Haberciliğin geldiği nokta: Habere inanma, habersiz kalma

Habercilik ve gazetecilik bence insanları aydınlatmak adına yürütülen faaliyetlerden ziyade belli güç odaklarının güdümündeki yanlış şuur rehberleri haline geldi.

Haberciliğin geldiği nokta: Habere inanma, habersiz kalma

Habercilik

Bu yazıyı Suudi Arabistan’ın petrol tesisine saldırı haberinden sonra kaleme almaya karar verdim. Tesisin saldırıya uğradığı haberinin ardından, çalıştığım şirketteki Alman bir iş arkadaşımla gündem üzerinde kısaca sohbet ettik.

Konuşmanın girizgahında, günümüz haberciliğine ve gazeteciliğine olan mesafemi ve şüphelerimi dile getirdim. İş arkadaşım bunun akabinde, farklı görüşlere sahip haber kaynaklarına ulaşma imkanı olduğunu ve bu sayede kendisinin olayları daha iyi süzebildiğini aktardı.


Habere inanmak

Sohbetin bir yerinde, petrol tesisine yapılan saldırı özelinde ‘Ben saldırıyı Husi’lerin yaptığına inanıyorum.’ dedi. Ben de buna karşılık kısmen bilinçli bir şekilde ‘İnanmak başka, bilmek başka’ dedim. Ve bu söz, aslına bakarsanız bu yazının çıkış noktası.

Habercilik ve geniş anlamıyla gazetecilik, halihazırda insanların ikna olup ‘inanacakları’ bir mecra haline geldi. Sorunun asıl temeli de bu. İnsanları hakikat yolunda aydınlatması gereken ışık, artık farklı çıkar odakları ile insanları yönlendirmesi için kullanılan bir araç.

Habere inanmak konusu mevcut olduğu sürece, gazeteciliğe karşı duyduğum şüphe devam edecek. Bir ajans, bir yerde deprem olduğunda deprem haberini verip de, o bölgeden haber kaynakları sesli veya görsel verileri aktardığında, siz artık o ‘deprem haberi’ne inanmakla kalmaz, o haberi bilirsiniz ve içinizde bu haber ile ilgili bir şüphe olmaz. Ancak Orta Doğu gibi kaynayan bir bölgede yaşanan/yaşatılan gerilimlerin kimin tarafından tetiklendiği gibi konularda kanımca gerçeğin yanından bile geçmeniz çok zordur.


Medyaya sunulan ihtimaller

İş arkadaşımla yaptığım o kısa sohbette bir şey daha dikkatimi çekti. Kendisi farklı haber kaynaklarını takip ettiğinden, saldırıyı gerçekleştirmesi muhtemel olan iki unsurdan bahsetti. Biri Yemen’deki Husiler diğeri de İran’ın ta kendisi. Perde arkasında ne olduğunu bilmediğiniz olayların ardından yazılı ve görsel basında servis edilen ihtimallere dikkat edin. Bunlar muhtemelen sayıca iki tanedir. Üç olmaz genelde. İki bloğun kontrolü daha kolaydır ve bu haber özelinde de görülüyor ki, iki ihtimal de ne hikmetse aslında İran’ı işaret etmektedir. Zira, İran’ın Husileri desteklediği bilinen bir olgudur.

Medyaya sunulan ihtimallerin fasarya olma ihtimalini size neden aktardığımı söyleyeyim. Dünyada gazeteciler aynı haber ajanslarından düşen haberleri takip ediyorlar. Hangi politik eğilimde olurlarsa olsunlar, haber kaynakları aşağı yukarı aynı. Buna rağmen, bahsi geçen saldırının ardından Fransa’dan bir ekip Suudi Arabistan’a gönderildi. Sebep olarak da, saldırının kimin tarafından gerçekleştirildiğinin araştırılacağı açıklandı. Gerçeğin medya üzerinden pek de saydam görülemediği bu olayların akabinde, gelişmiş ülkelerden araştırma ekiplerinin gönderilmesi sizce tesadüf mü? Tabii ki değil. Gerçeği bilmek isteyip ona göre konum almak isteyen odaklar, medyanın fasaryalarıyla uğraşmayacaklardır.

Yalan haberin yayılması

Yanlış içerikle üretilen haberlerin içeriklerinde, ayrıca insanların duygularını tetikleyen ibarelere sıkça rastlıyoruz. Bunlara örnek olarak internette haber başlıklarındaki ‘Korkutan gerçek’, ‘…skandal sözler, ‘… flaş gelişme’, ‘…ağır darbe’ gibi insanları çekmek için üretilen başlıkları sayabiliriz. Mutat olarak görebileceğimiz sayısı 100’ü geçmeyecek kalıplar, yıllardan beri haber başlıklarımızı süslüyor.

Konusuna göre korkuyu, üzüntüyü, kıskançlığı, kibiri ve vesair duyguları hedef alıyorlar. Haberlerin içlerine girdiğinizde ise, genelde başlıkla uyuşmayan bir içerikle karşılaşıyorsunuz. Ancak başlıklar, sizi çekmiş oluyor. Dolayısıyla, bu tarz abartılı ve uç sunumlar daha fazla kişiye ulaşabiliyor. Ne yazık ki, bahsi geçen tahrifatlar ile gerçekler daha da saptırılıyor. Tabii bu işin kozmetik kısmı. Külliyen yalan üretilen haberler, kitle iletişimin hızı sayesinde sayıca öyle bir konuma geliyor ki, Nazi Almanya’sının Propaganda Bakanı Goebbels’in sözlerini haklı çıkarıyor. ‘Bir yalan ne kadar safsa o kadar iyi seviyede gerçeğe dönüşür. Kısmî yani kısmen gerçeği temel alan yalanlar ise olgular üzerinden sorgulanır hale gelebilirler.


Son söz: Habere inanma, habersiz kalma.

Ana Akım Medya ne işe yarar?