5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü: Peki biz bu günün neresindeyiz?

Önce şunu belirtelim ki; Eşitlikçi bir dünya düzeni, insan hakları açısından eşit bir düzen kurulamadığı veya bu bağlamda belli bir aşamaya gelinmediği sürece, mağduriyetin kadını ve erkeği olamayacağının ama buna rağmen kadınların daha da mağdur olacağının altını çizmek gerek. Çünkü mağdurlar da birbirlerini mağdur ettikleri için, mağduriyet toplumlarında eşitsizlik katlanarak devam eder ve bu anlamda kadınlar en mağdur olanlar konumuna düşerler.

5 Aralık Dünya Kadın Hakları Günü: Peki, Biz Bugünün Neresindeyiz?

Ezilen ve sömürülen sınıf içinde kadının ezilmesi ve sömürülmesi, kadına yüklenen görece ve geleneksel görev ve sorumluklar açısından olsun; feodal kültür davranışlarının etkisinden olsun kadın daha çok ezilmekte ve daha çok sömürülen konumunda bulunmaktadır.

Çözüm ise kadının bu konumdan çıkarılması gibi görünse de, asıl çözüm sınıfın bu sömürüden ve ezilmişlikten kurtulmasıyla başlayacak, genel eşitlik ve insan hakları düzeni, kadının, kadınlıktan kaynaklanan daha fazla mağdur olmasını yaratan koşulları ortadan kaldırmasını sağlayacaktır.


İnsanlar sınıfsal olarak eşit olmadan veya en azından insanlar sınıfsal konumları gereğince belli bir ekonomik eşitlik düzeyine ulaşmadan; cinsiyet eşitliğinin tam olarak mümkün olamadığının, kadının üretim ilişkilerindeki rolü değişmediği sürece, erkek ile eşit olmadığını tüm tarih boyunca yaşayarak öğrendik.

Kadın ile erkeği 100 metre yarışı örneğinden hareket ederek eşit olmadıkları; yarışırlarsa bunun kadına yapılan bir haksızlık olacağını savunarak kadının “değerine” atıf yapan düşünce, günümüz devlet erk’i düşüncesidir de bir bakıma…

Durum böyle olunca, kadınların regl olmalarını tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak gören akademinin ilahiyat üyesi de, referans bir akademik görüş olarak ortaya çıkmaktadır.

Dünya kadın hakları gününde Türkiye, kadın hakları bakımından tarihsel olarak Cumhuriyet döneminin ürünü ve sonucu olan “kadına seçme ve seçilme hakkı” verme dışında, sınıfta kalmış bir ülke konumundadır.

Seçme ve seçilme hakkı küçümsenecek bir şey değildir elbette ama kadını erkek ile eşit kılmaya yetmemiştir. Çünkü kadının erkek ile eşit olabilmesi için, gereken şey öncelikle sınıfın eşitliğidir. Ya da en azından sınıfın ne konumda ve nasıl bir konumda olduğudur.

Türkiye’de kaç kadının bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, milletvekili, vali, kaymakam, rektör, dekan, okul müdürü, muhtar v.b idari ve yönetsel görevlerde olabildiklerine bakınız. İş dünyasında rol dağılımlarını inceleyiniz. Meselenin öncelikle genel eşitlik düzeni meselesi olduğunu ve diğer eşitsizliklerin bunun ürünleri olduğunu daha iyi anlarız.


Dahası giderek vahimleşen tabloda, giderek arttan eşitsizliğin ve sömürü düzeninin bir ürünü olan kadınların yaşam haklarına yönelik mağduriyet artışıdır.

Örneğin, Avrupa Konseyi, Avrupa kıta’sındaki cezaevlerinin 2005’ten 2015’a kadar değişimini inceleyen bir rapor yayımladı. Raporun Türkiye bölümünde, tutukluların ve hükümlülerin sayısının 10 yılda büyük artış gösterdiği, tecavüz suçundan hüküm giyenlerin sayısının 2013-2015 döneminde 523’ten 12 bin 253’e çıktığı belirtilmiş (Cumhuriyet, 4 Aralık 2018).

Bu korkunç bir artıştır ve bu artış asla bir tesadüf değildir!

Söz konusu suç ile ilgili rakamların boyutunun 2015 – 2018 arası süreçte hangi düzeylerde olduğunu, Türkiye’den henüz veri gitmediği için bilmiyoruz. Dahası bu rakamların resmi kayıtlara giren rakamlar olduğunu, aslında tablonun daha da feci olduğunu düşünmemiz de gerekmektedir.

Sınıfsal eşitsizliğin ve sömürünün derinleştiği toplumsal yaşamlarda birincisi, milli ve dini duygu motivasyonları artarken; aynı zamanda bu nedenle din, mezhep ve etnik gerekçeler ile işlenen suçlar da artar. İkincisi cinsiyet kimliği üzerinden ayrımcılık körüklenir. Dini motifler üzerinden olsun; gelenek ve görenek sözde değerlerinden olsun hareket eden eril kültür başat ve baskın olma ihtiyacı ve gereği hisseder.

Üstüne bir de sözde akil, önder, ulema türünden sıfat ve değer yargılarıyla nitelikler atfedilen kişilerin kadına yönelik aşağılayan ve ikincileştiren sözleri, fetvaları, ifadeleri eklenince; bunları yönerge kabul eden zevat, durumdan vazife çıkararak, yukarıdaki rakamların artışını sağlayan bir fotoğrafı önüme koymaktadır.


Hayatta hiç bir şey nedensiz, hiç bir sonuç kendiliğinden ve tesadüf değildir.

Kadının seçme seçilme hakkı: Türkiye’de kadın