Kamu kurumlarında “kılık kıyafet” serbestliği (sözde özgürlüğü) gerçek bir sorun haline ulaşmış durumdadır. Özellikle de okullarda. Ve özellikle öğretmenlerde. Dahası özellikle erkek öğretmenlerde…
Öğretmenlik uygulaması diye bir ders var eğitim fakültelerinde. Son sınıf öğrencileri, okullara giderek öğretim uygulamaları yapıyor ve gerçek ortamda ilk öğretmenlik deneyimlerini kazanıyorlar. Rehber öğretmenleri de onlara geri bildirimler vererek, yol göstererek ve bazı bilgi ve becerilerini aktarmaya çalışarak katkı sağlıyorlar.
Görüldüğü kadarıyla öğretmenlerimizin içerisinde ciddi oranda bakımsız, pejmürde, sakil, vasat görünümlü kişiler var. Bu kişilerin çocuklara ve gençlere nasıl rol model olacakları gerçekten merak konusu. Okullar ise dersliklerden ibaret açık cezaevlerinin bir türevi gibi.
Kılık kıyafet konusunda iş öyle noktalara geldi ki, öğretmen adaylarının bir kısmı da saçı sakalı birbirine karışmış, kot pantolon üzerinde garip bir mont, içinde tişört ile tam bir pop star profili ile okullara gidiyorlar. Kadın öğretmen adaylarımızın bir kısmı malum nedenler ile ya kapalı ya gereğinden fazla süslü. Bakımlılık ve özen ise hak getire.
Öğretmenlerimize bakıyoruz, içlerinde azımsanmayacak kadar çok “uygunsuz” görünümlü ve öğretmen adaylarıyla aynı görüntüye sahip meslektaşımız var.
Efendim, “Giysiyle öğretmenlik olmaz”. Veya “kılık kıyafet ile rol modellik olmaz” şeklinde düşünen ve söyleyenlere söyleyeceğimiz şudur;
Peki ne ile olur?
Sakal ile mi?
Fırçalanmamış sarı sarı dişler ile mi?
Renk uyumsuz, ütüsüz, herhangi bir meslek ve uygarlık temsiliyeti olmayan, hatta kirlenmiş, kokmuş giysi modelsizliği ile mi?
Taranmamış, kepekli saçlar ile mi?
Elde tesbih ile mi?
Son yıllarda okulların içine kadar giren entarili, çarşaflı, şalvarlı sözde din ve değerler eğitim veren tarikat mensupları ile mi?
Rol modellik tam da önce kılık kıyafet ile başlar tavır, davranış ile devam eder. Ve öğretmenlik öncelikle ve kesinlikle bir rol modellik mesleğidir. Öğrenciler birçok şeyi görerek ve rol alarak öğrenir ve kendilerini şekillendirmeye başlarlar.
Cami imamı ile öğretmeni, pazarcı esnafı ile öğretmeni, sanayide çalışan ile öğretmeni ayıran bir giyiniş biçimi ve tavrının olması gerekmez mi?
Daha doğrusu eğer benzeyecek ise imamların, esnafların ve işçilerin giderek öğretmene benzemeleri gerekmez mi? Böylesi asıl doğru olan değil mi?
Giysi ve bakımlılık ile başlayan bedensel tavır, davranışlara yani sosyal beceri davranışlarına yansır. Davranışa yansıyan her şey karşıdaki için önemlidir. Öğrenci için çok daha önemlidir.
Öğretmenliğin figüranlaştırılmasına, değersizleştirlmesine ve sıradanlaştırılmasına sadece iktidarlar ve onların ideolojik yaklaşımları neden olmaz.
Bu konuda öğretmenlerin de özgün birer meslek sahibi olarak şekli ve nicelik ile başlayan dönüşüm ve dönüştürmelere kayıtsız kalmaları, uyum sağlamaları ve hatta destek vermeleri geldiğimiz noktada okulların birer eğitim kurumları olmaktan çıkarılmış olmalarına katkı sağlamıştır.
Piyasalaştırma ve gericileştirme eğitimi her kademede teslim almış, eğitimin aktörlerinden olan öğretmenler ise işi particiliğe ve güncel siyasete veya duyarsızlığa indirgeyerek bu gidişatta olumsuz anlamda pay sahibi olmuşlardır.
Müdahil olamadıkları eğitim sistemi ve müfredat değişikliklerine, kıyafet ve tavırları dolayısıyla müdahil olma yolunu seçmiş ve ve bu anlamda katkı vermiş öğretmenler olarak ne kadar üzülsek ve dövünsek azdır.