Örgütlü kötülük hali, kötülerin bir araya gelerek, kötülük amaçlı bir dernek, vakıf veya parti kurmaları demek değildir. Bir tüzükleri, yönetmelikleri ve yönergeleri olan sivil toplum kuruluş olmak demek de değildir.
Kötülüğün bir çeşit örgütlü hali: Kötücüllük
Kötülüğün örgütlü hali, yazılı bir metne bağlı olmadan, büyük düzene katkı ve uyumluluk halinin kişilerin olası kötülük derecelerine, eldeki kötülük imkânlarına bağlı olarak giderek “moda” hale gelmesidir.
Ne kadar kötü olursan o kadar kendin olmaya, ne kadar kötülük yapar ve bedel ödemezsen o kadar sitematize olmaya başlarsın. İşte bu algılama örgütlü kötülüğün bireysel felsefesi ve zihni düsturudur.
Bakınız burada hastalıklı olma, sapkınlık hali veya tıbbi patolojik bir durumdan söz etmek mümkün değildir. Burada sözü edilen şey kuralsızlığın, toplumsal anomali’nin, gücü gücü yetene ahlakının, kendini güçlü hissedecek küçük ve bireysel de olsa bir iktidar olma hissiyatı yaşama histerisinden söz ediyoruz. Buna olsa olsa “kötücüllük” akımı denebilir.
Çünkü bu kötücüllüğü pompalayan, tetikleyen “iktidar olma hayatı” ve hayatı iktidar olmadan ibaret görme algısı ile ilgili bir şeydir ve bu yeni bir kültür inşası bağlamında da okunabilir. Kötücüllük bir bulaşma halidir. Sosyal bulaşma yoluyla yayılan ve kitleselleşen de bir şeydir.
Tüm bu kötülük inşasının ve eğiliminin nedenselliği ise, kuralsızlıkların kurallar dâhilinde sistematize olarak gerçekleştiği, eşitsizliğin hukukileştirildiği toplumsal yapılarda, adaletin güç ve güçlüye göre tahsis edilmiş düzen işleyişinde, elinden geldiğince kendi bireysel kötülüklerini, kendi bireysel iktidarları için hayata geçirerek büyük kötülük sisteminin uyumlu parçası haline gelme arzusu ve hoşluğu vardır.
Örgütlü kötülük
Eşeğin başına torba geçirerek, eşeği öldüresiye döven çoban da;
Kayseri Polis Meslek Eğitim Merkezi mezuniyet töreninde “Hiçbir cemaate ya da tarikata bağlı olmayacaksınız” şeklinde konuşan polise, başka bir yerden “senin Azrailin olur, canını alırım” diye racon kesen polis de;
Yunanistan’da insanların yanarak öldüğü korkunç yangında “ateşiniz bol olsun” diyen alçak da, “Yananistan” diye manşet atan aşağılık gazeteci de;
Mecliste konuşmasını beğenmediği kişilere dinleme sabrını ve olgunluğunu göstermeden saldırma hakkını kendinde bulan tipler de;
Ufacık çocukları döven, kaçıran, tecavüz eden bu coğrafyanın insanı da;
Yukarıda psiko-sosyal çözümlemesi yapılmaya çalışılan “örgütlü kötülüğün” kişilere ve kötülük imkânlarına göre değişen tezahürleridir.
Özetle kötülüğün örgütlü hali “gerçekten bir cinayet veya hırsızlık şebekesi kurmak ” şeklinde değil; durumdan vazife çıkarmanın ve hissedilen havanın, potansiyel insan davranışlarındaki güdüsel ve genetik kötülüğü harekete geçirmekle ilgilidir.
Örneğin, Mecliste bir çok araştırma önergesinin reddedilmesiyle, neredeyse sistematik hale gelen kötülükler arasında bir bağlantı olduğunu iddia etmekle ne derece haksız, yanlış ve saçmadır? Biraz düşününce hiç de haksız, yanlış ve saçma olamadığı konusu daha anlam kazanmıyor mu?
Her neyse… Peki, çözüm nedir? Çözüm, her şeyden önce eşitliğin inşasıdır. İlke ve kurallara ayrıcalıksız uyum ve “gücü gücü yetene” ilkelliğinin ve adaletsizliğinin tarihe gömüldüğü bir düzendir. Lakin bu anlamda iyimser olmak için henüz çok erken…