— Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim. (Mustafa Kemal Atatürk)
Bugün 23 Nisan 2019…
O, bedenen aramızdan ayrılalı neredeyse 81 sene, bize bu güzel vatanı bırakalı 96 sene oldu. Bugün O’nu hiç görmeyen bizler, O’nun özlemiyle yaşıyoruz. Biz O’nu çok sevdik ama O’nun bize olan sevgisi şüphesiz çok daha büyüktü.
Mustafa Kemal Atatürk
Bir lider, bir kurtarıcı düşünün ki ömrü cephede geçmiş. Öyle bir lider düşünün ki; yedi düvele karşı savaşmış, tüm ümitler bittiğinde yeniden vatan kurmuş. Savaş kazanmış ama en şiddetlisini görmüş savaşın.
Peki ne yapmış o adam sonra? Duvar mı örmüş yabancılara karşı? Nefret tohumları mı ekmiş? Öfkeden mi bahsetmiş? Lanet mi okumuş? Hayır! Çünkü o adam savaşın ne demek olduğunu biliyordu. Savaşın acısını da, öfkesini de, götürdüklerini de en iyi bilenlerdendi. Bakın bu sözler kanını döken, ölmüş düşman askerleri için sarf ettikleri:
“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Lider olmak…
Lider olmak, herkesi kucaklayabilmek, savaşı savaş meydanında bırakmayı bilebilmekti. Savaş, meşru müdafaa haline gelmedikçe cinayetti çünkü ve bunu en iyi bilen yine O idi.
Bu yüzden bu toprakları özgürleştirdiği gün her şeyi cephede bıraktı. Silahı bıraktığı gün kalemi aldı eline. O kadar çok sevdi ki bu ülkeyi hep o aşkla çalıştı. Bölmedi, bölüştürmedi. Kah öğretmeni destekledi, kah çiftçinin elinden tuttu. Karanlığa itilen kadını, aydınlığa kavuşturdu. Benim görüşümden, benim adamım demedi. Diğerini ötekileştirmedi. Hep sonsuza baktı gözleri savaşırken de, konuşurken de… Böbürlenmedi! Ben, tekim demedi.
Yaşarken söyleyemediklerini, öldükten sonra söyleyeceklere cevabını, yaşarken verdi:
“Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar, evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zorâki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Bence diktatörlük, diğerlerini râm edendir. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.”
Dediği gibi de oldu. O evlatlarını çok sevdi, evlatları da onu. Şüphesiz ki O’nun evlat sevgisi sonsuzdu. O kadar çok sevdi ki çocukları, onlar için bayram hediye etti. Üstelik sadece bizim çocuklarımıza değil, tüm dünya çocuklarına.
Ve bugün…
Bu ulus özgürse senin sayende! Bugün bu ülkede gülümsüyorsa bir çocuk yine senin sayende…
Fakat bugün 15’inde rızası vardı diye peşkeş çekiliyorsa bir çocuk evlilik adı altında senin yolundan saptığımız içindir!
Bugün eğer cemaat, vakıf adı altında merdiven altı yurtlara mahkum bırakılıyorsa çocuklar, o yurtlarda denetimsizlikten ölüyorsa, tacize uğruyorsa senin öğretilerini unuttuğumuz için!
Bugün yeniden filizleniyorsa kadının arka plana itilmesi kazandıklarımızı unuttuğumuz için!
Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
Hadi bu bayram çocuklarımızı mutlu etmenin yanı sıra bayramın diğer boyutunu da öğretelim çocuklara. Tam 99 yıl evvel dedelerimizin dişiyle tırnağıyla kurduğu ceylan derisi koltuksuz, içindekilerin astronomik maaş almadığı Türkiye Büyük Millet Meclisini anlatalım. Hanedanlıktan, ulus oluşumuzu anlatalım. O meclisin çatısı altındaki herkese ne kadar minnet duymamızı gerektiğini anlatalım. Ulus olmanın, egemen olmanın, özgür olmanın ne demek olduğunu öğretelim. Bugün 23 Nisan’ı, 23 Nisan’a yakışır kutlayalım!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu Olsun!