Su kabağından sanata: Hüsniye Mazlum Yıldırım

Fabrikada üretilen ürünler, istediğimiz kadar ucuz ya da kullanışlı olsa bile, insan emeğiyle yaratılanlar gibi anlamlı değildir. Zira makina bandından çıkan bir obje ne kadar estetik olursa olsun el oyması bir eşyanın ruhunu ve efsununu taşımaz. Hüsniye Mazlum Yıldırım su kabaklarını sanata dönüştürüyor.

Su kabağından sanata: Hüsniye Mazlum Yıldırım

El emeği, göz nuru, alın teri

Endüstriyel ürünler belki işimizi kolaylaştırıyor ama bir öte yandan da hayatımızdan eksilttiği bir çok şey de oldu. Bir çok ürünü daha ucuza alabiliyor, nasıl olsa yenisini de buluruz diye fütursuzca kullanıyoruz. Fakat bu aslında, farketmesek de, hayatımızın kalitesini düşürüyor. Zanaatkarların ya da atölye işçilerinin el emeği, göz nuru ve alın teri ile ürettikleri eşyalar ise manevi anlamda daha kıymetli olduğu için, kullanırken de anlamlı oluyor.

Teker teker üretildiği ve imal eden kişinin özelliklerini aldığı için başka bir benzeri olmayan, mümkün mertebe doğal maddelerden üretildiği ve fabrika ürünleri gibi atık çıkarmadığı için çevreye zarar vermeyen zanaat ve atölye ürünleri, fabrikasyon mallara tercih edilmeye başlandığında ve işçi ve zanaatkar emeğinin gerçek hakkını aldığında dünya daha güzel bir yer olacak.


Evet, zanaatkarlık giderek unutulan bir meslek. Yani sermayeden çok nitelikli emeğe dayalı, öğrenimin yanı sıra el becerisi ve ustalık gerektiren bir işi yapan, çıraklıktan yetişmiş ustaların sayısı giderek azalıyor. Ama öte yandan da yetişkinlik çağında yeteneklerine uygun bir zanaat öğrenip kendine yeni meslek edinenler de var.

Röportaj: Hüsniye Mazlum Yıldırım

Röportaj: Hüsniye Mazlum Yıldırım indigo dergisi

Hüsniye Hanım, biraz kendinizden bahseder misiniz?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Camcı bir baba ve ev hanımı bir annenin çocuğu olarak 1974 yılında İstanbul Üsküdar da doğup büyüdüm. Haydarpaşa Meslek Lisesi, makina ressamlığı bölümü mezunuyum. Lise yıllarımda çalışmaya başladım. 1998’de resim ve çerçeve imalatı üzerine atölye kurdum ve showroomlar açtım. 1999 da kızımı kucağıma aldım. 2008 gibi çocukluk hayalim olan fotoğraf stüdyomu kurdum. 2015 yılında çocukluğum, gençliğim dediğim ama artık anılarımda güzel kalmasını istediğim İstanbul’dan, Çanakkale’nin toprak kokan şirin beldesi Geyikli’ye yerleştim. Burada huzurlu ve doğal bir yaşantımız var. Sevdiğim sakin ve üretgen bir hayatı kendimce yaşamaktayım.

Şu an yaptığınız işten bahseder misiniz?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Tabii… Su kabaklarından lamba ve aksesuar yapıyorum. Aslında, su kabaklarının biçimini bozuyorum. Tabiat ananın bize sunduğu bu bitkiye kendi özümden açığı çıkan güçle şekil vermeye çalışıyorum. Bittiğinde de lamba oluyorlar. Sanırım şu ana kadar yaşayıp öğrendiğim bilgiyi değerlendiriyorum su kabaklarıyla.

Nasıl karar verdiniz bu işi yapmaya?

Röportaj: Hüsniye Mazlum Yıldırım su kabağı oymacılığı

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Evimin komşu bahçesinde yetişen minik bir kabak geçti elime. Kurutup, desen çizimini yapıp direkt işledim. Tamamen o an içimden gelen bir dürtüydü o ilk kabağı oymam. Sonrasında da su kabağına farklı performanslar katabilirsem rutini bozabilirim diye düşündüm. Ki hala tam becerebilmiş değilim bunu.

“Dahası olmalı” diye düşünürken, baktım su kabağı ekiyorum evimin bahçesine. Daha önceki yıllarda yumurta kabuğu çalışıyordum, ordan kalma ufak tefek makina ekipmanım vardı. Bu şekilde kabağa desen oyma denemelerine başladı.

Su kabaklarını ilk oymaya başladığımda amacım satmak değildi aslında. Fakat görenlerin ilgisi, emeğe saygısı ve su kabağından yaptığım bu lambaları yaşam alanlarına katma arzum da eklenince satış yapmaya başladım. Artan malzemelerden de küpe ve kolye yapıp  üniversite öğrencilerine destek amaçlı olarak satıyorum.

Herhangi bir eğitim aldınız mı?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Su Kabağından abajur ya da lamba yapmak için özel bir eğitim almadım. Artan parçalardan küpe ve kolye de yapıyorum ama bununla alakalıda bir eğitimim yok. Makina teknikeri olmam milimetrik görselimi, fotografçılık geçmişim  kadrajdaki estetiği, çerçeve ustası olmam da sunumuma katkıda bulundu. Ve tüm bunlar  makinaları bedenimden bir parça gibi kullanmamı kolaylaştırdı galiba.

su kabağı taze dalında

Su kabaklarını nereden temin ediyorsunuz peki?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Memleketimizin her bir köşesi, herbir karış toprağımız cennet. O kadar verimli topraklarımız ve güzel çiftçilerimiz var ki. Türkiyemiz’in her bir farklı coğrafyasında ekilip, yetiştiriliyor su kabağı. Rica ediyorum, gönderiyorlar sağolsunlar.

su kabağı oymacılık sanatı

Bir lambayı hazırlamak ne kadar sürüyor?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Değişiyor tabii. Çok aşamalı aslında. Ekimi, bakımı, hasatı, kurutulması, yıkanması, iç temizliği ve form çalışması ile sanırım yedi, sekiz ay kadar sürüyor. Oymaya hazır halde önünüze gelen su kabağının desen çalışılıp lamba olması ise üç günden 4-5 haftaya kadar uzayabiliyor. Hazırlanmanın süresini daha ziyade seçtiğiniz model ve teknik belirliyor.


Yaptıklarınızı nasıl satıyorsunuz?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Sürekli yenilenen bir sistem üzerindeyiz diye düşünüyorum. Dolayısıyla artık ”Sanat Sokağı”nda bir dükkan açıp hergün 10-20 misafir ağırlamaktansa, sanal bir mağaza açıp milyonlara sunum yapmak daha çok içime siniyor açıkcası. Şimdilerde el işi ürünlerin satışını yapan bir internet sitesinde sanal bir mağazam var. Yurtdışından ilgi çok güzel, orda elemeğinin değerinin daha fazla farkındalar. Ülkemizde Paypal’ın faaliyetlerinin durdurulması bu sisteme ve yurtdışındaki sanatseverlere ulaşmamızı zorlaştırdı tabii.

Dükkan ya da tezgah açmaktansa, internet üzerinden satış yapmayı tercih ediyorsunuz yani.

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Dijital ya da sanal ortamın bilincine vakıf olmayan bir ülkede yaşıyoruz aslında. İnsanlarımızın çoğu internet üzerinden birşey almaya korkuyor hala ne yazık ki.Sosyal medya üzerinden organik anlatımlarda bulunuyorum ama yutdışı sanal mağazamda daha rahat iş yapabiliyorum

Bu zanaat ne kadar yaygın Türkiye’de?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Türkiye’de belediyelerimize bağlı çoğu halk eğitim merkezlerinde sukabağı ile alakalı eğitim veriliyor. Kastamonu’da bir eğitmenimizin çabalarıyla sukabağı işlemeciliği ile alakalı kitap hazırlandı. Bu kitap sayesinde bu sanat belediyelerce kabul gördü. Yani aslında sanat dahil birçok konuda  oldukça geriden geliyoruz. Prosüdürlerde boğuluyoruz.

Yine İzmir’de Halk Eğitim bünyesinde, Erasmus Programı kapsamında 13 ülkeden yetişkin öğrenciler gelip eğitim alıyor ülkemizde.

Peki, sonuç olarak tatmin edici bir meslek mi bu sizce?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Tabii sonuç olarak bir gerçek var; on binlerce su kabağı ekilip hasat ediliyor, bunlardan lamba, tabak, aksesuar, takı ve dekoratif ürünler yapılıyor ama değerini bulmuyor. Ciddi ekipman ve malzeme kullanılıyor. Üretim çok ama satış için bir şeyler yapılmalı diye düşünüyorum.

Kabak oymacılığı ya da diğer elişi ürünlerin özelliği ve önemi nereden geliyor sizce?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Her şeyden önce butik bir ürün meydana getiriyorsunuz. Yapılandan sadece bir tane oluyor. Yani standart bir şey çıkmıyor ortaya. Bunun değerini sanırım sadece hissedebilenler bileceklerdir.

Fabrikasyon olup, stratejik satış planları uygulamıyorsunuz. Sürümden kazanmak gibi bir ihtimal yok burda. Severek ve hissederek yapılan ve yüzde yüz el emeği olan bu faaliyette sökmez çünkü bu. Amaç zaten bu değil.

Benim burada amacım mümkün olduğunca sade, doğal, tek olan ve başka kimsede olmayacak bir parmak izi yaratmak. Düşünsenize binlerce delik deliniyor ışığın desene kavuşması için. Kesinlikle çok değerliler. Bu tarz el emeği sanatlar ile uğraşan herkes çok özel insanlar bence.

Peki ülkemizde el emeği ya da zanaatkarlık hak ettiği değerini görüyor mu sizce?

Hüsniye Mazlum Yıldırım: Andy Warhol ya da Banksy’yi düşünün. Çok basit bir şeyden sanat ortaya çıkartıyorlar ve bu sanat milyonlarca insan tarafından anlaşılıp maddi karşılığını bulabiliyor. Memleketimizde de bunun tam tersi tavan yapmış durumda. O kadar emek ve malzeme harcanarak ortaya çıkarılan bir eşyaya hakkettiği değer verilmiyor.

Fabrikasyon mal satın almaya alışmış insanlar el işi ürünlerin fiyatını fabrika ürünle kıyaslıyor alırken ve pahalı buluyor. Bu beni çok üzüyor. İkisi aynı şey değil ki, fiyatı aynı olsun.

Çok teşekkür ederiz size Hüsniye Hanım.


Hüsniye Mazlum Yıldırım: Ben teşekkür ederim.

Türkiye’de ilk totem Burhaniye’de: Jno Didrickson eserleri


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.