Hayvanlar alemi ve insanlar

Her yeni gün bir öncekine sakınmadan eşlik eder, neşeli ve canlı olduğu kadar umutsuz ve hüzünlüdür de…

Hayvanlar alemi ve insanlar

Doğa hiçbir zaman görevini aksatmadan devinir durur zamanın peşinden. Bizler, güneşin pencereden vuran ışığıyla uyanıp, yepyeni bir güne daha başlamanın heyecanıyla kalkarız yataklarımızdan.

Günün verimini, iyi insanlarla karşılaşmanın iyi olaylara dönüşmesini umut edercesine… Ancak kimileri için, bu mümkün değildir. Çünkü günün ilk ışıkları onlara uğramaz bile, karanlık ve köhne kalmış odalarından, sigara izmaritine boyanmış yüzleriyle aynadan bile saklarlar kirli yüzlerini.


O yüz ki, yalanlara, hilelere karışmıştır, kana bulaşmıştır elleri gibi yüzleri de. Merhametin zerresini dahi, her hakkın sahibiymiş gibi davranarak gördüğü kendinde kaybetmiştir. Hiçliğin içinde kaybolmuş, geri dönüşü olmayan cehennemini yaratmıştır, bir tek masum yavru bir canın yok oluşuna sebep olarak. Yıkansa da temizlenmeyecek bir günahın vebalini kondurmuştur defterine. Ruhunun bayat ve kokuşmuş kimliğiyle hiçbir zaman yüzleşememecesine korkak ve aciz…

Gazete kupürlerinde, sosyal medya kanallarında günden güne artan vahşet konularına dahil olan, bu insan bile demeye dilimizin varamadığı caniler. Onlar için çok daha fazla sözünüzün olduğunu biliyorum. Lakin hiçbir kötülük karşılıksız kalmaz, bu dünyadan nasibini adil bir şekilde alamayanları, öteki dünyada sürpriz bir karşılamanın beklediğine eminim. O zaman bedeli neyse ödeyecektir ve bundan kaçış yoktur.

Şöyle der ayetlerde;

Hayvanları güçleri yetmeyen işlere koşarak yormak, dövmek, yüzlerine vurmak, işkence etmek ve aç, susuz bırakmak merhamet ölçüleri ile bağdaşmaz. Böyle bir davranış, derdini anlatamayan canlılara zulümdür. Allah’tan başka koruyucusu olmayan bu canlılara karşı merhametsiz ve acımasız davrananın ise cezası çok ağırdır.

Evimden çıkıp markete doğru yol aldığımda etrafımda kuş seslerinden, cırcır böceklerine, yemek aramaya koyulmuş kedilere, köpeklere rastlıyorum. Doğada her bir canlı öyle uyum içinde sanki fısıldaşıyorlar ki, onların bize en ufak bir zararı dahi yok. Ne biz insanlar gibi laf atıyor, kavga ediyorlar, ne de psikolojileri bozulduğu için birilerinin canına kıyıyorlar. Onlar hayvan olmalarına rağmen bizim dünyamıza uyum sağlamak zorunda olduklarını öğrenmişler; fakat insan diyemediğim o canlılar hala öğrenememelerinin vebalini taşıyorlar, bir gün onları bekleyen bela ve felaketi düşünmeyerek.

Oysa diyoruz ya doğanın düzenini bozan insandır diye, insanoğlu insan mı, hayvan oğlu hayvan mı? Böyle diyerek masum canlılara hakaret etmek istemem. Ancak duyduklarımız, gördüklerimiz karşısında donup kalıyoruz. Neye ne hissedeceğimizi şaşırmış durumdayız. Her gün başka bir vaka ile tüylerimiz ürperiyor. Bunu insan yapmış olamaz diyoruz demesine de, başka kim yapabilir? Üç gün sonra unutulmuyor, yerine yenisi geliyor çok geçmeden.

Dile kolay, her gün bir yenisi daha. Her türlü musibet, ayıp örtbas edilmeye çalışılıyor, kimsenin ruhu duymasın, insanlar telaşlanmasın, endişeye kapılmasın diye. Duyulur bilinirse dahi, geçici çözümler sunuluyor insanların önüne. Detaylı araştırma, inceleme yapılmıyor, her şey gibi cezalar da yüzeysel. Önlem alınmıyor!

Sapanca’da masum yavru bir köpeğe yapılan işkence tam olarak gün yüzüne çıkamadı diye bir suçlu bulundu ve insanlar susturuldu. Bir iş makinasının yavru bir köpeği bu hale getirmeyeceğini, İstanbul’da tedavisini üstlendiği Veteriner Bertuğ Çiftçi söyledi, “bu iş, insan işi” dedi.

Yavrunun yaralarının bir ya da birden fazla kişi tarafından kesilmiş olabileceğini ifade etti. Bulunan suçlu sadece orada intikal ettiği için suçlu bulundu. Gerçekte kimse suçlunun kim olduğu yönünde araştırmaları derinleştirmedi. Bu olaydan sonra Sakarya’da yine 5 yavru köpek ölü bulundu. İnsanlar tedirgin! Neden biliyor musunuz? Çünkü haklılar! Bir can’ı bu hale getiren canavarlardan her şey beklenir.


Yine barınaklardan söz etmeden geçemeyeceğim

Bir barınak yöneticisinin insanlara ibret olması ve durumdan haberdar olmalarını istemesi ve yaşananlar beni oldukça duygulandırdı. Herkesin paylaşması ve farkındalığının sağlanması adına yazımda da belirtmek istiyorum.

Barınaklar tahmin edildiği üzere güllük gülistanlık yerler değil. Arka planında olup bitenler yürekler acısı diyebilirim. Bunu barınakta çalışanlar daha iyi bilir. Küçücük yavru iken satın alınan şirin köpek yavruları büyüdüğünde sahipleri tarafından taşındığı, büyüdüğü, bakamadığı gerekçesiyle ya terk ediliyor ya da barınağa bırakılıyorlar. Barınağa gelen köpeklerin en az yarısı safkan köpekler.

Barınakta yaşamanın ne kadar zor ve gerilimli olduğunu bilemeyiz. Çünkü bu canlılar en fazla 72 saat içinde yeni yuva bulamazsa, yeterince boş yer varsa ve de sağlıklı kalmayı başarabilirse birkaç gün daha barınakta dayanabilir. Eğer üşütür ve nezle olursa oracıkta can verirler. Bu zaman zarfında havlayan ve ağlayan 25 diğer hayvanla bir bölmeye tıkıştırılırlar. Onlar da insanlar gibi depresyona girip, kendisini terk eden aileyi düşünerek ağlarlar.

Şanslı birer köpekse, gönüllü olarak barınağa gelenler tarafından o gün gezdirilir. Kimsenin ilgi ve dikkatini çekmezse sadece kapısının altından uzatılan bir kap vakumlu hortumla atıklarının temizlendiği yemeğini yer.

Ne kadar iyi huylu olurlarsa olsunlar iri ve sert ırklardan köpekler asla yeni bir yuva bulamazlar ve kapıdan girdikleri gün zaten ölmüşlerdir. Eğer barınak doluysa ve 72 saat içinde yuva bulunmazsa yenilere yer açmak için o can’lar imha edilirler. Barınakta boş yer var ve talep görülen ırktansa imha süresi birkaç gün uzatılır. Kulübesinden dışarı çıkamayan köpekler, üst solunum yolu enfeksiyonuna yakalanır ve her köpek için bütçe olmadığından hastalanan köpeğin imhası kaçınılmazdır.

Barınaklar tıka basa dolu ve her gün yeni hayvanlar gelmeye devam ediyor. Barınağa atıp gidilen zavallı hayvanların hayatından sizler sorumlusunuz. Barınaklardaki köpekler ölüyorken köpek satın almayın, köpeğinize eş aramayın, köpeğinizi çiftleştirmeyin! diyen yönetici barınakların olmaması gerektiğini savunuyor.

Her bir masum canlının hayatından hepimiz sorumluyuz!
Vicdan sahibi herkesin yüreğine sesleniyorum:

Hayvanlarımız;
Sadık dostlara sahip değiller!
Doğru düzgün barınakları da yok! Sokaklar güvenli değil!
Nerede yaşasınlar?

Hayvan katliamına DUR! diyelim,
Çünkü hiç kimsenin buna, bu canları öldürmeye hakkı yok.
Bunu engellemek hepimizin görevi.


Duyarlılığınıza sığınıyorum.

Nevşehir Acıgöl’de korkunç görüntüler: “Köpek çöp kamyonunda ezildi” iddiası


Aylin İçsel
İnsanın en büyük pratiği kendi hayatıdır, derler. Deneyimlerimizden çıktığımız yolculuğumuzda her durakta ve her yolda hayatın anlamına dair edindiğimiz her doktrin muazzam mucizelerle dolu biz insanlara münhasırdır. Benimse en büyük meramım, derin bir insan sevgisi ve anlayışı, bütün insanlara duyulan kardeşlik ruhu; insanların mutabakat içinde olmaları, dünyayı daha iyi algılayıp, daha yaşanılır bir yer olmaya muktedir, düşüncelerin özgür, barışın ve insanlığın hüküm sürdüğü, çocukların mutlu yaşadığı bir dünya inancı ve de hayalidir. Yazmaksa, olup bitenler karşısında herkesin sesi olmak, kıyılardan geçip, sokağın en işlek caddelerinden dokunmaktır hayata... Yaşamın kendisine karışmak ve keşfetmek tutkusudur. Varoluşun en derin sebebidir yazmak...