Çanakkale geçilmez: Arıburnu Çıkarması yıldönümü (Gezi notları)

Birkaç gün sonra Arıburnu Çıkarması’nın 105. yıldönümü törenleri gerçekleşecek. Ancak bu sefer hiç şüphesiz corona salgını nedeniyle anma törenleri çok sakin geçecek.

Çanakkale geçilmez: Arıburnu Çıkarması yıldönümü

Çanakkale geçilmez: Arıburnu Çıkarması yıldönümü

Bundan on yıl evvel (2010), o tarihe damga vuran çıkarma gecesinin anma törenine, binlerce Anzak soyundan insan ile birlikte katıldım. Ülkemizin tarihinde ve emperyalizme karşı kazandığımız zaferde çok önemli bir yeri olan Çanakkale Savaşı’nı, ortak belleğimize kazımamız gerektiğini kanaatindeyim. Bu yazımda, (tarihi ayrıntılara girmeden) o zamanki seyahatnamemden alıntılarımla gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.


23 Nisan 2010

Gürbüz Pansiyon’dayım. Saat 22:30’a geliyor. Hava güzel. Bu gece burada kalacağım. Mekânın sahibi, yollarda ayağa dolanabilecek mermilerden (Çanakkale Savaşı’ndan kalma) ve inşaatlarda karşılaştığı kemik yığınlarından bahsediyor. ‘Şehit kanı ile sulanmış topraklarda içki içmemeli, abdestsiz gezmemeli’ diyor. ‘Ama İngilizler de yıldönümü kutlamaları için geliyor’ diyor.

24 Nisan 2010

Arıburnu’nun kuzey tarafında, sanırım ecnebilerin ‘Canterbury’ dedikleri yerdeyim. Gece Gürbüz Pansiyon’a dönmeyi düşünmüyorum. Hava biraz serinledi. Saat, arabaya göre 19:08. Ben alana (tören alanı) gittim. Tribünler ve sahne kurulmuştu. Tribüne yerleştim ama ihtiyaçlar için arabaya geri döndüm. Tişörtle geceyi geçiremem zaten. Anzaklar geldikçe geliyorlar, sayıları kaçı buldu bilmiyorum, ama toplamda 15 ila 20 bin kişinin toplanmasını muhtemel görüyorum.

Buraya ulaşmam da bayağı sürdü. Zira Alçıtepe dönüş yolunda, Kum Limanı’na dönülen yerden araçları salmıyordu jandarma. Sonra Eceabat’ta soluğu aldım. Ancak orada da salmadılar. Saat 17:00’da geçiş olacağını bir hanım söyledi. Sonra Kilitbahir’e gidip bir çay içtim köy kahvesinde. Sonra da Eceabat’a geri dönüp sanırım izin verilmeye başlanan yerden giriş yapmaya çalıştım. Ama orada da ancak Bigalı üzerinden gitmeme izin verdiler. Yani anlayacağınız bayağı zamanımı aldı.

Törende takdim konuşmaları çift dilli idi, ama konuşmalar simültane çevrilmedi. Bu ilginç. Acaba bilerek mi yapılıyor? Askerin emperyalizm ve sömürgeciliğe saydırdığı konuşmaların çevrilmesi, İngiltere temsilcisini ne kadar memnun eder?


24 Nisan günü akşam saat sekiz gibi arabaya geçtim, belki de daha erkendi. Hava aydınlıktı, daha erken olabilir. Akabinde arabada bir süre dinlenmeye karar verdim. En nihayetinde geceyi (şafak vakti töreni) için dışarıda geçirecektim. Ön koltukta şoför mahallinde uyumaya çalıştım ama dalamadım. Sonra arkaya geçmeye karar verdim. Arkada birkaç denemeden sonra uyuyabildim. 1,5 ila 2 saat uyumuş olabilirim. Saat 22:30 gibi tekrar (tören alanına) içeri girdim. Bu sefer üzerimde iki pantolon, iki tişört, bir polar, bir de montum vardı. Yalıtımım iyiydi. Bütün gece beni iyi korudu.

Ben girdiğimde program zaten başlamıştı. Avustralya kökenli belgeseller ve sunucuların sazı alıp konukları ile sunduğu bölümlerle devam edildi. Tertip, yabancı menşeliydi. Sanırım, teçhizatlar da tamamen onlara aitti. Satıcıların olduğu kuzey tarafındaki tişörtçü dikkatimi çekti. Sattığı tişörtler çok hoşuma gitti. Biraz baktığımda ürünlerin Hollanda menşeli olduğunu gördüm. Hakikaten güzel tişörtlerdi ama tasarımlar daha çok Anzaklara hitap eder nitelikteydi. Genelde programı ayakta takip ettim. Bir ara tavuk dürüm ve çay tükettim.

Alanda tahmin ettiğim gibi 15.000 kişi olmalıdır. Uyku tulumu güruhu temsili vardı adeta. Askeri bandoların ve Yeni Zelanda grup gösterileri vardı. Atatürk’ten çok söz edildi. Muharebeler sırasında, iki taraf arasında yaşanan olaylar ve kurulan dostluklardan bahsedildi. Avustralyalıların toplamda yaklaşık 7.000 can kaybetmesi ve bizim gayrıresmî 250.000 kaybımızın olması beynimde ilginç çağrışımlar yaptı. Acaba bu anma töreni, onlar için neden bu kadar önemli diye düşündüm.

En nihayetinde, binlerce Anzak kökenli, her sene 24-25 Nisan çıkarmasını anmak için binlerce kilometre yol katedip Çanakkale’ye geliyor. Bu muharebenin ve sonuçlarının, onların bir nevi kurtuluş bilincini kazanmalarını sağladığı, inkar edilemez bir gerçektir.


Sabah saat 05:00 gibi program, 05:30’a kadar sustu. Sessiz bekleyiş başladı. 05:30 gibi Yeni Zelandalı olduklarını tahmin ettiğim 3 hanım, çığırmaları ile şafağı söktürdüler. (Gerçekten tüyleri diken diken eden bir sahneydi. Bu duygu selini, yıllar sonra aynı yerde, çıkarmanın başladığı saatte yaşıyorduk.) Sonra da bando ile müzikler devreye girdi. Çelenk geçidi vardı. Çanakkale valisi de çelenk koydu. O iki asker, bütün gece o anı beklemiş olabilir, diye düşündüm. En sona doğru, millî marşlar okundu. Sayılarının 50 olduğunu tahmin ettiğim Türkler duygu tazyiki ile inanılmaz bir marş okudular. Tören sonunda, taraflar birbirini alkışladı. Ve alandan ayrıldık.

Çanakkale’yi yakından tanıyın: Bir gezginin günlüğü