Cinsellik konusunda ne kadar bilinçliyiz? Röportaj: Özgür Uysal

Bedenimizi ne kadar tanıyoruz, cinselliği ne kadar biliyoruz? Çocuğumuza cinsellik eğitimi verebiliyor muyuz yoksa hayatına travmalar mı kazandırıyoruz? Ayıp ve yasak saydıklarımız bizi ve toplumu nasıl etkiliyor? Youtube’daki İnce İşler kanalında ilişkiler ve cinsellik üzerine tüm konuları konuşan ve tabuları sorgulayan, aynı zamanda İndigo Dergisi yazarı olan Özgür Uysal ile cinsellik üzerine konuştuk.

Cinsellik konusunda ne kadar bilinçliyiz? Röportaj: Özgür Uysal

Cinsellik konusunda ne kadar bilinçliyiz?

“Sen bir insanı ayıp ya da yasak diyerek topluma kapatmaya çalıştığın zaman, bu güdü başka bir taraftan başka bir şekilde kendini gösterecektir. O güdü her zaman ortaya çıkacaktır.”


Röportaj: Özgür Uysal

Youtube’da “İnce İşler” isminde 146.000 aboneli bir kanalınız var. Neler anlatıyorsunuz orada?

Özgür Uysal: İnsan ilişkileri ve cinsellik hakkında programlar yapıyorum.

Biraz açar mısınız? Hangi konularda tam olarak?

Özgür Uysal: Cinsellikle ilgili konuşulamayan konuları anlatıyorum genelde. Tabular, mitler vs. “Matürbasyon sivilce yapar mı?” gibi mesela. İlişkiler hakkında ise “neden kıskanıyoruz?”, “neden aldatıyoruz?”, “neden aşk üçgenleri kuruyoruz?” gibi. Bunları da mitolojik hikayelerle süsleyerek aktarıyorum. Ayrıca sadece kendi yorumlarımı anlatmıyorum, araştırma ve istatistiklerden örnekler veriyorum, ki insanlar “a bunu sadece ben yapmıyormuşum” desinler.

Size Youtuber diyebilir miyiz?

Özgür Uysal: Ben “hikaye anlatıcısı” demeyi tercih ederim, çünkü tek mecram Youtube değil. Birçok farklı portalda yazı da yazıyorum. Youtube bitse de ben bu konuyu anlatmaya devam edeceğim.

Cinsellik herkesin konuşmaya cesaret edebileceği bir konu değil. Bu genç yaşınızda kendinizi bu konuda nasıl yetkin gördünüz ve bu konuyu yazmaya nasıl başladınız?

Özgür Uysal: 33 yaşındayım, 20 yaşımdan beri cinsellik hakkında yazıyorum. Hatta 13 yaşından beri araştırıyorum bu konuyu. Yaklaşık 12 sene Cosmopolitan dergisine, 5 yıldır da İndigo Dergisi’ne bu ve benzeri konuları yazıyorum.

Ben uzman değilim tabii, ama bu bilgileri uydurmuyorum. Okuyup araştırıp, yabancı kaynaklardan tercümeler yapıyorum. En önemlisi istatistikleri değerlendirip özet ve yorum yapıyorum. Kanalıma doktorları ya da konuyla ilgili tecrübe ve bilgisi olan insanları konuk alıyorum.

Nereden ediniyorsunuz bu istatistik veri ve bilgileri?

Özgür Uysal: Arkadaşlık uygulamaları ve sosyal medya sitelerinin pek çok anketi var. Onun haricinde Kinsey Enstitüsü’nün yayınları, üniversite araştırmaları bana kaynak oluyor. Psikolojik, sosyolojik ve antropolojik kitaplardan, makalelerden çıkarımlar yapıyorum.

Sadece ergenlik merakı değil sanırım. Nasıl başladı bu konuya ilginiz?

Özgür Uysal: Annem bir ilaç firmasında müdürdü ve o zamanlar, ben 13 yaşındayken, Anadolu’da cinsel yolla bulaşan hastalıklarla ilgili bir araştırma anketi yapmışlardı. Anadolu’yu gezip oradaki insanlara sorular sorup, cevapları da haliyle el yazısı ile girdiler. Hızlı klavye kullanabildiğim için, bu verileri benden bilgisayara girmemi istediler.

İnanılmaz şeyler okudum o anketlerde. “Bir insan bu yaşta bunu nasıl bilmez” dedirtti bazı cevaplar bana. Bunlara maruz kalınca merak edip internette bu soruların cevapları bulunabilinir mi diye baktım, pek bir şey bulamadım. O zaman Google yok; Altavista ve Yahoo var. Bir ergen insan ergenlik hakkında bilgi edinmek istese, ulaşabileceği doğru düzgün bir bilgi kaynağı yoktu yani.

Bu ortamda ne yapıyordu o zamanki ergenler?

Özgür Uysal: Playboy gibi dergiler vardı, hayalgücü vardı. Bir de mitlerden ya da porno filmlerden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı haliyle. Birilerinin çıkıp bu konuları onların anlayabileceği şekilde anlatması gerekir diye düşünmüştüm o zaman. Ki insanlar yanlış bilinen doğruları görebilsinler.

Ne yaptınız peki o zamanlar bu konuda?

Özgür Uysal: Okuyordum, araştırıyordum, notlar alıyordum, kadınlarla olan ilişkilerimi analiz ediyordum, etrafımdaki arkadaşlarımın ilişkilerini gözlemliyordum. Kafaya takmıştım bu konuyu yani. En çok insanların farklı yüzlerinin ve imajlarının sebebini merak ediyordum. İnsan erkek erkeğe iken başka, kadınlı erkekli bir ortamda başka, yalnızken ise çok daha başka davranışlar sergiliyorlar.

Farklı imajlarımız

Sizce neden bu kadar çok farklı yüzümüz var?

Özgür Uysal: Bir özümüz var, bir de yarattığımız imajlarımız. İmajlarımızı kendimizi topluma karşı beğendirmek istediğimiz için yaratıyoruz. Çünkü başkaları tarafından beğenildiğimizde seratonin salgılıyoruz. Seratonin bir statü hormonudur. Toplum tarafından saygı ve taktir gördüğümüzde bu hormonu salgılarız. Her hormonun bağımlısı olduğumuz gibi, seratoninin de bağımlısıyız. Toplum bizi beğensin, bizi farklı görmesin, bizi ayıplamasın istiyoruz hep. Bu yüzden bulunduğumuz ortama göre faklı imajlar çiziyoruz kendimize, imajların üzerinden konuşuyoruz. Tıpkı bir tiyatro gibi.

Hani deriz ya bazen “ne kadar saimi insan”. İşte o insan biraz olsun o imajları kırmış ve o çatlakların arasından konuşabilen insandır. Uzun süren ilişkiler de başbaşa kaldıklarında o imajlarının arkalarından konuşabilen çiftlerde görülür. Krishnamurti de böyle der, “Aşk, seks ve namus” isimli kitabında: Bir ilişki, bir iletişim ancak insanın imajlarından ve kabuklarından sıyrılınca kurulabilir.

Eskiden Gönül Abla’nın yaptığı bir işti bu aslında. Bugün insanlar 33 yaşındaki genç bir erkekle bunları konuşabiliyor mu?

Özgür Uysal: Ben “vajinismus” konuşacak yetkinliğe sahip değilim ama bunu konuşabilecek cesarete sahip bir adamım. Dolayısıyla yetkin olmasam da araştırdığımı, cesaret edip konuşabildiğimi göstermeye çalışıyorum program tarzımla.

Tarzınızı nasıl belirliyorsunuz? Cinsellik konuşulmaya başlandığında çok çabuk laubalileşen bir konu zira.

Özgür Uysal: Evet bu çok ince bir çizgi. Ya küfürdür ya da espri konusudur cinsellik. Ben de çok ciddi bir şekilde anlatmıyorum zaten. Bilgi verirken eğlendiren bir tarz yaratmaya çalışıyorum. Skeçler yapıyor, abi taktikleri veriyorum.

Konuk almaya başladıktan sonra bir televizyon programı gibi olmaya başladı İnce İşler. Daha da geliştireceğim bu tarzı. Late night show’a çevirmek istiyorum formatı.

Takipçi kitlenizin profili nasıl? Yaş ve cinsiyet olarak mesela.

Özgür Uysal: Benim takipçi kitlem ölçülebilir bir kitle: Erkeklerde 18-24, kadınlarda 24-34 yaş arası.

“Takip eden çok olunca kendini yalnız hissetmiyor”

İnce İşler eskiden marjinal bir kanaldı ama siz bugün artık cinsellik ve ilişkiler konusunda bilir kişi olarak başka birçok programa konuk oluyor, seminerler veriyorsunuz? Nasıl oldu bu kırılma?

Özgür Uysal: İnce İşler’i ilk sunmaya başladığımda fazla takipçim yoktu evet, ama 10 bin takipçim varken de yayınlarımın kalitesi gene bugünkü gibiydi, aynı minvalde yayın yapıyordum. Takipçi az olunca içeriğe güvenmiyor internet kullanıcısı ama 100 bin falan olunca merak edip seyrediyor.

Takipçi sayım 50.000’de sonra kırıldı. Çünkü o zaman ayıp mayıp takmıyor insanlar, takip eden çok olunca kendini yalnız hissetmiyor. Ayrıca seyredenlerin yüzde 54’ü benim abonem değil. “Babam, erkek arkadaşım bu ayıp kanalı takip ettiğimi görmesin” diye abone olmadan seyrediyor bir kesim.

Soru-Cevap programları da yapıyorsunuz. Takipçileriniz nasıl sorular soruyor size?

Özgür Uysal: Benden taktik almaya çalışan bir kitle var: Abi, ilk tanışma cümlesi ne olmalı, “abi, şu kıza nasıl davranmalıyım, nasıl iltifat etmeliyim, yemeğe çıkartmak için ne demeliyim, Instagram profilim nasıl olmalı, nasıl mesajlaşmalıyım vs. Erkekler genelde böyle sorular soruyor.

Kadınlar ise daha farklı şeyleri merak ediyor. Kadın beyninin kıvrımları daha erken geliştiği için daha uzun aşamalı düşünebiliyorlar. O yüzden kadınlar kısa taktik almaya çalışmıyor genelde, daha felsefi ve derin sorular soruyorlar: Erkekleri anlamak için ne yapmak lazım? Biri beni şöyle kıskanıyorsa bu O’nun nasıl bir psikolojiye sahip olduğunu gösterir? Anneci bir erkekle nasıl uğraşabilirim vs.

Erkek “kısa yoldan nasıl cinselliğe ulaşırım” diye düşünüyor sanırım.

Özgür Uysal: E hormonlarımız öyle çünkü. Erkek “ben bunu en hızlı nasıl döllerim” diye düşünürken, kadının eşleşme süreci daha uzundur. Kadın tartar ölçer, uzun vadeli planlar yapar. Çünkü erkeğin çocuğuna nasıl baba olacağını düşünür. İki cinsin farklı olması çok normal dolayısıyla.

Türkiye’de cinsellik anlayışı

“Seks mi yoksa “cinsellik” mi doğru kelime?

Özgür Uysal: Bence cinsellik, çünkü seks aslında İngilizce’den yanlış çevrilmiş bir kelime. “Sex” cinsiyet demek. Ama biz seks dediğimiz zaman yanlış anlıyor ve ayıp kabul ediyoruz. Burada bahsettiğimiz şey cinsellik.

Cinselliği nasıl tanımlarız peki?

Özgür Uysal: İki biyolojik canlının üremek üzerine yaptıkları biyolojik aktivitedir temelde. Bunun üstü, geri kalan her şey bizim yüklediğimiz anlamlardan ibaret.

Biz düşünebilen, anlamlandırabilen ve hakikati arayan hayvan olarak cinselliğe öyle anlamlar yüklemişiz ki, bu bir süre sonra bizi sabote eder hale gelmiş. Bir ceylan bu kadar düşünüyor mu cinselliğini? Yapıyor işte. Cinsellik budur aslında.

Düşünmek ve anlamlandırmak biz insanoğlunun hem laneti hem de hayatta kalma methodu. Yani biz cinselliğe bin yıllardır öyle anlamlar koymuşuz ki, bizim için zevkli bir şey iken aynı zamanda da toplumsal bir külfete dönüşmüş.

Türkiye’de cinsel eğitim nasıl sizce?

Özgür Uysal: Var mı ki? Gerçi bir ara okullarda denendi bu. Ben ortaokul ve lisedeyken “Cinsel bilinçlendirme” gibi bir isimle vardı. Ama bu ancak erkeğe prezervatif kullanmayı, kadına da orkidi anlatmaktan ibaretti. Yani temelde böyle bir eğitim yok Türkiye’de.

Aile içinde veya sosyal çevrede bir şeyler öğreniyor çocuklar cinsellik hakkında. Yeterli mi bu sizce?

Özgür Uysal: Cinsellik eğitiminde temel bir sorun var: Biz doğrudan cinselliği öğremeye çalışıyoruz. Ama önce cinsiyet eğitimiyle başlamak lazım. Çünkü cinsel bilinç ve cinsel kimlik bilincini bir çocuğa yerleştirdikten, bunun nasıl bir şey olduğunu anlattıktan sonra cinselliği anlayabilir çocuk. Kadın, erkek nedir? Eğilim, yönelim nedir? Önce bunlar öğretilmeli.


Biz ilk prezervatif takmayı öğretiyoruz. Bu çocuk neden bir penise sahip? Penis nasıl çalışır, bunları bir kavrasın. Daha çocuk nasıl olur sorusuna cevap veremezken, prezervatif takmayı öğretiyoruz. Heteroseksüel bile olsa vücut fonksiyonları nasıl çalışır, hormonlar ne işe yarar bilmeli. Ben neden bir şeye bir kadından daha hızlı sinirlenirim, neden mastürbasyona daha erken başlarım sorularını cevaplayabilmeli.

Kısacası cinsiyet eğitiminin hem ailede hem okullarda matematik ya da din dersi gibi zorunlu olması gerekir. Bir çocuğun kendi kimliğini keşfetmesinden daha önemli ne olabilir ki? Çocuğun önce “ben kimim?” sorusuna cevap vermesi lazım. Sonra ne yapacağını öğrenir zaten.

özgür uysal ince işler cinsel tabular kırılıyor

Cinsellik ve kültür

Rönesans geçirmemiş bir din olarak İslam’ın cinsel anlayışımızda bir etkisi var mı sizce?

Özgür Uysal: Bunu aslında din değil, dini bağnazlıklar etkiliyor. Din bu konuyla ilgilenmez, dini kitaplarda çocuğa nasıl davranılacağı, nasıl cinsellik eğitimi verileceği yazmaz. Bunlar bağnazların yorumları sadece. Yoksa din bir ahlak sistemidir.

“O güdü her zaman ortaya çıkacaktır”

Müslüman ve ataerkil ağırlıklı bir kültür olmasına rağmen ülkemizde giderek artan bir seksi ve dikkat çekici giyinme modası, üstü kapalı da olsa cinsel temaları gündeme getirme çabası var. Türbanlı bir kadının makyaj yapıp, vücut hatlarını gösteren kıyafetler giymesi gibi mesela. Siz nasıl yorumlarsınız bunu?

Özgür Uysal: Herkes beğenilmek ister. Beğenilmenin nihai amacı da çiftleşmedir haliyle. Biz aslında partnerimizi yani eşimizi bulmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla da kendimizi potansiyel partnerlere beğendirmek istiyoruz. Bu tamamen içgüdüsel bir yaklaşım. Sen bir insanı ayıp ya da yasak diyerek topluma kapatmaya çalıştığın zaman, bu güdü başka bir taraftan başka bir şekilde kendini gösterecektir. Kapalı kadın da makyaj yapıyor, oje sürüyor çünkü güzelliğini göstermek istiyor. O güdü her zaman ortaya çıkacaktır. Bu bir isyan değil, kendini beğendirme güdüsü. Bunu engelleyerek değil de iletişim kurarak, sıkarak değil de makul bir seviyede tutarak ilerleyebileceğini anlamamız lazım artık.

Sansür ve yasak gibi uygulamalar da Türkiye’deki çok yaygın. Neden böyle sizce?

Özgür Uysal: Biz bir şeyi yasaklayıp halı altına atmayı seven bir toplumuz. Bir şey olduğu zaman “kol kırılır yen içinde kalır” deyip geçiyoruz. Ayrıca “aman tadımız kaçmasıncılık” da bizde çoktur. Çünkü aslında toplum olarak yüzleşmekten kaçıyoruz biz.

Mesela bir Alman’a “üzerimdeki kıyafet güzel mi” diye sor. Güzel bulmuyorsa “güzel değil” der. Bizde sorsan kötü bulsa bile “güzel, fena değil, çok yakışmış” deriz.

“Çocuğun “ben nasıl doğdum” sorusuyla yüzleşmekten korkuyoruz”

Karşısındakini kırmak istemeyen bir iyi niyet mi bu?

Özgür Uysal: Daha ziyade “şimdi kötü olmayayım, yalanla idare edeyim” mantığı. Yokmuş gibi davranıyoruz. Mesela bir çocuk cinsel kimliğini keşfetmeye başlarken de böyleyiz. “Aman beni bulaştırma, başıma iş açma” diyip, muhatap olmak istemiyoruz. Çünkü o çocuğun misal “ben nasıl doğdum” sorusuyla yüzleşmekten korkuyoruz. Kötü olmak, yanlış bilgi vermek istemiyoruz ya da utanıyoruz vs. Harmanlanmış bir sürü şey var. Dolayısıyla bu bizi şuna götürüyor: “Orada arıza varsa ya yoksay ya yasakla.”

Bu da ileri safhalarda o çocuğun kendini yanlış keşfetmesine, daha kötüsü, o çocuğu başkalarının keşfetmesine sebep oluyor. Bu da travmatik bir şey çocuk için. Çocuğu imal eden kimse, şeklini verecek olan da odur.

Çocukta mahremiyet bilinci

Kültürümüzde doğru bilinen birçok yanlış var. Mesela 3-4 yaşındaki bir kız çocuğu istemsizce vajinasına dokunduğu zaman ona bakan anne ya da büyükanne hemen eline vurur. Yanlış ve ayıp bir şey olduğunu anlasın bir daha yapmasın diye. Bu tepki o çocuğu nasıl etkiler?

Özgür Uysal: O çocuk 12 yaşına geldiğinde bir daha kendine dokunamaz. Cinsel güdülerini saklamaya çalışır, cinselliğinden bahsetmenin ayıp bir şey olduğunu düşünebilir. Belki vajinismusa kadar gidecek bu sorun oluşur.

O zaman çocuklardan önce ane babalara cinsellik eğitimi vermek gerekmiyor mu?

Özgür Uysal: Ben bu konuyu seksolog Rayka Kumru ile konuşmuştum. “Bir çocuğun cinsel eğitimi ne zaman başlar?” diye sormuştum. “Bir yaşında başlar” demişti. “Çocuk pusette yatarken bile bir cinsel hayatı ve mahremiyeti olduğunun farkındadır. Biz onu giydirirken ya da masaj yaparken çocuk rahatsız olduğunu belli eden hareketler yapıyorsa bırakacaksın. Bu şekilde çocuğun mahremiyet bilinci gelişir” demişti.

Aslında doğumdan itibaren çocuğa özel alan verme, zorlamama vs. gibi davranışlarımızla çocuğun mahremiyet bilincini geliştirmiş oluyoruz.

Ülkemizdeki yerleşik çocuk sevme kültürü pek doğru değil o zaman. Bunlar nelere sebep olur?

Özgür Uysal: Evet; Türkiye’de çocuğun yanaklarını sıkıyoruz, sormadan şapur şupur öpüyoruz ya da kucağımıza oturtuyoruz vs. O yüzden çocuk kendi alanını ve bedenini idrak edemiyor. Bedenim bana mı ait, ben istemeden birisi dokunabilir mi, anlayamıyor. Tacizi ya da sevgiyi ayırt edemiyor.

Nasıl değiştiririz bu yanlış uygulamaları?

Özgür Uysal: Şu anda ebeveyn olanlar için yapacak bir şey yok, ama bugünün çocuklarına kendi çocuklarını doğru yetiştirmeleri için bu bilinci vermemiz lazım. Çünkü üç nesil atlamadan biz bunu tamamen oturtamayız. Bu bilincin örgün ve nesilden nesle atlayan bir şey olması lazım. Almanya ya da Norveç de bu bilincin içine doğmadı ki. Ortaçağ’dan çıktı onlar da.

ince işler cinsellik cinsel ilişki

Peki, Türkiye’de cinsel sorunlardan kaynaklanan fiziksel veya psikolojik hastalıkları tedavi edebilecek yeterli uzman var mı ve bu sorunları yaşayanlar bu uzmanlara gidiyor mu?

Özgür Uysal: Ülkemizde birçok iyi psikolog ve ilişki uzmanı var aslında ama fazla giden yok.

Neden sizce?

Özgür Uysal: “Ben deli miyim ki gideyim” diyorlar. Özellikle cinsel sorunlarımızı kabul etmiyor, yok sayıyoruz. Gerçi kadınlar biraz daha makul bir konuda ama bir erkek “benim erken boşalma problemim var” demeyi erkeklik onuruna yediremiyor.

Ataerkil kültürün pohpohladığı, her şeye kadir erkek egosuna uymadığı için sanırım.

Özgür Uysal: Evet ego doğru bir kelime burada. Egomuza yediremiyoruz. Sorsan herkes yatakta çok iyi, herkes her şeyi çok iyi yapıyor.

Buna gerçekten inanıyor muyuz?

Özgür Uysal: İnanmıyoruz aslında, toplumsal anlayış gereği öyle diyoruz. İnanmadığımız için de günlük hayatımızda sorunlarla karşılaşıyoruz zaten. Biz söylediğimizin yalan olduğunu içten içe biliyoruz ama etrafımıza gerçekmiş gibi gösteriyoruz. Fakat yalnız kaldığımızda ya da uykuya daldığımızda üstünü kapattığımız gerçek, bilinç altımızda harekete geçiyor. Bu da sosyopatik ya da psikopatik davranışlara, hatta kadına şiddete sebep oluyor. Kendimize yediremediğimiz şeyler egomuzun içinde  patlayıcı bir kuvvete dönüşüyor.

O zaman “cinsellikle şiddet arasında bir ilişki vardır” diyebilir miyiz?

Özgür Uysal: Kadına karşı şiddeti tam olarak cinsellikten kaynaklandığını söyleyemeyiz. Kıskançlık cinayetlerinde olduğu gibi, cinsel tatminsizlik ya da cinsel sahiplenme olabilir. Aslında temel bir güdü var: Erkek sahiplenmek ve döllemek, kadın da döllenmek ve çocuğunu güven içerisinde büyütmek istiyor. Bizim özümüz bu. Bunun ötesini davranışlarımız ve namus gibi toplumsal değerlerimiz belirliyor.

Aslında bu sebeplerden çıkan sorunların kadın tarafından gerçekleştirileni de var ama bunlar haber değeri taşımıyor. Kadın kıskanıp erkeğini öldürdüğü zaman pek haber olmuyor. Bizde bu konuda bir miktar pozitif ayrımcılık var.

Sonuç olarak; burada sorun cinsellikle ilgili değil, bizim tutum ve davranışlarımızda. Tutum ve davranışlarımız, ailemiz ve toplum tarafından öyle bir şekillendiriliyor ki… Mesela çevresindekiler bir adama “senin eski karın şöyle yapıyormuş, namusunu nasıl lekelersin, git temizle” demese, bir erkek neden durup dururken cinayet işlesin? Böyle psikopatikler varsa da küçük bir kesimdir. Yoksa genel olarak bunlar toplumun kafalarda kurduğu namus temizleme anlayışından kaynaklanıyor. Namus pislenebilen bir şeymiş gibi.

Buralar benim oynayabileceğim yerler değil aslında. Bunlar toplumsal normlar ve değişebilmesi için nesillerin geçmesi gerekiyor. Yani bir an gelecek ve biz birdenbire tabularımızı yanlışlarımızı sorgulamaya başlayıp bir aydınlanma yaşayacağız gibi bir şey olmayacak. Tüm bunların konuşulabiliyor olması lazım. Konuşursak çözüm üretebiliriz.

Tabular yıkılamaz

İnternetin yaygınlaşmasından sonra bunlar daha konuşulur hale geldi. Tabular da yıkılır mı bu gidişle?

Özgür Uysal: Tabular yıkılabilecek şeyler değiller. Eğilip bükülebilir, kimlik ya da yapı değiştirir ama yıkılmaz. Tabular insanın kafasında olması gerekir aslında. Çünkü her modernite beraberinde bir muhafazakarlığı getirir. Her şey zıttıyla varolur. Dolayısıyla gelişim olduğu sürece tabular da olacaktır. Buna engel olamayız, engel de olmamalıyız zaten. Ama tabular esnetilebilir, değiştirilebilir, konuşulabilir.

Davranışlarımızı hormonlarımız belirliyor, cinsel hayatımız da hormonlarımızı etkiliyor. Dolayısıyla sağlıklı bir cinsel hayat yaşantımızı da düzenler diyebilir miyiz?

Özgür Uysal: Birçok insan hormonlara bağımlıdır. Mesela seratonine bağımlıysan hep statü sahibi olmak zorundasın. Toplum içinde sürekli kendini göstererek var olmaya çalışanlar bir çeşit seratonin bağımlısıdır. Dopomine bağımlıysan hep mutlu olmak istersin, eksikliğinde uyuşturucu bağımlılığı ortaya çıkar. Oksitosin, güven hormonudur, oksitosin bağımlıları asla yanlız kalamazlar. Cinsellik tüm bu hormonların en üste çıktığı nokta. Ama genel olarak sürekli cinsellik yaşayamayacağımız için, genel olarak bir hormona bağımlı olmaya yatkınlığımız var. Bu bağımlılıklar kontrol edilemediği zaman bizi bir şeyin aşırılığına götürüyor.

Mastürbasyon gerekli mi?

Bu aralar cinsellik üzerine neler konuşuluyor kanalınızda?

Özgür Uysal: Şu sıralar “Nofap” diye bir furya var. Mastürbasyonu bırakmak, cinsel oruç yani. Bu şekilde bir aydınlanma yaşayacaklarını düşünüyor bazı erkekler.

Neden böyle bir şeye gerek duyuluyor?

Özgür Uysal: Enerjilerini boşa harcadıklarını düşünüyorlar. Reddit diye bir forumda çıkmış. Ben de bu konunun baya peşine düştüm, bir kaç program yaptım. Nofap’ta 500. gününde olan birini konuk aldım. Aynı zamanda sertleşme sorununu ve mastürbasyon konusunda konuşmak için bir ürolog da aldım. Doktora göre içgüdüsel olarak yapmak istediğin zaman mastürbasyon yapman lazım. Nofap yapan çocuk da diyor ki; ben bir büyük bir aydınlanma yaşadım, kendimi başka şeylere verdim.

Benim inancım şu: Mastürbasyonu bir bağımlılık haline getirmeden yapmak lazım. Doğadaki birçok canlıda olan bir şey bu: Kadın için de erkek için de geçerli, kendi cinselliğini ve zevklerini keşfetme yöntemlerinden biri. İnsan daha doğar doğmaz ya da ergenlikte başka biriyle çiftleşmiyor ki. Biz insan olarak öyle değiliz. Dolayısıyla, özellikle kadının mastürbasyon yapması kendi orgazmını ve cinselliğini keşfetmesi için çok önemli. Çünkü bir erkekle keşfetmesi çok uzun sürüyor.

Erkekte de aynı şekilde. Buna çok da kafayı takmamaları lazım aslında. İlla Nofap yapmak istiyorlarsa yapsınlar. Ben denedim, bir aydınlanma olmuyor. Cinsel oruç, sevişip boşalmamak, tantrik methodlar, farklı dietler vs. hepsini denedim ben. Bir aydınlanma olmadı, nirvanaya ermedim.

Takip edebilirsiniz:

Biyografi: Özgür Uysal kimdir?


1986 İstanbul doğumlu.  12 Yapım şirketinin yöneticisi. Saint Joseph Lisesi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi lisans, Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Yüksek Lisans diplomalarına sahip. Cosmopolitan ve İndigo Dergisi’nde Seks ve İlişkiler üzerine yazıyor, Kadıköy Life ve Tourmag dergilerinde konuk yazar olarak röportajlar yapıyor.

İnce İşler: Neden Türkiye’de seks anlatıyorum?


Deniz Alan Held
1974 Ankara doğumlu ama 2 yaşından beri Istanbullu. Çocukluk ve gençliği cimnastik ve dans çalışmalarıyla geçti. 2000 yılından beri yoga yapıyor. 2002 yılında evlenip yurtdışına yerleşti ama bir ayağı hep Istanbul'da oldu. Çocuklardan sonra, Norveç'te hayalindeki işin eğitimini alma fırsatı geçti eline. Trondheim Üniversitesi'nde Medya Bilimi ve Görsel Kültür dalında lisans ve yüksek lisans okudu. İki yıl Zürih, 10 yıl Trondheim'da yaşadıktan sonra 2014 yazında eşinin memleketi Almanya'ya yerleşti. Şİmdi iki oğlu ve eşi ile sakin bir hayat sürmekte, ve Türkiye'nin Gezi Gençleri'nce yönetileceği çağdaş bir ülke olduğu hayalini kurmakta. // ENGLISH: Born in Ankara in 1974, moved to Istanbul at age 2. Spent lots of time with gymnastic and contemporary dance at early ages. since 2000 practices rather yoga. Married to a German in 2002 and move to Zurich. Later lived 10 years in Norway/Trondheim and eventually settled down in Germany. Studied Media Science in Trondheim and finished master degree in 2012. Has two sons. Looking forward to the days that Turkey is eventually led democratically by the Gezi youth.