“Seninle bir dakika umutlandırıyor beni,
Bir dakika siliyor canım, yılların özlemini.”
Türkiye bu parça ile 22 Mart 1975 tarihinde ilk kez Eurovizyon’a katıldı. İlk kez katıldığı yarışmada Türkiye’ye sonunculuk getiren bu parça nasıl oldu da yıllarca dilimizden hiç düşmedi ve klasikleşti?
İlkler hiç unutulmuyor ama bunun unutulmamasının bir başka sebebi daha vardı; o yıl katıldığımız Eurovizyon, Türkiye’nin yaptığı Kıbrıs Barış Harekatı’nın hemen ertesine denk gelmesi nedeniyle siyasi rüzgardan doyasıya etkilendi. Nuri Bilge Ceylan’ın deyimiyle “güzel ve yalnız ülkem” bu yarışmada sonuncu oldu. Sonu yenilgiydi ama başı da sonu da onurluydu. Türk milletinin hafızasında tüm dünyaya meydan okuduğu bir yarışma olarak kaldı, klasikleşmesinin bir başka nedeni de buydu.
Sözlerini Türk müziğinin büyük emekçisi Fecri Ebcioğlu’nun babası Münir Ebcioğlu’nun yazdığı, bestesini ağabeyi Kemal Ebcioğlu’nun yaptığı ve Semiha Yankı’nın seslendirdiği, gönüllere taht kuran ve herkesin kendinden bir şeyler bulduğu bu parça, Anadolu halkının dudaklarında kah ıslık oldu çalındı, kah coşku oldu gönüllere aktı.
https://www.youtube.com/watch?v=hF7yQ_d8rJg
İçinde çarpıcı itiraflar da barındırdı bu parça… Sevmenin bir ömür sürdüğünü hepimiz bilirdik de sevişmenin bir dakika sürdüğünü kimse kimseye itiraf edemezdi.
“Hasret tükenmez gibi, kavuşmak bir dakika
Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika”
Bir şeyin daha farkına vardık: Her şeyin çabuk eskidiği gerçeği, belli ki o yıllarda da varmış. Öyle olmasa bahsederler miydi, tükenmez zannedilen hasretin kavuşmayla bir dakikada bittiğinden yada sevmenin bir ömür sürdüğü dünyada, sevişmenin bir dakika sürdüğünden.
Annesi Türkiye eski ses birincisi, babası akrobat olan Semiha Yankı’yı işte bu parçayla 16 yaşındayken tanıdık. Semiha’yı müzik dünyasına sokan sebep, Yankı Ailesi’nin başından geçen talihsiz bir olaydı. Abisinin akrobasi yaparken kafa üstü düşüp ölmesiyle ailece akrobasiyi bırakmışlardı. Bu olay, peşinden maddi zorlukları getirdi. Bir hayatın sonu, başka hayatların başlangıcı oldu ve ailesine bakmak için 14 yaşındaki küçük kız dizleri titreye titreye tavernalarda şarkı söylemeye başladı. Müzik piyasasına girişi Yeşilçam filmlerinin replikleri gibiydi. Günün birinde ünlü plak yapımcısı Yaşar Kekeva şarkı söylediği tavernaya tesadüfen geldi ve kendisine kartını uzatıp; “Beni ara” dedi.
Yükselişi de yine bir Yeşilçam repliğini andırıyordu. Bir gün Kemal Ebcioğlu, Ülkü Aker’i arayıp, “Eurovision Yarışması var. Türkiye’den katılacak biri var mı elinde?” diye sormuş; O da “Elimde küçük bir kız var.” demişti. Müracaatların kapanmasına 15 dakika kala başvurularını yaptılar.
Final elemelerinde Cici Kızlar ile Semiha Yankı birlikte birinci oldular. Kura çekimine karar verildi ve kura çekimi sonucu boş kurayı çeken Cici Kızlar’dan Bilgen Bengü birinciliği Semiha Yankı’ya vermiş oldu. Ancak İsveç’in başkenti Stockholm’de yapılan yarışmanın sonu hüsrandı. Türkiye sadece Monaco’dan alabildiği 3 puanla sonuncu oldu.
Siyasetle hiç işi olmayan küçük bir kıza herkes sonucun politik olduğunu söylüyordu. O, sonucun politik olmasıyla hiç ilgilenmese de Türkiye bunu kanıtlayabilmek için onu 1977’de Bulgaristan’daki Altın Orfe Müzik Yarışması’na gönderdi ve orada birinci oldu.
Ailenin yaşadığı talihsiz bir olay, elinde kendinden büyük mikrofon tutan cici bir kızdan, ayaklarının üzerinde duran güçlü bir kadın yaratmıştı.