deneyimli Sağlık Editörü Ceyda Erenoğlu moderatörlüğünde gerçekleştirilen toplantıya Türk Nöroloji Derneği MS Çalışma Grubu Başkanı ve Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüsnü Efendi ve Merck Türkiye Genel Müdürü Şehram Zayer konuşmacı olarak katıldı.
Emes’li bireyler normal yaşamlarına devam edebiliyor
MS alanında yenilikçi tedavilere öncülük eden Merck’in katkılarıyla gerçekleştirilen toplantıda MS tedavisiyle ilgili son yıllarda kaydedilen gelişmelere dikkat çekilerek, MS’li bireylerin yeni tedavi yöntemleri ve ilaçlarla artık normal yaşamlarına devam edebildikleri belirtildi. Ayrıca MS’in artık çaresiz bir hastalık olmadığı tıpta sağlanan gelişmelerle gelecekte hastalığın çok daha kontrol altına alınabilmesinin mümkün olacağı belirtildi.
Emes hastalığında son 10 yılda önemli gelişmeler yaşandı
Türk Nöroloji Derneği MS Çalışma Grubu Başkanı ve Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüsnü Efendi, 90’lı yıllarda MS hastalığında özel bir tedavi yapılamadığını sadece atakların tedavi edilebildiğine dikkat çekerek, “MS alanında son 10 yılda baş döndürücü hızda gelişmeler var. Tedaviden çok daha iyi sonuçlar alınıyor” dedi.
Emes tedavisi tango gibidir
Tedaviye uyumun önemini de vurgulayan Prof. Dr. Hüsnü Efendi, “Biz tedaviye karar verirken sürece hastayı da katıyoruz. Yani tedavi kararı verirken hastaya al bu ilacı git kullan demiyoruz. Çünkü bu bir haftalık bir antibiyotik tedavisi değil. Hastayla beraber oturuyoruz, ne kadar süreceğini, uzun süren bir hastalık olduğunu ve tedavi süreçlerine hastanın da katılması gerektiğini söylüyoruz.
636820078Karar verme aşamasında hastayı katıyoruz ve takiplerde de çok düzenli olarak hastanın takibi gerekiyor. Ben MS tedavisini tango yapmaya benzetiyorum. Tangoda da dans iki kişi arasında olur. Ama tangoda dansı yöneten erkektir, tedavide de bu süreci yöneten hekim aslında ama tangoda da diğer partner, kadın istemezse dans biter. Dansın sona ermesi iki kişiden birinin dansı bırakmasıyla olur.
Emes tedavisi de böyle, bu tedaviyi sürdürmek iki tarafın karşılıklı rızasıyla olacak bir şey. Bu nedenle çok iyi bir iş birliği gerekiyor. Hasta, tedavi yönetimini sadece hekime bırakmamalı. Hasta da tedavi yönetiminde direksiyonda olmalıdır. Hasta bu işin öneminin farkında olmalı” diye konuştu.
Türkiye, Emes’in orta sıklıkta görüldüğü bir ülke
MS’in tedavisi için şu anda var olan farklı tedavi seçeneklerinden bahseden Prof. Dr. Hüsnü Efendi, iyileştirilmiş inovatif, ilaç uygulama cihazları, güçlendirilmiş hasta programları ve destek hizmetleri dahil MS yönetimindeki gelişmelerin altını çizdi.
D vitamini eksikliği etkili oluyor
Türkiye’nin MS hastalığının orta sıklıkta görüldüğü bir ülke olduğunu belirten Prof. Dr. Hüsnü Efendi, hastalığın en çok Kuzey ülkelerinde görüldüğünü söyledi. MS’in genetik bir hastalık olmadığını, buna karşın genetik yatkınlığın ve çevresel faktörlerin rol oynadığına dikkat çeken Prof. Dr. Efendi, D vitamini eksikliğinin MS’in ortaya çıkmasında etkili olduğunu vurguladı.
Sigara, hastalığın seyrini kötü etkiliyor
Sigara içen MS’li kişilerde hastalığın seyrinin daha kötü olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Hüsnü Efendi, hastalara sigara içmemelerini, fiziksel aktivitelere devam etmelerini ve beslenmelerine dikkat etmelerini önerdi. D vitamini takviyesinin önemine işaret eden Prof. Dr. Efendi, “Her gün 15 dakika güneş banyosu yapılmalı, güneşten yararlanılmalı. Gerekirse takviye alınmalı. Akdeniz diyeti yapılmalı. Balık, deniz ürünleri, salata, sebze ve meyve tüketilmeli. Sıcak iyi gelmez. Kaplıca ve sauna gibi sıcak ortamları önermiyoruz” dedi.
Emes’te doğru bilinen yanlışlar
MS’in psikiyatrik bir hastalık olmadığını belirten Prof. Dr. Hüsnü Efendi, “MS, bulaşıcı bir hastalık değildir. MS genetik bir hastalık değildir. MS’li kişiler çocuk sahibi olabilirler. Anne ya da babada MS varsa çocukta ortaya çıkma ihtimali %1-1,5’tur” dedi. MS’li kişilere “Hastalığı her şeyin ortasına koymayın” önerisinde bulunan Prof. Dr. Hüsnü Efendi, normal yaşamlarının devam etmelerinin önemli olduğunu dile getirdi.
Alternatif yöntemler işe yaramıyor
İlaç kullanımı dışında kullanılan alternatif yöntemlerin zararlarına değinen Prof. Dr. Hüsnü Efendi, “Bazı hastalar olağan tedavilerini kesip alternatif tedavilere yöneliyorlar. Tabi o zaman hastalık olumsuz etkileniyor. Bazı bitkisel kaynaklı olduğu söylenen alternatif maddeleri kullanırken bunu ilaçla beraber kullanırlarsa karaciğerde birtakım toksik etkiler ortaya çıkıyor. İlacın yapmadığı hasarı yardımcı tedavi seçenekleri oluşturabiliyor. Üçüncüsü de hiçbir işe yaramıyor” uyarısında bulundu.
Emes, çok çaresiz bir hastalık değil
MS’in kronik ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu ve tedavide sürekliliğin önemine işaret eden Prof. Dr. Hüsnü Efendi, “MS çok çaresiz bir hastalık değil artık. Uygun bir tedaviyle bu hastalıkla normale yakın bir hayat sürdürebilir ve hayatlarını devam ettirebilirler” dedi.
Emes’li bireylerin mücadele gücü önemli
MS’li bireylerin mücadele gücünün yenilikçi tedaviler için güç verdiğini belirten Prof. Dr. Hüsnü Efendi, hasta destek programları için motivasyon kaynağı olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu: “MS alanındaki en umut verici gelişme son 10 yıl içerisinde yapılan araştırma ve geliştirme çalışmalarının son derece artmış olmasıdır. MS tedavi yöntemi, özellikle hastalığın ciddiyeti ve var olan tedavilere cevap kriterlerinin artması ile beraber yeni tanı, tedavi ve takip kriterlerinin gelişmesi ile son birkaç yıl içinde çok hızlı bir gelişim gösterdi. Bu çok heyecan verici bir durum, çünkü 1993 yılından önce MS için onaylanmış hiçbir tedavi bulunmamaktaydı; ancak bugün, spesifik endikasyona yönelik olarak bir çok farklı tedavi alternatifimiz var.”
Şehram Zayer: “Türkiye’de 40-50 bin MS hastası var”
Bu yıl 350. yaşını kutlayan Merck’in, son 20 yıl boyunca hastalara MS için temel tedaviler sunma konusunda öncü bir şirket olmayı sürdürdüğünü belirten Merck Türkiye Genel Müdürü Şehram Zayer, hasta odaklı ve inovatif tedaviler sunan bir şirket olmaktan heyecan duyduklarını dile getirdi. Zayer hastalar için şifa kaynağı olan bir teknoloji ve bilim şirketi olmanın kendilerine büyük mutluluk verdiğini ifade etti.
Zayer “Türkiye’de MS alanında yenilikçi tedavilerin neredeyse tamamı bulunuyor. Merck MS alanında şu anda Türkiye’deki önde gelen oyunculardan, bu alandaki yeni ürünlerimizin ülkemizdeki hasta ve hekimlerin kullanımına sunulmasıyla ilgili hazırlıklarımız devam ediyor. Gelecekte de güçlenecek ürün portföyümüzle MS’li bireylerin yanlarında olmaya devam edeceğiz. Biz gerek ülkemizdeki gerekse tüm dünyadaki MS hastalarına ve onları tedavi eden çok değerli Türk hekimlerine ihtiyaç duydukları tedavileri sunmak için kararlılıkla çalışmalarımıza devam ediyoruz” diye konuştu.
Multipl Skleroz Hakkında (MS)
Multipl skleroz (MS), merkezi sinir sistemindeki (MSS) kronik, otoimmün, enflamatuar nörolojik bir hastalıktır. MS’de, merkezi sinir sistemindeki miyelinli aksonlar çeşitli derecelerde tahrip olur. MS’in ilerleyişi oldukça değişken ve öngörülemezdir; her hastada farklıdır. Bazı hastalar hayatını normal / normale yakın olarak sürdürebilirken, bazı hastalarda engellilik gelişebilir.
MS için tedavilerin olmadığı dönemlerde hastalar, hastalığın başlangıcından sonra ortalama 15 yıl içinde yürümek için bir desteğe ihtiyaç duymaktaydı. MS’e yönelik tedaviler hastalara ulaştıktan sonra bu durumda belirgin değişiklikler oldu; hastaların önemli bir kısmı ciddi bir engelliliğe sahip olmadan hayatlarını sürdürür hale geldiler.
MS, erkeklere kıyasla kadınları iki kat daha fazla etkilemektedir ve Kuzey Avrupalı insanların MS yönünden daha çok risk taşıdıkları görülmektedir. Hastalığın tanısı, beynin manyetik rezonans görüntülemesi (MR) ve beyin-omurilik sıvısının muayenesi gibi ek testlerden elde edilen destekleyici kanıtlarla birlikte klinik bulgular temelinde koyulmaktadır. MS genellikle 20 ila 40 yaş arası yetişkinlerde görülmektedir; bazen çocukluk ve ileri orta yaş dönemlerinde de ortaya çıkmaktadır.
MS’in sebebi bilinmemektedir ancak çevresel faktörler, immunolojik faktörler ve genetik faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir.