Toplumsal Cinsiyet Eşitliği kavramına 11. Kalkınma Planı’nda yer yok!

11. Kalkınma Planı’nda toplumsal cinsiyet eşitliği (TCE) kavramı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından Strateji Geliştirme Başkanlığı Başkanı Zeliha Sağlam’ın isteğiyle çıkarıldı.

11. Kalkınma Planı nda toplumsal cinsiyet eşitliğine yer yok!

Bugün cinsiyet eşitliği kavramı yalnızca kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyetinden doğan bir eşitsizlik halinden çıkmış, her türlü cinsel kimlik, yönelim, cinsiyet rolleri gibi uzayan bir listenin birbirine eşit olması haline dönmüştür. Bu eşitlik tam anlamıyla insan haklarından doğan bir eşitliktir. Türkiye Barolar Birliği’nin II. Uluslararası Kadın ve Hukuk Sempozyum davet metninde de belirttiği üzere bu eşitlik hem sosyal adaletin hem de kalkınma ve barışın vazgeçilmez temel önkoşuludur.

Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu, Meclisinde ilk onayladığı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani; İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi. İstanbul Sözleşmesinin 5.yılına yaklaşırken 11. Kalkınma Planıyla beraber sözleşmeye dair tartışmalar da tekrar alevlenmeye başladı.


Yeni Şafak ve Akit Gazetelerinin sözleşmeyi hedef gösteren “Sözleşme yuva yıkıyor, kaldırılsın” söylemleri ve akabinde Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdulkadir Karaduman’nın TBMM’de düzenlediği basın toplantısında  sözleşme için “Kim ne diyorsa desin, toplumu bir felakete ve uçuruma sürükleyen, haneleri birbirinden ayıran İstanbul Sözleşmesi derhal feshedilmelidir” dedi.

Devamında ise “Toplumsallığı ortadan kaldırmak, aileleri bölmek ve bireyselliğin kapitalizme hizmet etmesini tesis etmektedir. Mesele kadınları korumak değil, erkeği ve kadını tüketim objesi haline getirmektir.Aileyi korumaya yönelik düzenlemeler bu sözleşmeye dayandırılarak çıkarılmış ve aileyi yıkmayı detaylandırmıştır.” diyerek tartışmayı çok başka bir yere taşımıştır.

Ardından ise Memur-Sen Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi yönündeki açıklamasıyla Meclise çağrı yaptı. İstanbul Sözleşmesi’ni bir aile düşmanı olarak nitelendirilmesi kabul edilemez bir şeydir.

Kalkınma Planı’na baktığımızda aslında 2.3. Nitelikli İnsan, Güçlü Toplum başlığında
536. maddede bize her ne kadar “Sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcı büyüme; istikrarlı bir ekonomiyi hedefleyen etkin ekonomi politikaları ile huzurlu bir topluma yönelik sosyal politikaların bir arada ve koordinasyonlu bir şekilde yürütülmesi yoluyla mümkündür. Plan dönemi kalkınma perspektifi özel politika gerektiren çocuklar, gençler, kadınlar, engelliler, yaşlılar gibi toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı bir yaklaşımla hazırlanmıştır.” dese de buradaki “kadın” ve “kapsayıcı” ifadelerini mercek altına almak gerekiyor. Çünkü:

11. Kalkınma Planı’nda toplumsal cinsiyet eşitliği (TCE) kavramı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından Strateji Geliştirme Başkanlığı Başkanı Zeliha Sağlam’ın isteğiyle çıkarıldı. 5 yıl boyunca sözleşmenin uygulanmasıyla ilgili olarak 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası’nda Kadın Örgütlerinin de baskıları sonucunda yapılan değişikliklerle somut adımlar atılsa da zaten ciddi sorunlar bulunmaktaydı. Şimdi kalkınma planından çıkarmak topyekün sözleşmeyi yok saymak anlamına gelmektedir. Uluslararası arenada ise bu durum itibar zedeleyici olacaktır.

Neden mi?

TCE (Toplumsal cinsiyet esitliği) bütün sürdürülebilir kalkınma programlarında yer almaktadır. Bizim de üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nın hedeflerinde 5.numaralı hedef yine TCE olarak karşımıza çıkmaktadır. UNDP Türkiye olarak bir yandan bu plan gerçekleştirilmeye çalışılırken bir yandan da ülke kalkınma planının içerisinde olmaması kabul edilebilir bir şey değildir. Zira Toplumsal Cinsiyet Eşitliği UNDP’nin 2000 yılından bu yana, diğer BM ortakları ve uluslararası toplum ile birlikte çalışmalarının merkezi haline gelmiştir.

UNDP verilerine göre kadınlar artık, tarım dışında ücretli işgücünün %41’ini oluşturuyor; bu oran 1990 yılında %35 idi. BM de kadının yer almadığı bir sürdürülebilir kalkınma hedefinin olamayacağından hareketle kadınları iş gücüne dahil etmeye çalışıyor. Ülkemizde ise bu oran %30 bandında seyrederken, BM ortalaması 11. Kalkınma Planı dahilinde bir hedef olarak kendine yer bulmalıydı.


Planda kadın genel olarak ekonomik anlamda değerlendirilmiştir. İşgücü, istihdam vb. konuları irdeleyen başlıklarda kadına yönelik mevcut durum analizi ve hedefleri görebiliyoruz. Öz olarak amaç kadınların güçlendirilmesini sağlamak için temel araç olan TCE planda kendine yer bulamıyor. O halde kadının geçtiği bir kaç maddeye bakacak olursak aslında temel çelişkiyi görmemize katkısı olacaktır…

Kalkınma planında İşgücü Piyasasında Ekonomik ve Sosyal Yapılardaki Dönüşüm bölümünde 48.maddede “Kadınlarda eğitim seviyesindeki artışa rağmen düşük nitelikli, kayıt dışı, ücretsiz aile işçiliği gibi alanlarda kadın işgücü oranının yüksekliği sürmekte, ülkelere göre farklılıklar gösterse de kadınların işgücüne katılımı gerilemektedir.” denirken iş gücündeki eşitsizlik görülmüş ancak bunu iyileştirmek için TCE hedefine ihtiyaç varken bunu plandan kaldırmak, karar vericileri hedeften uzaklaştırmaktadır.

Küresel Gelişmelerin Türkiye Etkileşimi bölümünde 90. maddede yine 48.maddeye benzer bir konu belirtilmiştir. Şöyle ki:”Küresel ekonomik gelişmeler özellikle kırılgan kesimin istihdam edilebilirliği üzerinde birtakım riskler oluşturmaktadır. Ülkemizde kadınların ve engellilerin işgücü piyasasının taleplerini karşılayabilecek şekilde güçlendirilmesi önemini korumaktadır.” Yani kadınlar “kırılgan kesim” olarak görülüyor ancak bu kesimin güçlendirilmesini sağlayan TCE meselesi yok sayılarak yine hedeften uzaklaşılıyor.

2.1.1. Makroekonomik Politika Çerçevesi başlığında 216. maddede “Plan döneminde, yıllık ortalama yüzde 2,8 oranında artışla, 4,3 milyon ilave istihdam yaratılması öngörülmektedir. Sağlanacak büyümeye bağlı olarak hızlı istihdam artışının yanında, işgücü piyasasına yönelik politikalar yoluyla özellikle kadınların iş hayatına katılımının artırılması sayesinde işgücüne katılma oranının yüzde 56,4 seviyesine yükseleceği tahmin edilmektedir. Bu gelişmeler doğrultusunda, Plan dönemi sonunda işsizlik oranının yüzde 9,9 seviyesine gerilemesi öngörülmektedir.” hedefi bulunmakta. Ancak bunu eşitsizliği gidermeden sağlamaya çalışmak ya da eşitsizliği giderirken TCE meselesini göz ardı ederek, metotlarını uygulamamak ne kadar gerçekçi ve sonuca ulaştırır nitelikte olacak, tartışılır.

Eğitim başlığının altında yer alan 560.2. maddedeki “Japonya örneği incelenerek sadece kadın öğrencilerin kabul edildiği kadın üniversiteleri kurulacaktır.” hedefinin her ne kadar kadının güçlendirilmesi, eğitim ve iş hayatına katılması için önemli bir adım olduğu düşünülse de temellendirmesi güçlü olmayan bu yöntem hüsranla sonuçlanacak, maksadına hizmet etmeyecektir.

Başlı başına bir “KADIN” başlığının olduğu bu 11.Kalkınma Planı’nda bana göre en güzel madde “Güçlü toplumun inşası kadınların güçlenmesiyle mümkün olacaktır.” cümlesinin geçtiği 542.madde. Ve devamında ise “kız çocuklarının ve kadınların eğitim ve öğrenime erişimi ile sosyal ve ekonomik hayata katılımının artırılması, kaynaklara erişimin kolaylaştırılması, kadının toplum içindeki statüsünün geliştirilmesi için farkındalığın artırılmasına yönelik çalışmalar yapılacaktır.” sözlerine tamamen katılıyoruz. İşte bugün bu yüzden TCE’nin olmadığı bir kalkınma planının, hedeflerin gerçekleştirilmesi konusunda yetersiz kalacağını düşünüyor, bu eksikliğin karşısında duruyor ve İstanbul Sözleşmesi’ni geri vermek istemiyoruz.

Kadınlara verilen hakların geri alınmaya çalışılması, tam anlamıyla dahi uygulanmayan bir sözleşmenin uygulanması için somut adımlar atılması yerine kalkınma planından kaldırılması kadın mücadelesine bir darbe gibi görünse de, biz kadınların daha güçlü ve daha mücadeleci olacağını göstermektedir. Hak verilmez alınırsa, verilmiş hakkı geri almak mümkün olmayacaktır.


Bizler kalkınma hedeflerine uygun davranıyoruz, ya siz?

12 yaşındaki çocuğa tecavüzle yargılanan sanıklardan tehdit!


Av. Hazal Mintaş
İstanbul doğumlu olan Hazal Mintaş, lise eğitimini İstanbul Haydarpaşa Anadolu Lisesi'nde tamamladıktan sonra lisans eğitimini Kadir Has Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde, yüksek lisans eğitimini ise Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Tezli Yüksek Lisans programında tamamlamıştır. Serbest avukatlık yapan Mintaş'ın Marka Hukukunda Karıştırma Tehlikesi adında bir kitabı bulunmaktadır. Mesleki çalışmalarının dışında ise siyaset ve sivil toplum alanlarıyla ilgilenmektedir. Uzun yıllardır hak temelli çalışmalar yürüten çeşitli yerel, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında üye ve eğitmen olup, yönetim kurullarında görev almaktadır. Çalışma alanları insan hakları, gençlik hakları, gönüllü hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğidir.