İnsanın başkalarına verdiği zarardan, görev ve sorumluluklarını yerine getirmemiş, yapması gerekenleri yapmamış olmasından ve/veya kendini kötü hissetmesine neden olacak daha birçok tavır ve davranıştan dolayı kendi kendini içsel/duygusal olarak yargılayabilme ve bu yargılama nedeni ile “kötü”, “olumsuz” ve “çirkin” tavır ve davranışlar sergilemekten kaçınma mekanizmasına vicdan (= iç ses) denir.
Bir insanın kendisini içsel yargılama ve değerlendirme sistemi ne kadar nesnel, ne kadar dürüst ve ne kadar evrensel ise, o insan o kadar vicdanlıdır.
Vicdan o kadar müthiş bir güçtür. Yaşam sürecinde insanın kendisine ilişkin her şeyi, örneğin sevgiyi, bağlılığı, ahlakı, inancı, sorumluğu, görev hissini, hak etmeyi, etmemeyi, bağlılığı ve daha birçok düşünce ve duyguyu içinde barındırır. Bunun içindir ki; insanın kendini denetleyebileceği, yargılayabileceği ve belki de kendine bedelini ödeteceği yegâne araç vicdandır.
Lakin dünya yaşamı ve toplumsal ilişkilerin güvenilirliği vicdana bırakılacak bir süreç de olamamıştır hiç bir zaman. Çünkü Vicdan dışarıdan uyaran ve müdahale ile herkeste aynı düzeyde geliştirilebilecek, sağlanabilecek, denetlenebilecek ve ölçülebilecek bir gelişim özelliği de değildir. Ama buna karşın vicdan, dünyayı ve insandan, insanı insandan koruyacak ve kurtaracak olan tek şeydir. İyi insanı yaratacak olan vicdandır.
Bu nedenle ne yapmalı, ne etmeli de insanda vicdan denilen duygu sistemini olabildiğince yüksek düzeylere çıkarmalı? Ama görüldüğü ve yaşandığı üzere bu sadece “inanç/din” ile veya kanun ile, gelenek ve görenek ile olacak ve sağlanacak bir şey değil.
Çünkü vicdan, insanın kendisi içinde kendisini oluşturduğu bir gelişimdir. Güçlülüğü ve güzelliği de buradan gelir zaten. Dış denetimle ve öğreti ile sağlanabilecek bir gelişim değildir. Dış denetim ve öğretiler sadece içsel yolculuktaki motivasyonlar olabilmektedir sadece. Örneğin ahlaklı olmak vicdanlı olmak değildir asla. Vicdanlı olmanın bileşenlerinden birisidir sadece.
Vicdan gelişimi için biricik yöntemi akıl, empatik yaşam ve akıl öncüllü insan hakları bilinci ve ahlakı olsa gerektir. Vicdan, Victor Hugo’nun deyişi ile gerçekten de “insanın içindeki Tanrıdır”. Her insan İçindeki Tanrısını yani kendisini, yani iç sesini büyütmek ve yüceltmek zorundadır. İnsanın kurtuluşu buna bağlıdır.
Eğitim denen şey sadece ve sadece vicdan üzerine inşa edilmesi gereken “aklı doğru ve adil kullanma süreci” olmalıdır aslında. Sonrası çok daha kolaydır çünkü.
Vicdanı sadece “acıma” duygusu ile sınırladığımızda ise “acımasızlığı” açıklamak için “vicdansız” demek yeterli olmaktadır. Oysa vicdan, acıma duygusundan çok öte; erdemliliğin tüm gerekliliğini ve bu gerekleri yerine getirme öğretisinin insanda oluşturulmuş / oluşmuş sosyal ve duygusal öğrenmeler toplamıdır.
Bu bağlamda vicdansızlık sadece acımasızlık değil, kötücül olma hali ve belki özürlülük ve hastalıklı olma hali olsa gerektir.