Laik devlette Diyanet

Halkının %99’unun Müslüman olduğu söylenen bu ülkede görevi, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek olan bir kuruma ihtiyaç olduğu açık olmasına açık da; Ortodoks, Katolik, Yahudi, Gregoryan, Alevi, deist ve ateistlerden oluşan hiç de azımsanmayacak bir topluluğun olduğu da kesin.

Laik devlette Diyanet

Bu toplulukların içindeki dini yapılar din adamının maaşından ibadethanenin elektrik faturasına kadar tüm parasal ihtiyaçlarını kendi kurdukları vakıflardan sağlarken laik olduğu iddiasında olan bir devletin, salt belli bir mezhebe hizmet veren bir kurumda – ki burada Diyanet oluyor – çalıştırdığı memurlarının maaşını bu inanca mensup olmayan insanlardan topladığı vergilerle ödemesi ne derece doğru? Bu kurumun bir de üstüne üstlük vaazlarında, varlığımızı borçlu olduğumuz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün adını bile zikretmekten kaçınmasına ne diyelim? Vefasızlık mı; kadirbilmezlik mi; hainlik mi?

Diyanet’in bütçesi çoğu bakanlığın bütçesini 5’e katlarken diğer dini mezheplere tek kuruş kaynak ayrılmaması, kuşkusuz haklıya hakkını veren ve hak yemeyen her gerçek Müslümanın vicdanını sızlatır. Laiklik sadece din ve vicdan hürriyeti değil aynı zamanda devletin tüm dinlere eşit uzaklıkta olması diye tarif ediliyorsa burada hangi laiklikten bahsedilebilir?


Anayasanın değiştirilemez hükümlerinden biri olan laiklik ilkesiyle taban tabana zıt bu uygulamalara bir düzen getirilmesi şarttır.


Lafı dolandırmadan anlatayım: Hem sana inanmayan insanların ödediği vergilerden maaşını alacaksın hem de sana vergi ödeyenlere hizmet vermeyeceksin… Hem toplumun sair ekseriyetinin değer yargılarını hiçe sayıp ulu önderini yok sayacaksın hem de o önderin altına verdiği koltuğa kurulup oturacaksın… Hem Atatürk sayesinde evine ekmek götüreceksin hem de sayesinde ekmek yediğin Atatürk’e küfür eden herifi ziyaret edeceksin… Yok öyle yağma !..

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın, "Keşke Yunan kazansaydı," diyen Kadir Mısırlıoğlu'nu ziyareti
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, “Keşke Yunan kazansaydı,” diyen Kadir Mısırlıoğlu’nu ziyareti

Bu kuruma acilen çeki düzen verilmelidir. Ya tümden kapatılmalı ya da teşkilat yapısına diğer dini grupları da temsil imkanı veren şube müdürlükleri eklenerek her vatandaşına eşit hizmet veren sağlıklı bir devlet kurumuna dönüştürülmelidir. Başındaki adamın da sürekli kafasında külah, sırtında cübbeyle ruhani bir lidermiş gibi ortalıkta dolaşmasının önüne geçilmelidir.

Camide Atatürk tartışması: Siyasi hutbe cemaatte gerginliğe neden oldu!


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.