“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!”
Birinci Mustafa Kemal gideli, tam 80 sene oldu. İkinci Mustafa Kemal, O bazen kesilmeye çalışılsa da sesi; unutturulmaya, hor görülmeye çalışılsa da dimdik ayakta!
Kimi zaman bir doktor kimi zaman öğretmen, mühendis, işçi, bankacı, anne, baba… Kısaca o Mustafa Kemal, tıpkı Birinci Mustafa Kemal’in dediği gibi; o biziz ve her yerdeyiz.
Bugün meydanlardayız mesela. Bugün bayramımız var. Bugün Cumhuriyetimizin yeni yaşını kutlayacağız. İhtiyacımız yok, gönülsüzce gelen hiç kimseye, biz oradayız. Mustafa Kemal orada!
Düşünsene en büyük bayramın bugün!
Sen kadın, dün hor görülen, itilen kadın! Evinde otur, kır dizini denilen kadın bugün yeniden aynı sözleri işiten kadın sen en önde olmayacak mısın? Dişinle, tırnağınla kurduğun cumhuriyetin bekçisi olmayacak mısın?
Ya sen unutup aydınlanan yüzünü, farkına varmayıp dün kazandığın hürriyetin bugün en gururlu temsilcisi olmayacak mısın? Çocuklar, çocuklarımız geleceğimiz onlar olacak alanlarda. Onlar öğrenecekler senden atalarını.
İlk sen öğreteceksin Mustafa Kemal’i, ilk senden dinleyecek ki bilsin atasını; düşmesin omzu, eğilmesin başı. Mustafa Kemal adını duydun mu aydınlansın yüzü. Hadi çıkarın en güzel kıyafetlerinizi bayramımız var bugün! Dört bir yan gelincik tarlasına dönsün. Dalga dalga dalgalansın bayrağımız. Bir kez daha yemin edelim “Bu topraklarda Mustafa Kemal’ler bitmez.” diye. Selam yollayalım Kocatepe’ye.
Hadi bugün bir değişiklik yapıp, anlatın çocuklarınıza Gazi Paşa‘yı. Anlatın cumhuriyetin kazanımlarını. Anlatın ki kayıp gitmesinler elinizden. Anlatın ki karanlığa teslim olmasınlar. Saçma sapan dizilerde hiç uğruna ölenleri değil; yokluk içinde bir milletin nasıl dirildiğini öğrensinler.
Anlatın onlara ki kanmasınlar!
Her televizyona çıkanı, her tarihçiyim diyeni gerçek sanmasınlar. Atasının kıymetini bilsinler. Yedi düvele kafa tutan yiğidi, iki kendini bilmez yermeye çalıştığı vakit alaşağı etmesini bilsinler.
Tanısınlar Atatürk’ü
Mesela bilsinler ilkelerini
Cumhuriyetçiliğin, halkçılılığın, laikliğin, devletçiliğin, inkılapçılığın ve milliyetçiliğin ne demek olduğunu. Laikliğin dinsizlik olmadığını öğretin. Aksine eğer karışırsa din ile siyasetin sonunda neler olacağını gösterin. Din adı altında yapılanıp, bu ülkenin karşısına dikilenleri gösterin. Gerçek dinin yoz olmadığını, laikliğin dini yoz olandan koruduğunu da anlatın.
Anlatın onlara halktan yana olan Mustafa Kemal’i. İnsanları ayırmayan, bir yapan birlik yapan Mustafa Kemal’i lakin şu ara en çok milliyetçiliği anlatın.
Anlatın ki “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir” diyen Gazi Paşa’yı ırkçılıkla suçlanmasının aslının astarının olmadığını bilsin. Bilsin çizdiği milliyetçiliğin ne kafatası ayrımına ne de mavi kan ayrımına dayanmadığını.
Atatürk’ü anlatın çocuklarınıza: Hiç yılmayan, hiç vazgeçmeyen o yiğidi. Cephede ölümün ucunda bile umudunu yitirmeyen o lideri anlatın. Anlatın diyorum çünkü bugün bize verdiği en güzel hediye, Cumhuriyet’in 95. yılı.
Ne demişti Ulu Önder: “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
O vakit bugün silkelenip yeniden ve hiç yılmadan yeniden yola düşme zamanıdır. Gün içimizde ki Mustafa Kemal’i uyandırma günüdür. Belki bir kez daha ant içme günü:
Ey büyük Atatürk;
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türküm diyene!
29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!