Nefsini tanıyarak kendini tanır insan. Kendini tanıdıkça aşkı bedenler. Dünyadadır ancak dünyalı değildir artık. Sadece aşk vardır ilahi olana eren kişiye; ne dil, ne din, ne ırk, güzel – çirkin, iyi – kötü tüm zıtlar bir olmuştur.
Aşk, hayatın aslı, nihayetimizse; buna varmak gayretiyle yanıp tutuşan Mevlana, Şems, Yunus gibi kişilikler en güzel örnekler yaşamımızda. Ne mutlu ki onlar hala yaşamaya, bizlere rehberlik etmeye devam etmeye devam ediyorlar.
“Aşıklar ölmez, mezara girmez”
Duyguları bir beden edip zırh gibi giymek mi yoksa o duyguları olgunlaştırıp ulvi duygularla, aşkla yaşama geçirip yaşamak mı en güzeli?
“Aşıklar ölmez, mezara girmez” sözü bir anlamda burada da kendini gösteriyor arayan için. Şan, şöhret için, mal-mülk için, benlik için kalpler kıran insan. Kendini de kaybetmede her daim. Tüm hırslarının benliğini doyurmaya olduğunu anlayabilse insan… Anlayabilse hiçbir zaman doymayacağını benliğin…
Benliği aşanda sevginin ileri derecesi olan aşk bedenlenir. Aşkın olabilmesi için de benlik dağını yıkmak yoldur. Ve bu yolda nefsini tanıyarak kendini tanır insan. Kendini tanıdıkça aşkı bedenler. Dünyadadır ancak dünyalı değildir artık. Sadece aşk vardır ilahi olana eren kişiye; ne dil, ne din ne ırk, güzel – çirkin, iyi- kötü tüm zıtlar bir olmuştur. tüm bunların ötesindedir aşık, hepsinin bir kristalin farklı yüzlerinden bakan kendisi olduğunu görür. Sonsuz, aşk dolu bir yolculuktadır artık…
Mevlana’nın yokluk üzerine en güzel sözü
“Ne Hristiyan, ne Musevi, ne Müslüman, ne Hindu, ne Budist, ne Sûfî, ne de Zen. Hiçbir dini veya kültürel sistem! Ben ne Doğu, ne de Batı, ne okyanus dışı, ne de toprağın üstü, ne dünyevi, ne de semavi alem, hiçbir parçadan oluşmadım. Ben yokum.” (Mevlana Celaleddin Rumi)
Benlik, insanın önündeki en büyük engel! Bir bilebilse insan. Benlikten, nefsani duyulardan geçilerek aşka erilir. Günümüzdeki aşkların, yaşanan aşkların benlikler içinde savaşırken kaybolup, bittiğini biliyoruz.
Aşk, renge ve kokuya bağlı olursa o aşk değildir, kişiye bir utançtır. (Mesnevi, I/224)
“Faniye olan aşk ebedi değildir. Çünkü insan bu düzenin hükmüne, ebediliğe müsait değildir…
Ancak örnek aşklar yaşanmıştır ki onlarda da görülen o büyük yaratıcıya, ilahi, sonsuz olanadır. Sevgilide görülen O’dur!
Mevlana şu sözleriyle aşkın özünü çok güzel ifade ediyor:
“Anam aşk, babam aşk,
Peygamberim aşk, Allah’ım aşk,
Ben bir aşk çocuğuyum,
Bu aleme aşkı ve sevgiyi söylemeye geldim.”
Dünya sevmenin, aşkın gerçek değerini bilse. Aşkla mana bulsa yaşam…
Hazret-i Mevlana, Allah aşkının dışındaki sevgilere aşk denemez;
Her an gönüle aşk şarkıları söyleten, gonca gülden daha taze, gözün ferahlığı ve ruhun ilacı olan ilahi aşk sonsuzdur.
Aşk yüzünden elbisesi yırtılanın, hırstan ve ayıptan temizlendiğini, aşkın bütün hastalıkların hekimi, kibir ve azametin ilacı olduğunu, topraktan yaratılan bedenin aşkla yüceldiğini (Mesnevi, I/22-25) söyleyen Mevlana; insanların hırs, özenti, kibir, kıskançlık ve kin gibi huylardan ancak İlahi aşk ile arındığını belirtmek ister. Ve Tüm bunlar insana ağır gelen elbiselerdir. Toplumda ilahi sevgi ile dünyevi yaşam hakim olursa ve böyle yaşayanlar çoğunlukta olursa yaşam düzelir, dünyaya huzur hakim olur.
Daima diri ve sonsuz olana aşık olan, daima diri olur aşkla! O aşkın sırrıyla nurlara kavuşur. O ilahi aşka erebilen bütün peygamberler, veliler bu aşkı, iksirin, ilacın ta kendisi ve bilenler olmuşlar. Herkese aşkın kanatlarıyla uçabilmeyi diliyorum…