Türk futbolunda kaçınılmaz devalüasyon

Türkiye ekonomisinin yaşadığı değer düşürümü Türk futbolunun ekonomik gücünü yerle bir etti. Yeşil sahalarımızdaki oyun kalitesi çok düşük, tribünlerimiz keyifsiz. Kötü günler uzun sürecek gibi görünüyor. 

Türk futbolunda kaçınılmaz devalüasyon

2000’li yıllara girilmesiyle futbol kulüplerimiz küreselleşen futbolun sağladığı büyük gelir kaynaklarının tadını çıkarmaya başlamış, çağdaş stadyumlar inşa ederek avrupa liglerinin ölçünleriyle yarışır duruma gelmişti; Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi’nde kazanılan zaferler ve yıldızlardan kurulu gösterişli kadrolar futbol dünyamızın olağan manzaraları arasına girmişti. Bugünkü duruma baktığımızda, o derece acı verici bir tablo görüyoruz ki anlatabilmek için sözcükler bile yetersiz kalıyor.

Futbol kulüplerimiz borç batağının içerisinde can çekişiyor.

Özellikle son onbeş yıl içerisinde futbol kulüplerimizin başına geçen başkanlar ve yönetim kurulları mali açıdan har vurup harman savuran bir anlayış ile hareket edince kulüpler çok ciddi tutarlarda borçların içine battı. Bu derece büyük rakamların varolan gelir kaynakları ile kapatılabilmesi mümkün değil. Kulüplerimiz, spor dünyasının ileri gelenleri ve medya tarafından sürekli yapılan eleştiriler sonucunda yaklaşan felaketin farkına vararak son iki üç yıldır borçları kapatma üzerine çözümler düşünmeye başlamışlardı ki ekonomimizde yaşanan değer düşürümü (devalüasyon) sonucunda döviz tabanlı borçlar kat kat arttı ve mali darboğaz artık içinden çıkılamayacak kadar sıkılaştı.


Bunun üzerine kulüplerimiz geçen sezon kadrolarında bulunan yüksek ücretli oyuncuları satıp masrafları kısmayı ve nakit gereksinimini karşılamayı başarmış gibi gözüktüler. Ama asıl tehlike henüz gelmedi; pahalı oyuncuların satılması sezon başında yaşanan nakit krizini aşmak için yapılan bir pansumandı aslında. Önümüzdeki dönemlerde biriken borçların ödeme zamanı geldiğinde kulüp yönetimleri ölümcül krizlerle yüz yüze kalacak. Hatta, bazı kulüpler oyuncu alacaklarını ödeyebilmek için yurtdışındaki faktoring şirketlerinden borç almaya başladılar bile.

Avrupa’nın üst düzey liglerinden ilgi gören yabancı futbolcular Süper Lig’e dönüp bakmıyor.

Son beş yıl içerisinde Ortadoğu’da yaşanan jeopolitik sorunlar nedeniyle artan savaş ve terör olayları yüzünden dış dünyanın ülkemize bakış açısı değişti. Özellikle Türkiye’ye hiç gelmemiş olan yabancılar tarafından ülkemiz güvensiz ve huzursuz bir yer olarak görüldüğü için Avrupa’nın üst düzey liglerinden transfer teklifleri alacak kapasitede olan oyuncular Türk kulüplerinden gelen teklifleri geri çeviriyor. Türkiye emekli futbolcular için Çin öncesi son durak, genç futbolcular için ise son çare olarak görülmekte.

Kulüplerimiz, sezon başında masraflarını kısmak amacıyla sattıkları oyuncuların yerlerini mali olanaksızlıklar yüzünden aynı kalitede oyuncular ile dolduramayınca takımlarımızın kadro kalitesi düştü, sahalarımızdaki oyun kalitesi yerlerde sürünmeye başladı. Süper Lig maçlarında, çok değil, üç yıl önce gördüğümüz futbol kalitesinden eser bile yok. Maçların temposu durağan, seyircilerin hevesi kırık, teknik direktörler keyifsiz, yöneticiler endişeli…


Futbol kulüplerinin profesyonellik ve sportmenlikten uzak yönetim anlayışı çağdaş futbol ile bağdaşmıyor.

Gelişmiş ülkelerdeki futbol kulüpleri küreselleşme sonrasında çağdaş yönetim ve çalışma sistemlerine kapılarını açarak sporculara ve çalışanlarına memnuniyet verici ortamlar sağlamaktayken bizim kulüplerimiz hakem döven, soyunma odasını basan, futbolculara küfür ederek uyaran, birbirlerine hakaret eden yöneticilerin eline kalmış durumda. Çağdaş ölçünlerden uzak bir futbol ortamının egemen olması nedeniyle tüm futbolcuların gözleri avrupa sahalarına çevrilmiş durumda.

Stadyumlarımızda görülen futbol terörü hiçbir gelişmiş ülkede görülmüyor.

Stadyumlarımız yepyeni ve çağdaş olsa da tribünlerimiz sportmenlik dışı olaylar nedeniyle son derece sevimsiz ve şiddet dolu. Süper Lig’de bile tribün olayları nedeniyle maçların yarıda kaldığına, daha alt düzey kümelerde sahaya inen seyircilerin futbolcuları dövdüklerine tanık oluyoruz. Çağdaş ülkelerde artık rastlanmayan bu gibi olaylar nedeniyle futbol dünyası tarafından sürekli ayıplandığımız gibi git gide saygınlığımızı da yitiriyoruz.

Futbol kulüplerimiz için özkaynağa yönelmek artık bir tercih değil zorunluluktur.

Yıllardır futbol dünyamızda altyapı eksikliğinin giderilmesine ve oyuncu yetiştirmenin yararlarına ilişkin yapılan eleştiriler cebindeki paraya güvenerek başkanlık koltuğuna oturan yöneticiler tarafından küçümsendi, gülünç bulundu. Bugünkü duruma baktığımızda altyapıya yatırım yaparak futbolcu yetiştirmek kulüplerimiz için kötü gidişattan kurtulma doğrultusunda uzun vadeli tek çözüm olarak görülüyor.

Türk futbolunun kötü günleri uzun sürecek, büyük zaferleri düşlerimizde saklayalım.

Futbolseverler sabırlı olmalı ve geçtiğimiz sezonlarda avrupa kupalarında yaşadığımız büyük başarıları hayal etmemelidir. Türk futbolunun yasal, yönetimsel ve teknik açılarından yapısal ve düşünsel gelişmelere ihtiyacı var. Bu şekilde ilerlemenin mümkün olmadığı artık spor dünyamız tarafından görülmekte ve fark yaratacak çözümler önerilmektedir. Tıpkı Türkiye ekonomisinde olduğu gibi futbol dünyamızda da yeni uygulamaların sağlayacağı çözümler uzun bir zaman sonunda görülmeye başlanacaktır.


Şimdi, gelişmeleri zamana bırakıp takımlarımızın tarihindeki büyük başarıları anarak birbirimizi teselli edelim, coşkulu tezahüratlarımızı daha yüksek sesle ve daha büyük coşkuyla seslendirelim. Futbolseverlere sabır ve hoşgörü diliyorum, büyük zaferleri bir süre için erteleyelim. Eğer istiyorsak, aydınlık çok yakın.

Euro 2024 organizasyonunu Türkiye neden kazanamadı?


Koray Erdivanlı
1975 yılında İstanbul’da doğdu. 1993 yılında Özel Işık Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1998 yılında Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi (Fransızca) bölümünden lisans derecesi aldı. Western Michigan University ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde MBA dalında yüksek lisans yaptı. 2021 yılında Hacıbektaş Belediyesi tarafından düzenlenen kısa öykü yarışmasında 'Üç Öğüt' adlı öyküsüyle birincilik ödülü; 2022 yılında 25. OŞYAD Geleneksel Şiir Yarışması'nda 'Gurbet' adlı şiiriyle özendirme ödülü kazandı. 2022 yılında 'Yeşil Güller' adlı öykü kitabı ve 'Öfkeli Dargınlık' adlı tiyatro oyunu, 2023 yılında 'Dantelli Tuzak' adlı romanı yayınlandı. Başlıca uğraşlarından biri olan filateli alanında 'Çanakkale Savaşı' ve 'İbn-i Sina' temalı koleksiyonlarıyla beş madalya kazandı. Özel sektörde insan kaynakları alanında yönetici olarak çalışmaktadır. Tarih, spor, sinema ve müzik başlıca ilgi alanları arasındadır.