Her yönüyle F-35 ve S-400 krizi

Uzun zamandır tartışmaları süren F-35 ve S-400 krizine artık S-400 teslimatı başladığı için biraz daha yakından bakmak gerekiyor. F-35 ve S-400 krizini değerlendirirken ilk olarak bu sistemlerin gücüne ve ne işe yaradığını da incelemek yerinde olacaktır.

Her yönüyle F-35 ve S-400 krizi

F-35 olarak bildiğimiz, tam adıyla Lockheed Martin F-35 Lightning II uçağı savaştaki her amaç için farklı uçak geliştirmenin masraflı olmasından dolayı tek bir uçağın tüm görevleri yerine getirmesi amacıyla tasarlanan bir savaş uçağıdır. Uçağın ilk uçuşu 15 Aralık 2006 tarihinde olup A,B,C serilerinin hizmet girişleri ise 2016,2015 ve 2018 yıllarında olmuştur. Uçağın geliştirme projesinde Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu 9 ülke yer almıştır. Bunlar: Katılım ülkeleri: Birincil müşteri: ABD

1. seviye: Birleşik Krallık


2. seviye: İtalya ve Hollanda

3. seviye: Türkiye, Kanada, Avustralya, Norveç ve Danimarka

Güvenlik İşbirliği Katılımcıları: İsrail ve Singapur.

S-400 olarak bildiğimiz, tam adıyla -400 Triumf (Rusça: С-400 “Триумф” NATO kod adı: SA-21 Growler), Central Design Bureau tarafından Şubat 1999 tarihinde testlerine baslanan orta menzilli hava savunma sistemi S-300’den geliştirilmiş 400 kilometreye kadar olan uçan hedefleri vurmak üzere yeni nesil Rus yapımı bir kısa-orta-uzun menzilli hava savunma füze sistemi olan füze saniyede 4.8 kilometre hıza kadar olan hava aygıtlarını yakalayabilecek güçtedir. Rusya dışında Çin ve Belarus füzeyi kullanmakta olup, yakın zaman kullanıcıları ise Hindistan ve Suudi Arabistan olacaktır.

Türkiye neden istiyor?

Türkiye’nin Ortadoğu’da artan savaş hali, savaşların çatışma değil hava yoluyla gerçekleşmesi, Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle başta Suriye olmak üzere pek çok savaşın ortasına kalması ve kalma ihtimali nedeniyle hava savunması konusunda önlem alma ihtiyacı doğdu.

Bunun üzerine Türkiye balistik füze tehdidine karşı hava ve füze savunma sisteminin takviye edilmesi amacıyla NATO’dan talepte bulunmuştu. Amerika müttefiki Türkiye’nin Patriot füze savunma sistemi talebine olumlu yanıt vermedi. 2013-2015 yılları arasında Gaziantep’te ABD, Kahramanmaraş’ta Alman ve Adana’da Hollanda Patriotları görev yaparak geri döndü.

İspanyol Patriot’ları İncirlik’te 2015’ten, İtalyan SAMP-T‘leri ise Kahramanmaraş’ta 2016 yılından beri görev yapıyor. Ancak hava sahası güvenliği için bu önlemler ülke nezdinde yeterli olmadı. Bu sebeple Türkiye, Rusya’dan S-400 almayı gündemine alarak aksiyon almaya başladı. Türkiye ile Rusya arasında Eylül 2017’de bu kapsamda sözleşme imzalandı. Sözleşmeye göre 2,5 milyar dolar karşılığında toplam dört bataryadan oluşan iki adet S-400 sistemi Rusya’dan satın alınacak ve ilk teslimat da Temmuz 2019’da olacak.

f-35 savaş uçağı teknik özellikleri

Tarih yaklaştıkça S-400 ve F-35 tartışmaları Rusya-Türkiye-Amerika arasında hız kazanmaya başladı.

Türkiye’nin S-400 alma isteğine karşı Amerika Patriotları önerdi ancak Patriotların sistemi, gücü vb. özellikleri Türkiye ile paylaşılmaması ve sistem maliyet yüksekliği nedeniyle, bu teklif reddedildi.

Kural olarak her NATO ülkesi hangi tür silahı satın alacağına dair kararını kendi verebiliyor. S-400 krizi daha ziyade NATO’nun bir problemi değil, ABD-Rusya çekişmesine dair bir mesele ve sebeple NATO süreçte sessiz kalarak birlik içinde konuyu rahatsız olsa dahi dillendirmiyor. Eğer ülkeler silah satın alımında serbestse nedir bu mesele?

O zaman yakından bakalım:

Sözde, Türkiye’nin bir NATO ülkesi olması sebebiyle Amerika’dan veto yiyen S-400’ler aynı zamanda NATO üyesi olan Yunanistan, Bulgaristan, Hırvatistan gibi yaklaşık 20 NATO ülkesi tarafından S-300’ler daha önce satın alınmıştı. NATO ülkesi olmak bu uçağı almanın önündeki engelse sorulması gereken soru: “Neden S-300’ler diğer NATO ülkelerine satılırken hiç kimse bir şey demedi?” olmalıdır.


Nitekim Amerika, S-400’ü F-35’lerin güvenliği açısından büyük bir tehdit olarak görüyor. S-400’lerin NATO sistemleri ile uyumlu olmadığını söyleyen diğer NATO ülkeleri de S-400’lerin Türkiye’de konuşlanmasını hava savunmalarını tehlikeye atacağı görüşünde. Ancak en yakın komşular olan Yunanistan ve Bulgaristan’da da bir alt model olan S-300 mevcut.

Kime göre ve neye göre bir hava sahası tehlikesinden bahsediliyor burası bir soru işareti. Bunun yanında Türkiye’nin bu sistemi satın alması Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşması olarak da değerlendirilirken, diğer Avrupa’lı NATO ülkelerinin S-300 almasının bu bağlamda değerlendirilmemesi de ilginç. Ayrıca Türkiye’nin stratejik konumu kendini korumak zorunda olduğu bir konumdur. “Türkiye’nin savunmaya ihtiyacı yoktur.” Gibi söylemler gerçekten son derece uzak ve kandırmaya yönelik söylemlerdir.

Türkiye’ye bu konuda ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan en ciddi “tehdit”, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın almasının, F-35 programına katılımının yeniden değerlendirilmesine sebep olacağını ve gelecekteki diğer potansiyel silah transferini riske sokacağı oldu.

Bununla beraber, Türkiye’nin ABD Kongresinin geçen yıl çıkardığı, Rus savunma ve istihbaratıyla ilişkili kurum ve kuruluşlarla iş yapan üçüncü ülke ve şirketlere de yaptırım uygulanmasını öngören Amerika Düşmanlarına Yaptırımlarla Mücadele Yasası (CAATSA) kapsamında S-400 alımına dahil olan devlet veya özel tüm kurum ve kişilerin potansiyel yaptırımlara maruz kalabileceği de ifade edildi.

Nitekim S-400 tasarımcı Almaz-Antey de ABD’nin yaptırım listesinden bulunan Rus firmalarından biri. Bunun yanında 12 maddelik, Gayrimenkul işlemlerinin yasaklanması, ithalat-ihracat izinlerinin sınırlandırılması, döviz üzerinden işlem yapılmasının yasaklanması, ABD mali kuruluşlarından kredi tedarik edilmemesi ve yaptırım kapsamına alınan kişilere vize kısıtlaması gibi hususların yer aldığı bir yaptırım listesi de bulunuyor.

S-400 teslimatı

s-400 teslimatı sevkiyatı

Geçtiğimiz günlerde ise tartışmalı S-400lerin ilk teslimat gerçekleşti, ABD ve NATO ise bu konuda konumlanmaya başladılar.

Savunma Bakanlığı vekili olarak Trump yönetimi tarafından bakanlığının onaylanması için Kongre’ye önerilen Mark Esper, Türkiye’ye yapılan S400 teslimatı için, “Türkiye önemli bir NATO üyesidir, S400 almak yanlış bir karardı ve hayal kırıklığına uğrattı. S-400 konusundaki kararı yanlış. Türkiye hem F35’lere hem de S400’e sahip olamaz” diyerek ABD’nin ilk tepkisini gösterirken; NATO’nun ilk açıklamasını NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg yaptı ve açıklamasında; “Türkiye’nin NATO’ya katkısı ve NATO’nun Türkiye ile iş birliği, F-35’lerden çok daha derin ve kapsamlıdır. S-400 meselesini küçümsemiyorum, ancak bir NATO müttefiki olarak Türkiye S-400’lerden çok daha fazlasıdır.” dedi.

NATO ülkelerinin savunma için kullanacakları silah alım serbestilerine de atıfta bulunarak “Ne tür savunma sistemlerini alacaklarına her bir ülke kendisi karar verir. Fakat NATO için önemli olan şey (bu sistemlerin NATO sistemleriyle) uyumlu çalışıp çalışmamasıdır.” Dedi. Buradan S-300’lerin uyumlu S-400’lerin uyumsuz olduğu sonucunu çıkarsak kendilerine haksızlık etmiş olmayız (!).

CAATSA yaptırımları

ABD’nin 12 maddelik yaptırım listesi ne zaman uygulamaya konulur bilinmez ama CAATSA konusunda Milli Savunma Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya göre Türkiye ile Rusya arasında imzalanan S-400 anlaşması, CAATSA’nın yasalaşma tarihi olan 11 Nisan 2017’den önce imzalandığı gerekçesiyle, bu kapsamda değerlendirilemeyecektir. Uygulanması halinde ise yasada 12 yaptırım kaleminden en az 5 tanesini uygulanması gerekliliği görülüyor.

Gerek ulusal, gerekse uluslararası mevzuat ve sözleşmelerde her ülkenin öz savunma hakkının olduğu açıktır. Ancak söz konusu Türkiye gibi jeopolitik konumu stratejik bir yerde olan ülkelerde bu husus tartışmalı bir hale gelebiliyor. Bugün hava savunması için -400’den vazgeçmek ileri vadede farklı konularda da tavizler vermeyi doğuracaktır.


Nitekim Türkiye ilk olarak müttefiklerine giderek hava savunması konusunda destek istemiş, istediği destek verilmemiş, ülke savunma konusunda her hamlesinde müdahaleye uğramışken burada iyi niyetin olmadığı aşikardır. Türkiye’yi savunma anlamında güçsüz bırakma istemi pek tabii karşılık bulmayacaktır. İşte tüm bu sebeplerden ötürü şahsi kanaatimce bu konuda Türkiye’nin takındığı ve tavır tutum yerindedir.

S-400 alımı Türkiye için ne gibi tehditler oluşturabilir?


Av. Hazal Mintaş
İstanbul doğumlu olan Hazal Mintaş, lise eğitimini İstanbul Haydarpaşa Anadolu Lisesi'nde tamamladıktan sonra lisans eğitimini Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, yüksek lisans eğitimini ise Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Tezli Yüksek Lisans programında tamamlamıştır. Serbest avukatlık yapan Mintaş'ın Marka Hukukunda Karıştırma Tehlikesi adında bir kitabı bulunmaktadır. Mesleki çalışmalarının dışında ise siyaset ve sivil toplum alanlarıyla ilgilenmektedir. Uzun yıllardır hak temelli çalışmalar yürüten çeşitli yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında üye ve eğitmen olup, yönetim kurullarında görev almaktadır. Çalışma alanları insan hakları, gençlik hakları, gönüllü hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğidir.