Evlilik, bazı çiftlerin hayatında son derece büyük bir değişim demek. Peki evliliğin genel geçer bir formülü var mı? Geçmişte sizi siz yapan, belki de eşinizi size aşık eden alışkanlıklarınızın ve yaşam biçiminizin, sırf evlendiniz diye bir günde değişmesi ne kadar sağlıklı?
Herkese merhaba. Geçtiğimiz hafta toplumumuzun evliliğe bakış açısıyla ilgili yorum ve düşüncelerimi paylaşmıştım sizlerle. Gün geçtikçe artan boşanma oranları, etrafımda sıklıkla gördüğüm aldatma vakaları ve hepsini kapsayan mutsuzluktan yola çıkarak, bu problemlerin kaynağını, evliliğin geçmiş hayatlara sünger çekildiği ve eski alışkanlıkların geride kaldığı yepyeni bir sayfa olarak algılanmasında bulmuştum.
İçinde bulunduğumuz toplumda çoğunluk, evliliğin tek bir doğru formülü olduğunu düşünüyor. Gözlemlediğim kadarıyla evlilik kurumu altında yapılması gerekenler, yapılmaması gerekenler, beklentiler ve kurallar listesi bir hayli kabarık. Çiftlerin bireysel kişilikleri, hayalleri ve isteklerinin arka planda bırakıldığı, “Evlilik bunları gerektirir” açıklaması altında yürürlüğe giren yepyeni bir düzen söz konusu. Bu, şok diyetlerinde olduğu gibi kişiden kişiye göre ya çok güzel sonuçlar doğuruyor ya da tersine son derece olumsuz bir etki bırakıyor.
Nedir bu beklentiler?
Geneli göz önüne alırsak, çiftlerin birlikte bir evi paylaşması, her gece bu aynı çatı altında kalmaları, davet ve organizasyonlara beraber katılmaları, düzenli olarak aile ve akraba ziyaretleri yapmaları, tatillere beraber çıkmaları ve en kısa zamanda da bir çocuk dünyaya getirip birlikteliklerini “taçlandırmaları”, evlilik formülünün toplum tarafından kabul görmüş bileşenlerini oluşturuyor.
Problem de zaten bu formülü bir bütün olarak alıp, yeterince sorgulamadan ve ilişkisine iyi gelip gelmeyeceğine derinlemesine bakmadan bir çırpıda bütün bileşenlerini uygulamaya çalışan çiftlerde baş gösteriyor.
Evliliğin yeni kuralları ve sorumlulukları içindeki erkek; kısıtlanmış hissedebiliyor ve yapmak istemediği birtakım görevlerin üzerine yüklenmesi ile bunalabiliyor. Hayattaki temel hedeflerinden birine ulaşan kadında ise bu formülün düzgün bir şekilde uygulanması gerektiği inancından dolayı beklentiler artıyor ve bununla doğru orantılı olarak hayal kırıklıkları ve kızgınlıklar ortaya çıkabiliyor.
Halbuki her şeyde olduğu gibi evliliğin de tek bir doğru formülü, herkese iyi gelecek bir doğrusu yok. Her ilişki kendine has dinamiği, sorunları ve çözümleri ile birlikte geliyor. Dolayısıyla evli ya da evlenmek üzere olan bir çiftseniz size tavsiyem, evlilik ile hayatınızda değişiklik gösteren ya da gösterecek konuların bir listesini çıkartarak, hangilerinin size, hangilerinin toplum ya da ailenize ait olduğunu belirlemeniz.
Listedeki değişenleri iki taraf da gerçekten istiyor mu? Uygulandığında taraflardan birinde negatif etki yaratıyor mu? Karakterler göz önüne alınınca doğurabileceği tepkimeler öngörülebiliyor mu?
Büyük değişiklikler büyük krizlere yol açabilir
Evlilik, bazı çiftlerin hayatında son derece büyük bir değişim demek. Evlenmeden önce halihazırda birlikte yaşayan ya da çocuk sahibi olan bazı çiftlerde ise bu değişim daha az. Gözlemim, değişim ne kadar büyük ve ani olursa, ileride sorun çıkma potansiyelinin o kadar yüksek olduğu.
Ailesinin evinde yaşayan bir kadın ile kendi evi olan bir erkeğin evlendikleri anda birlikte bir eve çıktıklarını düşünelim. Çiftler, sevgiliyken her geceyi birlikte geçirmemelerine rağmen toplumumuzda kabul gören formül, erkeğin evlendikten sonra canı istediğinde arkadaşının evinde gecelemesine ya da arkadaşlarıyla tek başına tatile çıkmasına “olmaz” gözüyle bakıyor.
Aynı senaryo bu evlilikteki kadın için de geçerli elbette. Bu çiftin hayatına evlilik ile birlikte birtakım kısıtlamalar ister istemez giriyor. Bu kısıtlamalar da zaman zaman çiftler arasında konuşulmadan, varsayılarak girilen bu evlilik anlaşmasının sonucunda bir mayın tarlasına dönüşebiliyor.
Çevremdeki evli arkadaşlarıma sürekli soruyorum. Sevgiliyken rahatça arkadaşının evinde kalan bir erkek, evlendikten sonra neden her geceyi kendi evinde eşinin yanında geçirmek zorunda? Flört dönemindeyken kız arkadaşlarıyla dışarı çıkıp kafayı dağıtan bir kadın, neden evlendikten sonra evine geç bir saatte sarhoş giremiyor? Bu gibi durumlar neden bir kavga konusu oluyor? Neden sorun teşkil ediyor? Evlenen çiftlerin bireysel doğaları, alışkanlıkları, yapmaktan zevk aldıkları uğraşları törpülenip, evli sıfatı altında eriyip neden yok oluyor?
Geçmişte sizi siz yapan, belki de eşinizi size aşık eden alışkanlıklarınızın ve yaşam biçiminizin, sırf evlendiniz diye bir günde değişmesi ne kadar sağlıklı?
Bu noktada şunu da kesinlikle belirtmek zorundayım: Evlendikten sonra hayatınıza giren her yeniliği seviyor da olabilirsiniz. Bu düzen size iyi geliyor olabilir. Bilinçli bir şekilde düşünerek bu düzeni ve içinde barındırdıklarını seçiyorsanız harika!
Benim açımdan sorun olan nokta, bireylerin bu konuyu tam olarak bilinçli bir şekilde sorgulamadan, kendilerine iyi geleceğine inandıkları için değil, olması gereken o olduğu için yapıyor olmaları.
Bilinçli seçimlerin yapılmadığı ve sadece olması gerekenlerin pratiğe döküldüğü evliliklerde, taraflardan bir tanesi içine girdiği yeni düzeni sonuna kadar benimserken, diğeri ise yapmak isteyip de yapamadıklarının altında günden günde sabrını ve saygısını yitirebiliyor. O yüzden, partnerinizin gerçekten neye ihtiyaç duyduğunu üçüncü bir göz olarak, kişiselleştirmeden ve evlilik kurumunun dışına çıkarak dinlemeniz son derece elzem.
Kocanız bekar arkadaşları ile bir hafta sonu kaçamağı yapmak istiyor fakat tepkinizden çekindiği için bunu dile getirmiyor olabilir. Karınız kız kıza bir tatilin hayalini kuruyor fakat yanlış anlayacağınızı düşündüğü için sessiz kalıyor olabilir.
Eğer bu istekler size fazla geliyor ya da şiddetle karşı çıkmanıza neden oluyorsa bunun nedeni, “Evli kadının kız kıza tatilde ne işi var?” ya da “Evli erkek karısını nasıl yalnız bırakıp da eğlenmek için şehir dışına gider?” mi olmalı? Yoksa sizin eşinize olan güven probleminiz ya da kendi ayaklarınızın üzerinde bağımsız bir birey olarak durmaktaki yetersizliğiniz mi gündeme alınmalı?
Düşünülmesi gereken sorular
Bu noktada evli çiftlere bazı sorularım olacak; sizden ricam, eşinizin varlığını kısa bir süreliğine unutarak bu soruları özenle düşünmeniz:
• Evlenmeden önce ne yapmaktan zevk alırdınız?
• Bekar hayatınızdan aklınızda kalan en mutlu anlarınız nelerdi ve bu anlar sizi neden mutlu etti?
• Sosyal hayatınız ne durumdaydı?
• Evlenmeden önce kendinize ne kadar vakit ayırıyordunuz?
Bu sorulara verdiğiniz cevapları şu andaki mevcut düzeninizle karşılaştırmanızı istiyorum. Ne, nasıl değişti? Bu değişim, size eşinizle “biz” olarak değil de, tek başınıza “siz” olarak iyi geldi mi?
Sizin için dileğim, cevaplarınızı hayatınızdaki insan ile paylaşmanız yönünde. Tekrarlıyorum, evliliğin bir kuralı ya da formülü olmamalı. Herkes kendi yuvasını kendine en iyi gelen düzende inşa etmeli ve korumak için özen göstermeli. Daha geçen hafta evliliğinde problemler yaşayan ve karısı ile ayrı evlere çıktıktan sonra bir çift olarak huzuru yakalayan biri ile tanıştım. Evlendiniz diye bir kalıba uymak zorunda değilsiniz.
Ve unutmayın, her türlü ilişkide önce siz bir birey olarak iyi olmalısınız ki karşı tarafa da iyi gelebilesiniz. Bu nedenle kendinizle hesaplaşmanız gereken nokta şu: Evliliğinizde kendi mutluluğunuz için üzerinize düşeni yaptınız mı?
Hepinize gelişim ve sorgulama dolu bir hafta diliyorum. Kendinize iyi davranın.