Şüphesiz ülkemiz zor bir dönemden geçiyor. Yoğun bir şekilde odaklanılması gereken konulardan biri de pek tabii son dönemin revaçtaki konusu sığınmacılar. Peki bu konunun bu denli gündemde olması sizce tesadüf mü?
Mülteci krizi
2015 yılındaki Suriyeli akınının ardından ülkemizde ikamet etmekte olan Suriyeli sayısının 4 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Aynı dönemde iltica ile Almanya’ya sığınan kişi sayısı 1,2 milyon kişi. Almanya, yine belli bir sistematik içinde kalarak hatta geçmişten gelen tecrübeler dahilinde uyum adına iyileştirmeler ile bu kitleyi iyi kötü topluma entegre etmeye çabalıyor. Her ne kadar taraflı habercilik toplumsal algıyı sığınmacılar adına olumsuz etkilese de, genel anlamda uyum sürecinin Almanya örneğinde iyi yürüdüğünü belirtebilirim.
Türkiye örneğinde ise durum çok farklı. Sığınmacıların dağılımı konusunda özen gösterilmediği, İstanbul’da Suriyeli nüfusunun 700.000’i aşmasından belli. Bunun yanı sıra, Türkçe öğrenimine ağırlık verilip sığınmacıların yeni yurtlarına uyumu amaçlanması gerekiyorken, Arapça eğitim veren okul bile söz konusu oldu.
Yabancı düşmanlığı
Yabancı düşmanlığı, kendini farklı koşullar altında ayrımcılık veya ırkçılık olarak gösterebiliyor. Uluslararası ölçekte bakıldığında, ülkemizdeki haberciliğin bu anlamda çok kötü bir sınav verdiğini söylemek yanlış olmaz. En ileri gelen muteber köşe yazarları dahi yabancı düşmanlığı içeren ifadelerden çekinmiyorlar. Aynı şahıslar, Almanya’da Türkler’e karşı benzer ifadeler kullanıldığında ırkçılık suçlamaları ile demediklerini bırakmıyorlar ve en ateşli insan hakları savunucusu oluveriyorlar. Bu çifte standart, kesinlikle ahlaki değil.
Gazetecilikteki bu yanlış savrulma ne yazık ki toplumumuzu da etkisi altına alıp insanların düşünce yapılarını olumsuz yönde başkalaştırıyor. Her ne kadar bu olayların temel sorumluları iktidarın paydaşları olsa da, toplumumuz güdümlü medya yoluyla zehirlenmeye devam ediyor.
Öngörü
Bugünlerde televizyon ve gazetelerde sık sık gördüğümüz mültecileri konu alan gösteriler ve yankılarını muhtemelen aynı şiddette görmeye devam edeceğiz. Konuyla ilgili öngörüm şudur: Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durum ortada. Sorumluluğu üstten atmanın kolay yollarından biri sığınmacılara yüklenmek olduğundan, trol habercilik bu konuya önümüzdeki dönemde daha da ağırlık verecektir.
Yaşamlarını idame ettirmek için yaban ellere gelmiş insanlar, kendilerinin bu konuda hiçbir suçu olmamasına rağmen, birçok kişi tarafından düşmanlıkla muameleye maruz kalacaklardır. Siyasi yapı, bu haksız suçlamalara sessiz kalacak ve politik çıkar adına bu sığınmacıların ayrımcılık görmelerine göz yumacaktır. Unutulmaması gereken nokta ise, bu tarz bir başkalaşımın toplumun DNA’sına düzeltilmesi zor mutasyonlar yerleştireceğidir.
Çağrı
Yeni yetme dönemimde babam, dolduruşa gelmek anlamında ‘dolmuşa binmek’ sözünü kullanırdı. Topluma buradan çağrım, bu tip dolduruşlara gelmemeleri ve aklı selimi koruyarak insan haklarını şartlar ne olursa olsun gözetmeleridir. Lütfen bu dolmuşa binmeyin.