Elektrik enerjisinin hidrojen veya metana dönüştürülmesi; ortaya çıkan gazın, doğal gaz veya diğer fosil yakıtlara alternatif olarak kullanılabilmesine imkan tanıyor.
KPMG, dünyada enerji sektöründen 200’den fazla üst yöneticiyle görüşerek ‘Yenilenebilir Enerji İşlemleri Araştırması’ yaptı.
Sonuçları yorumlayan KPMG Enerji Sektör Lideri Ümit Bilirgen, “Gelecekte enerji sektörünün merkezinde yapay zekayla çalışan akıllı şebekeler olacak. Akıllı şebekeler, arz ve talebi yönetirken en kritik nokta tüketim fazlası enerjinin depolanması olacak. Elektriği gaza çeviren teknolojiler gündemde” dedi
KPMG’nin ‘Yenilenebilir Enerji İşlemleri Araştırması’, dünya çapında yenilenebilir enerji sektöründeki gelişmeleri ve trendleri inceledi. Araştırmaya göre yenilenebilir enerji alanında birleşme ve satın almalar artacak. Bu sayede rüzgar, güneş ve hidroelektrik alanlarında yeni yatırımlar yapılacak. Yatırımların kaderini enerji depolama çözümleri belirleyecek.
KPMG Türkiye Enerji Sektör Lideri Ümit Bilirgen, yenilenebilir enerjinin sürdürülebilirliği için akü depolama teknolojilerinin kritik önem taşıdığına dikkat çekti. Bilirgen, “Büyük akü sistemleri, üretilen fazla enerjinin depolanmasına ve tutarsız ya da değişken kaynaklardan sürdürülebilir enerji arzı yaratılmasına imkan tanıyor.”
“Halihazırda verimli ve etkin elektrik depolama sistemlerinin sayıca yetersiz olması, talebin düştüğü veya şebekeye aşırı yükün bindiği dönemlerde rüzgar türbinlerinin durdurulması anlamına geliyor.”
“Ancak yeni nesil batarya teknolojileri, bu santrallerin konvansiyonel enerji santralleri gibi davranabilmelerine imkan tanıyacak. Bu nedenle; 2018 sonrasında yeni bir yatırım alanı olarak öne çıkan akü depolama teknolojileri, bu santrallerin geleceğinde kilit rol oynuyor. Katılımcı yöneticilerin yüzde 98’i yenilenebilir kaynaklara yatırım yaparken dikkate alacakları unsurlar arasında akü depolamanın önemli, yüzde 57’si ise çok önemli olduğunu düşünüyor” şeklinde konuştu.
‘Power-to-gas’ tekniği
Bilirgen şöyle devam etti; “Akü depolama gibi hidrojen teknolojisi de normalde israf edilecek elektrik enerjisinin büyük kısmının ‘power-to-gas’ (elektriği gaza dönüştürme) teknolojisiyle kullanılabilmesine imkan tanıyor. Bu teknolojinin temelinde, su moleküllerinin elektrik kullanılarak hidrojen ve oksijene ayrıştırıldığı elektroliz işlemi yatıyor.
Elektrik enerjisinin hidrojene (veya ek bir adımla metana) dönüştürülmesi, ortaya çıkan gazın doğal gaz veya diğer fosil yakıtlara alternatif olarak kullanılabilmesine imkan tanıyor.
Hidrojenin, son derece yüksek bir enerji yoğunluğuna sahip, yakıldığında CO2 salmayan ve elektrik enerjisinin aksine süresiz depolanabilen bir gaz olduğunu da akılda tutmak gerek. Araştırmaya katılan enerji uzmanlarının yaklaşık dörtte üçü (yüzde 74) hidrojenin, yenilenebilir enerjinin gelişiminde önemli bir kolaylaştırıcı unsur olacağını düşünüyor.”
Akıllı şebekeler arz ve talebi yönetecek
Bilirgen, KPMG araştırmasında ortaya çıkan diğer sonuçları ise şöyle aktardı:
“Araştırmaya katılanların yenilenebilir enerji pazarını etkileyeceğine inandığı bir başka teknoloji alanı ise arz ve talebi koordine etmek için gerçek zamanlı dijital iletişim kullanan akıllı şebekeler. Merkezi enerji santrallerinden merkezi olmayan enerji üretimine geçiş yaptığımız bu dönemde mevcut şebekeler, enerji arz hacmiyle baş etmekte zorlanacak.
Orta ve düşük gerilimli yenilenebilir enerji kaynaklarını mevcut enerji şebekesine entegre etmeye çalışmak ise bu zorluğu ve karmaşıklığı daha da artıracak. Bu noktada akıllı şebekeler, tutarlı ve güvenli bir arz sağlayarak enerji sağlayıcıların hem performanslarını artırabilmelerine ve faaliyetlerini izleyebilmelerine hem de varlıklarından en iyi şekilde faydalanarak elektrik şirketleri ile yatırımcılardan daha fazla yatırım çekmelerine imkan tanıyacak.”