Tek parti, tek kişi siyasal düzeni, demokrasi, halk ve güçlü olmak

“Güçlü parti” veya “güçlü devlet” güçlü halk demek değildir. Bir ülkenin gücü, ülke halkının tümümün birlikte oluşturduğu verimliliğe, üretkenliğe ve elbette mutluluğa bağlıdır.

Tek parti, tek kişi siyasal düzeni, demokrasi, halk ve güçlü olmak

Kuruluş yılları tek parti dönemleri ve sürecinde “partili” olmak sorun değil, tam tersine bir gereklilik ve sorumluluktur.

Ama bunun bir aşaması ve sonu vardır veya olmalıdır. Çok partili parlamenter demokrasi aşamasından sonra tekrar dönüp;


partili öğretmen,

partili asker,

partili polis,

partili bürokrat,

partili rektör,

partili doktor,

partili mühendis

partili savcı,


partili hakim,

partili sporcu,

partili sanatçı

gibi, özetle partili devlet görevliliği pratiği, yeniden “tek parti” sürecine dönüş anlamına gelir ki, doğanın ve toplumsal işleyiş evrimine ters düşer.

Bugün geldiğimiz süreçte bir güç sorunu yaşamaktayız. “Güçlü parti” veya “güçlü devlet” güçlü halk demek değildir. Bir ülkenin gücü, ülke halkının tümümün birlikte oluşturduğu verimliliğe, üretkenliğe ve elbette mutluluğa bağlıdır. Mutluluk herkesin gönenç içinde yaşaması ile sağlanacak bir şeydir. Bunun yolu geriye dönerek, tekrar başlayarak olmaz, gelişerek ve geliştirerek olur. Yani “halk demokrasisi” düzeyine ulaşmanın koşulları ve gereklerini sağlayarak olur.

Bu da eşitlik temelli, özgürlükçü, üretken emeğe ve farklılığa değer veren, yaratıcılığı sınırlamayan, mülkiyeti reddetmeyen ama üretim araçları mülkiyeti konusunda çağın gerekleri ile de örtüşen, sınıfsal yapılaşmada sömürüye izin vermeyen ama sınıfsızlık adına da toplumsal tektipleşmeye ve tekdüzeliğe izin vermeyen bir gönenç toplumu yaratmak ile olur. İşte sosyalist ülkeler bunun için dağıldı? Halk adına yola çıkıp halkı sınıf adına yola çıkıp tüm halkı devlete ve partiye karşı “nefer” kılan pratikler ideolojik olarak olmasa da pratik olarak sorunlu sistemlerdir.

Türkiye bugün halkı ayrıştırılmış, görevdeşlik oluşturamayan, ulusal üretkenliğini ve verimliliğini yitirmiş, yaratıcı olma isteği ve becerisinden çok uzak bir ülke durumundadır.

Bugün geldiğimiz süreçteki bu tıkanma ve gereksiz ve yıpratıcı güç gösterileri ise halkı daha çok acıtan ve yoksullaştıran bir güçtür ve tek partili devlet gücüdür.

Halkın gücü ise halkın kendi iradesi ile onun verimliliğine dayalı bir güçtür. Galiba buna “demokrasi” diyoruz. Kimileri “radikal demokrasi” diyor ama bu bir yanıyla sosyalizme dönük, diğer yanıyla çok partili bir “halk demokrasisi” olsa gerekir. Halkın partili olmadan, parti aidiyeti yani parti üyeliği olmadan,  partileri sadece yetkilendirmek ile mükellef olduğu bir siyasal rejim, muhtemelen rejimlerin en işlevsel ve en sağlıklı olanı olsa gerekir.

Halkın partileri bir süreliğine yetkilendirdiği ama bu yetkiyi süresi dolmadan da tekrar geri alabildiği veya alabileceği demokratik ve katılımcı yollar ürettiği, her iş kolundan ve yaşam biçiminden yerel ve ulusal halk meclislerin işlevsel olduğu, politik oluşun partili olmaktan değil, tamamen çalıştığı işkolu, iş alanı ile ilgili özlük hakları ve yaşam refahı konusunda oluşturulduğu, seçimlerin gerçekten bir ölçüt ve sistem pratiğinin aracı olduğu bir demokrasi, ihtiyaç duyulan gerçek demokrasi olsa gerektir.


Türkiye buna çok uzaktır. Ve son yıllarda daha da uzaklaşmış durumdadır. Demokrasiye ilişkin kazanımlarını yitirmeden üstüne koyarak ilerlemesi gerekirken, ideolojik nedenler ile başa dönmek ilerleyen süreçte daha fazla yoksulluk, daha fazla bağımlılık, daha fazla savurganlık, daha fazla verimsizlik, daha fazla bilimsizlik, daha fazla sağduyusuzluk ve daha fazla durağanlaşma ile kendini  hissettirecektir.

Tek kişiye dayalı yönetsel rejimler neden sağlıklı ve güvenli değildir?