Kırım Savaşı, modern zamanda gerçekleşen, sivilleri de içine alan ve sonuçları ile insani krizlere yol açan savaşlara benzeyen 19. yüzyılda yaşanmış tarihin ilk bütünsel savaşıydı. Bu savaş, resmî tarihimizde Osmanlı – Rus Savaşı diye geçmekteyken, acaba gerçekten öyle miydi? Yakın zamanda okuduğum’in eseri “1853-1856 Kırım Savaşı”ndan yola çıkarak yazdığım bu inceleme yazısında bu sorunun cevabını ve daha birçok bilinmeyeni bulacaksınız.
Bu harp, gerçek anlamda ilk modern savaştı. Her şeyden önce sanayi teknikleri, çağdaş silahları, buharlı gemileri, demiryolları, yeni lojistik imkanları ile savaş tarihinde yeni bir sayfa açtı. Ayrıca telgraf gibi iletişim araçları, askeri tıptaki yenilikleri, savaş muhabirliği ve savaş sahnesinin yakınındaki fotoğrafçılarla türünün ilk örneğiydi bu harp. Bu sebeple de, gidişatı basının ve kamuoyunun baskısıyla şekillenmişti.
Rusya tarafında Nikolay Pirogov askeri tıbba önemli katkılarda bulundu. Daha 14 yaşında iken tıp eğitimine başlayıp ilerleyen yıllarda Sen Petersburg Askeri Tıp Akademisi’nde profesör olan Pirogov, savaş sırasında triaj (triage) denen ve hastaların aciliyetine göre tasnifini temel alan yöntemi ile askeri tıbba damgasını vurdu. Öncüsü olduğu yöntem, 1. Cihan Harbi’nde diğer milletler tarafından kullanılmaya başlanacaktı.
Bir başka özelliği de, tarihte Hıristiyan bir ittifakın başka bir Hıristiyan devlete karşı bir Müslüman devlet ile ittifak kurduğu ilk savaş olmasıydı. Bizim resmî tarih aracılığı ile öğrendiğimiz gibi bir Osmanlı-Rus Savaşı değildi. Britanya ve Fransa’nın öncülük ettiği ve Rusya’nın güneye doğru ilerlemesini engellemek için Osmanlı Devleti’ni desteklediği bir savaştı. Osmanlı kuvvetleri savaşta takviye kara kuvveti olarak bulunuyorlardı.
Arka planda bir ayrıntıyı atlamamak gerekir: Protestanların dini duyguları teşhir etmekten uzun zamandan beri imtina etmelerinden dolayı Kudüs’teki gezilerinde birçok turist gibi kendilerini Ortodoks Hıristiyanlardan ziyade dualarını kendi içlerinde yaşamalarından dolayı Müslümanlara daha yakın hissediyorlardı. Bu tarz görüşler, Batı’da Ruslara karşı oluşan politikayı şekillendirmişti. Batı’daki ‘Türkofiller’in (Türk destekçisi) de desteğiyle hem dinî hem de politik sebeplerden Britanya ve Fransa, Rusya’ya cephe alarak Osmanlı Devleti’nin bölgedeki egemenliğine zarar gelmesini engellemeyi de amaçlayan ittifakın içine girdi. Diğer bir amaç da, yayılmacılığı ile kendileri için tehdit unsuru oluşturan Rusya’nın zayıflatılmasıydı.
Savaşın seyri
Başlarda, Balaklava bölgesinde Rusya’ya karşı kurulmuş olan ittifak bozguna uğradı. Britanyalılar bu mağlubiyetten Türkleri sorumlu tuttular. Bununla da kalmayıp, onları korkaklık ve yağmacılıkla suçladılar. Genel anlamda Britanya askerleri Türklere çok kötü muamele ediyorlardı. Dayak, küfür, tükürme ve alaya alma alışılagelmiş durumlardı. Tüm bu kötü muameleye rağmen Türk askerleri erdemli davrandılar. Britanya komutanlarından Lucan’ın tercümanı Blunt bunu doğrular ve Türk askerlerinin yabancı askerlerin Kırım topraklarında sultanın misafiri ve Osmanlı Devleti’ne destek için orada olduklarından kötü muameleye karşılık vermediklerini kaydeder.
Britanya ordusu aynı Rus ordusu gibi askeri düşünce ve kültüründe 18.yy.da kalmıştı. Komutanların neredeyse tamamı aristokrasiden seçilirken akraba kayırmacılığı da çok yaygındı. Rus ordusunun çok önemli bölümü eğitim seviyesi düşük ve kırsal kesimden gelen kitlelerden oluşuyordu. Halen kulluk düzeninin hüküm sürdüğü Rusya’da ordunun levazım ve tertiplerinde çok ciddi sıkıntılar mevcuttu. Britanya’nın da mecburi askerliği bulunmadığından asker alımı ile ilgili sorunları vardı. En düzenli ve aynı zamanda mecburi askerliği de olan kuvvet, Fransa idi. Levazımı, eğitim seviyesi ve nizamı ile Kırım Savaşı’nın en ileri ordusuydu.
Britanya ve Fransız donanmalarının güçlerini karaya indirmesinden ve Sivastopol kuşatmasının başlamasından sonra savaşın kritik dönemine girilmiş oldu. Stratejik öneme sahip noktalardan Malahov ve Redan’a ittifakın gerçekleştirdiği saldırıların başarısız olması ile kuşatma yeknesak bir hal aldı. 9 aylık siper harbinden sonra iki tarafta da bitkinlik hakimdi. Savaşın artık sona ermesi için istek o dereceye varmıştı ki, ölü noktanın aşılması için farklı öneriler ortaya konuyordu.
Örneğin, çok iyi bir satranç oyuncusu ve aynı zamanda Tolstoy’un arkadaşı olan Uruzov en ileri siper için satranç oynanmasını önerdi. Tolstoy ise savaşın galibinin düello ile belirlenmesini öneri olarak sundu. Her ne kadar siper savaşının 1. Cihan Harbi’nden önceki denemesi olsa da, bu savaş halen şövalye döneminin esintilerinin mevcut olduğu bir dönemde geçiyordu. Uzun kuşatma sonunda, ittifak güçlerinin Sivastopol’a girmesi ve şehri işgal etmesi ile Kırım Savaşı sona erdi. Sivastopol, savaşın ardından tam bir enkaz kent görünümündeydi.
Savaşın sonuçları ve dramlar
Savaşın sonucunda imzalanan 1856 Paris Antlaşması ile Müslüman bir devlet ilk kez uluslararası hukukta tanındı. Kırım Savaşı, haritada çok büyük değişikliklere yol açmasa da öncesinde Avusturya ve Rusya’nın değişmeli yürüttüğü Avrupa Kıtası hükmünü bertaraf ederek eski dengeyi ortadan kaldırdı.
Kongre ile birlikte Fransa’nın Avrupa’daki konumu yeniden üst seviyeye çıktı. Üç ay önce gerçekleşmiş olan ve 5 milyon misafire ev sahipliği yapmış olan ‘Exposition Universelle’ ile birlikte Paris Avrupa’nın merkezi haline geldi. Kongrenin düzenlenebileceği diğer bir şehir Viyana idi. Ancak bu seçenek, Britanya tarafından Avusturyalıların diplomatik tutumları sebebiyle reddedildi. Bu şekilde, Viyana bir anlamda mazinin kenti konumuna geçti.
Savaş sırasında Rusya karşıtı olan Tatarlar hain ilan edildi ve bunlar farklı yöntemlerle göçe zorlandı. 1856 ila 1863 arasında 150.000 Kırım Tatarı ve 50.000 civarında Nogay Tatarı (toplamda Kırım’ın ve Güney Rusya’nın Tatar nüfusunun üçte biri) Osmanlı topraklarına göç etti. Bunun haricinde, Rusya’yı Müslüman dünyadan ayıran sınırdan geçen başka milletler de vardı.
Moldova ve Besarabya’dan onbinlerce Yunanlı Güney Rusya’ya geçerken, Kırım’da ve Kafkasya’da Rusya’ya karşı savaşan onbinlerce Leh Osmanlı topraklarına geçti. Bahsi geçen Lehler; Tuna nehri deltasına, Anadolu’ya, diğer bölgelere ve bir kısmı da 1842 yılında Adam Czartoryski liderliğinde İstanbul’un kenarına kurulan Adampol’e (bugünkü Polonezköy) yerleştirildi. Bunun gibi göçler, Karadeniz çevresinde birçok etnik ve dinî topluluğun yurtlarından olmalarına sebep oldu. Kafkasya’dan bir rakam vermek gerekirse, Kırım Savaşı bitişinden itibaren on yıl içerisinde Çerkez ve Abhaza nüfusu içeren toplamda 1,2 milyon Müslüman Kafkasya’dan tehcir edildi.
Kırım’ın Ruslar için önemi ve bugün
Sivastopol kahramanları ile ilgili duyulan gurur halen Ruslar için milli kimlikleri adına çok mühimdir. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ile milli gururu zedelenen Ruslara Kırım’ın tekrar kaybedilmesi ağır bir darbe olmuştur. İncelemesini yaptığım kitabın yayımlandığı sırada Kırım Ukrayna toprağı idi ve Rus milliyetçileri Kırım’ın geri alınması için ciddi çaba harcıyorlardı. 2006 yılında Rusya Cumhurbaşkanlığı’nın da desteklediği Kırım Savaşı hakkındaki konferansın sonuç bildirgesinde, 1853-1856 Kırım Savaşı’nın Rusya için bir mağlubiyet değil, tam tersine milli bir fedakarlıkla sonuçlandığı kaydedilmiştir. Bu sebepten, Rusların ülkelerini Batı’ya karşı Kırım’da savaşa sokan 1. Nikola ile gurur duymaları istendi.
Bugün Kremlin Sarayı’nın bekleme salonunda Putin’in emri üzerine 1. Nikola’nın bir portresi asılı durmaktadır. Ülkesinin çıkarlarını Batı’ya karşı savunan bu adamın itibarı Putin Rusya’sında yeniden yüksek mertebeye çıkarılmıştır. Kırım’ı sorarsanız da; bugün Kırım yeniden Rusya toprağıdır.