Cinsel istismarların sapkınlık olduğu kadar, ideolojik temelleri olan vakalar olduğunu anlamadığımız her an, istismarın önüne geçmemiz mümkün değildir.
Yurtlardaki oğlan çocuklarına yapılan cinsel istismarlar da bu çerçeve içinde ele alınmak zorundadır.
İstismarı yapanı “sapık” olarak değerlendirmek; sapıkların ve sapkınlığın gerçek nedenlerinin “kapalı toplum”, “tarikatlar”, “cemaatler” gibi ideolojik yapılanmalar ve kurumlar ile ilişki olduğunu görmeyi engellemektedir.
Son yıllarda giderek artan yurt, vakıf ve din eğitim ile ilişkili kurslarda gerçekleşen çocuklara yönelik cinsel istismarların varlığını veya artışını salt “sapıklık” ve “sapkınlık sayısına” bakarak açıklamak olay ve olguların nedenselliğinin doğasına aykırı bir durumdur. Zira olguyu salt “sapık kişi artışı” ile değerlendirmek meseleyi ‘ideolojik’ görmeyi engellemek demektir.
“Eskiden de vardı… Şimdi açığa çıkarmada mesafeler alındı, onun için gündeme çok geliyor” gibi açıklamalar bu tür sapkınlıklarının nedenselliği ve çözümü konusuna çok uzak olduğumuzu ve bir algı operasyonuna maruz bırakılmaya çalışıldığımızı gösterir. Bu algı yaratma ihtiyacı ve yönlendirme, insanlık tarihinin en aşağılık insanlık suçlarından birisi olan “cinsel istismar, taciz ve tecavüz” suçlardaki artışı açıklamaya yetmez.
Kadını araçsallaştırmak ideolojik bir tutumdur
Keza kadına yönelik taciz meselesi de aynı ideolojik yapılanmanın ve kültürlenmenin bir sonucudur. Çünkü orta çağdan itibaren feodalizmin, cinsiyet ayrımcılığının, sömürünün, ötekileştirmenin, kadını talan edilecek mal veya talan etmenin ödülü bir araç olarak algılamanın; tarihsel ve kültürel dayanaklara dayalı doğrudan ideolojik nedenleri vardır. Bedel ödetme, acı çektirme, intikam alma gibi feodal tutum ve davranışlarda “kadın” üzerinden yapılan saldırılar kadını araçsallaştırmaktır ve dolayısıyla da ideolojiktir.
Ayrımcı gelenekçi ideoloji
Bazı Anadolu illerimizin, ilçelerimizin sokaklarında, meydanlarında, ıssız mahallelerinde yalnız başına bir kadın olarak dolaşın bakalım, hangi tür davranışlara maruz kalacaksınız. Cinselliğin suça dönüşmesinin en önemli nedenlerinden birisi de işte bu ayrımcı gelenekçi ideolojidir.
Örneğin Cumhuriyet dönemi başta “medeni kanun” olmak üzere önemli ve ciddi bir “reform” olarak, elbette ideolojik bir tavır olarak nitelendirilebilir. Lakin bu anlamda nesnel koşulların oluşturulamamış olması ayrı bir konudur. Çünkü kadının “eşitlik” mücadelesi ve onun toplumsal eşitliği, onun toplumsal yaşamdaki alacağı rol ile yakından ilgilidir. Bu rolü belirleyen şey de kadının üretim ilişkilerindeki rolü ile ilgilidir. Bunu tam olarak sağlayacak şey de elbette yine ideolojik olacaktır.
Yakın tarih açısından bakıldığında Yugoslavya iç savaşında sistematik kadın tecavüzleri etnik/ideolojiktir. Talanını olduğu her yerde kadının cinsel istismarı kasıtlı olarak serbest bırakılır. Bunun en tipik örneklerinden birisi Amerika kıtasının keşfi ve talanı sürecinde yaşanmıştır. Yakın tarihte Ortadoğu, Afrika ve son olarak Suriye örneğinde yaşanan tüm emperyalist müdahalelerde de durum aynıdır.
Buralarda sömürgeci faşizm ile birleşen işbirlikçi yerli feodal faşizmin ortaya çıkardığı korkunç kıyımda en büyük pay, hiç müdahil olmadığı halde kadına düşer. Çünkü kadını talan edilecek bir mal olarak görme ile talan edene mükâfat olarak sunma kültürünün beslendiği damar ile sömürgeciliğin ele geçirerek kendine alma davranışlarındaki ortaklık aynı kaynaktan beslenir.
İdeolojisini yaratan şey ise karşıt olanın muhtemel devamlılığı kesmek, geleceğe ilişkin kendini güvenceye almaktır. Bu anlamda tecavüz, tehlikeyi yok etme davranışı olarak ideolojileşen de bir tavır haline gelmektedir. Doğurgan olanın, üreme devamlılığını sağlayanın ele geçirilmesi, kontrol edilmesi kadının bu anlamda uğradığı vahşiliğin de tarihsel kültürünü oluşturmaktadır.
Velhasıl günümüzde şort giyen kadına saldırıdan tutunuz, örtünmeyen kadının soyulmuş portakala benzetilmesine kadar; kadının eşit değil, değerli görülmesinden, IŞİD’in kadın köle pazarları kurmasına kadar her şey ideolojiktir.
Avukatın etek boyu
Bu anlamda son yılların ve son günlerin Türkiye’sinde yaşanan en trajik olayı ise, mahkeme salonunda bir hâkimin, bir kadın avukatın etek boyu ile ilgilenmesidir. Cinsiyet ayrımcılığındaki düzeysizliğin ve pervasızlığın nedenselliği; hâkimin salt erkek oluşunda değil, bu tavrın nesnel koşulları, söz konusu nesnel koşulların ideolojisi ile ilgilidir.
Sözün özü hayat ideolojiktir. Gelenek, görenek, anane ideolojiktir. Dolayısıyla bu yapının kırılması da haliyle ideolojik olacaktır. Ancak bu ideolojinin uygar, insani, toplumcu, ekonomik ve bilimsel ölçütleri ise esas belirleyici olacaktır.