İroni mi şimdi bu? Veya suç teşkil etmeyecek biçimde kotarılmış bir dil oyunu mu? Hiç birisi değil. Bu bildiğin düz edepsizlik. Batmış, çökmüş ve işgal edilmiş bir imparatorluktan, bağımsız bir ülke ve onurlu bir ulus çıkaran bir lidere söylüyor bunu.
Çin’den gelen ve koronavirüs şüphesiyle kontrole alınan yurttaşların sağlıklı oldukları açıklandıktan sonra, ilgili bir haberi paylaşan, dönem gazetecilerinden ve muteber kişilerinden Fatih Tezcan, Çin’den gelen Türklerin Anıtkabir ziyaretini eleştirme amacıyla şöyle bir paylaşımda bulunmuş;
“Şahsen enfekte olmamalarına sevindim. Diğer yandan herkes şükretmek için kendi dininin tanrısına, mabedine gider, bizi ilgilendirmez. Virüsün büyüğü Anıtkabir’de! demek, gereksiz tahrik. Geçmiş olsun.”
İroni mi şimdi bu? Veya suç teşkil etmeyecek biçimde kotarılmış bir dil oyunu mu? Hiç birisi değil. Bu bildiğin düz edepsizlik. Batmış, çökmüş ve işgal edilmiş bir imparatorluktan, bağımsız bir ülke ve onurlu bir ulus çıkaran bir lidere söylüyor bunu.
Bu arada söz konusu çirkin paylaşım an itibariyle 2900 beğeni, 470 retweet almış. Yani toplumsal alıcısı da olan bir çirkinlik. Bu bağlamda arz talebi nasıl oluşturur, talep arz karşısında nasıl evrilir diye düşünenlere örnek olması bakımından önemlidir.
Fatih Tezcan’ın bu sözde “eleştirel paylaşımı” düşünce özgürlüğü falan değildir. Hakaret, rencide eme ve toplum değerlerine düşmanlık, halkı kin ve nefret söylemi ile bölmek ve kışkırtmak davranışıdır ve suçtur.
Sessiz kalmak onaylamaktır
Peki, bir an için oldukça samimi olarak düşünelim; hangi iktidar mensubu, hangi milliyetçi ve hangi inançlı birisi ve hangi devletin ilgili kurumu, söz konusu bu düzeysizliğe şiddetle karşı çıkmış ve gereken girişimde bulunmuştur? Çoğu zaman sessiz kalmak onaylamaktır. Hatta en tehlikeli onaylar sessiz kalınarak verilir.
Kimse Kemalist olmak zorunda değil. Hatta Atatürkçü olmak zorunda da değil. Ama herkes kadir kıymet bilmek zorunda. Bilmese dahi hiç kimse bir devlet büyüğüne ve tarihi bir kimliği böylesine düzeysiz biçimde eleştirme ve karalama hakkına sahip değildir. Üstelik böylesi davranışlar hak dahi değildir ve olamaz.
Bugün cumhurbaşkanını söz konusu şekilde bir ifade paylaşsanız hayatınız kararır. Soluğu hemen savcılıkta alırsınız. Ama savcılık makamları ülkenin kurtarıcı ve kurucu liderine yönelik böylesi meczup düzeyde bir paylaşımda bulunanlar hakkında sessiz kalmaktadır?
Özetle, bu ülkenin solcusu, sağcısı, dindarı, dinsizi, ülkücüsü, sosyalisti eğer Atatürk’ü bilmiyor, tanımıyor ve değer vermiyor ise; onların sağcılığı da, solculuğu da, dindarlığı da, dinsizliği de, ülkücülüğü de, sosyalistliği de tamamen işbirlikçilik ve özüne yabancılaşmış bir ideolojinin tetikçiliğinden başka bir şey olmasa gerektir.
Mesele elbette Fatih Tezcan meczupluğunu aşan düzeyde işbirlikçilik ve çöl bedeviliği ideolojisi ve tetikçiliği meselesidir. Fatih Tezcan ve yakın zamanda ölmüş olan Kadir Mısırlıoğlu gibi daha birçok kişi, hayatlarını 1923 karşıtlığı üzerine temellendirenlerin asıl stratejik görevleri halkın sinir uçlarına dokunarak ve sonra bir adım geri çekilerek “tartışmasız” kabul edilen “kırmızı çizgi” konularını aşındırmaya ve halkı duyarsız ve çizgisiz kılmaya yönelik ideolojik davranışlarıdır. Buna korunup kollanmayı da eklerseniz, nasıl bir sistematik işleyiş ile karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkar.
Mesele elbette tam Cumhuriyet ve onun yarattığı kültürü yok etme meselesidir. Oysa Cumhuriyet rejimi yıkıldı… Ortada Atatürk Cumhuriyeti ve kurucu meclis kültürü falan kalmadı. Ama bakın hala durmuyorlar. Durmazlar. İş, tam olarak bir Ortadoğu ve İslam ülkesi kıvamına gelmeden de durmayacaklar.