Devlet koli dağıtmaz; eşitlik ve adalet dağıtır! Eşitlik ve adalet ise milli gelirden alınan payın herkesin ihtiyacı ve hakkı doğrultusunda olmasının sağlanmasıdır. Olması gerektiği anlamda ise hükumetlerin işlevi, devleti koli işiyle değil, koliye muhtaç olmama işiyle ilgili yönetmeleri gereği üzerindedir.
İktidarların ‘yardımları’ kimselere bırakmama hassasiyeti
“Yardım” anlam olarak değil ama varlık nedeni olarak ihtiyacı olan ile ihtiyacı olmayan ilişkisidir. Yardım etme, ihtiyacı olmayanın, yardım alma ise ihtiyacı olanın bir nevi “tüketime dayalı” toplumsal ilişkisidir.
İşin ekonomik boyutu kadar sosyal boyutu da önemlidir. Yardım etmek varsıllığın, güçlü olmanın bir sonucu olurken, yardım almak yoksulluğun ve güçsüzlüğün bir sonucudur. İşin yönetsel kısmına gelince “yardım eden olmak”, iktidarların ve yönetenlerin ellerinde yoksullar ve ihtiyacı olanlar için kullandıkları önemli araçlardan birisidir.
Örneğin yoksulların, güçsüzlerin (yardıma muhtaç hale getirilmiş gerçekten ihtiyacı olanlar) ile gerçekten ihtiyacı olmayanların, söz konusu farklı tür ve çeşitteki “yardım ilişkisi” ile iktidar ile bağ oluşturmaları sağlanmış “seçmen kitlelerin” konsolide edilmesi, yönetene, güçlüye minnet duyguları beslerken öte yandan çıkar ilişkisi pratiğini besleyecek olması, “yardım” konusu üzerinde estirilen fırtınaların nedenini açıklar niteliktedir.
Hiç bir iktidar, böyle bir aracı muhalefete kaptırmak istemez. İşin diğer yönüyle de çoğu iktidar, iktidar olma biçimiyle ilişkili olarak yardıma muhtaç olmayan sosyo-ekonomik bir yapı arzu etmez.
“Yardım” ve “sadaka” konusu ciddi sosyolojik bir araştırma konusudur aslında. Yardım ve sadaka konusu aynı zamanda insani, yani “hayır” ve “dini bir vecibe” yönü de olan toplumsal bir ilişki biçimidir. Ama devletin ve onu yöneten hükumetlerin böylesi bir anlayış ile değil, devler ve hükumet olma yükümlülüğü ile ilgili davranışlar sergilemeleri ve son aşamada yardım etmeye ve yardım almaya ihtiyaç duymayan insanların yaşadığı bir toplum oluşturma gibi işlevleri söz konusudur.
İktidarların asıl işleri eşitlikçi ve adil bir düzen kurmalarıdır
Bu bağlamda uygar ve akılcı bir bakışla can alıcı mesele, bir ülkede yardımlara ve sadakalara muhtaç olan insanların yaşamıyor olması gereği üzerine olmalıdır. Buradan hareketle merkezi yöneticilerin, hükumetlerin ve “iktidarların” asıl işleri eşitlikçi ve adil bir düzen kurmalarıdır. En azından hakkı olana haklarının verilmesini sağlamalarıdır.
Çünkü devlet koli dağıtmaz. Devlet eşitlik ve adalet dağıtır. Eşitlik ve adalet ise milli gelirden alınan payın herkesin ihtiyacı ve hakkı doğrultusunda olmasının sağlanmasıdır. Olması gerektiği anlamda ise hükumetlerin işlevi, devleti koli işiyle değil, koliye muhtaç olmama işiyle ilgili yönetmeleri gereği üzerindedir.
Lakin iktidarlar ise elbette biraz daha farklı davranabilmektedirler. Bu iktidarı nasıl algıladığımız ve onların kendilerini nasıl gördükleri ile de ilgili bir durumdur. İktidarların “iktidar” olma biçimi ve amacı ile iktidarı olmayı algılama ve sürdürme biçimi zaten meselenin özüyle de doğrudan ilgilidir. Yönetenlerin iktidar mı? Yoksa hükumet mi olmak istedikleri, işin varlık nedeni olarak “iktidar olma” meselesiyle doğrudan ilintilidir çünkü.