Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: Türkiye korona şokuna yüksek işsizlikte yakalandı. İşsizliğin ulaşacağı boyut ve devasa gelir kayıpları ülkeyi toplumsal bir çöküntünün eşiğine getirmek üzere. Devlet bu çöküntüyü göğüsleyebilecek miktarda mali kaynağa sahip değil!
Cumhuriyet’ten Şehriban Kıraç’a konuşan Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel’in açıklamalarından öne çıkanlar:
İşsizlik tsunami boyutlarında!
3 ay işten çıkarmayı yasaklayan yasa TBMM’de kabul edildi. Cumhurbaşkanı kararıyla 6 ay uzatılabilecek. Yasada başka düzenlemeler de var. Bu yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz? İşsizlikte nasıl bir tablo görüyorsunuz? İşsizlik nereye varacak? İşten çıkarma yasağı ne kadar faydalı olacak?
• Bu yasada yer alan yeni kurallarla çok farklı alanlarda farklı amaçlar güdülüyor. Olumlu olanlar da var ne amaçlandığı müphem endişe verici olanlar da var. Tusunami boyutlarındaki işsizlik tehdidine odaklanmadan önce yasayla ilgili kısa bir değerlendirme yapabiliriz. İşten çıkarma yasağı – ücretsiz izin düzenlemesi dışında kabul edilen yeni kurallar 5 noktada toplanabilir.
1) Kısa çalışma ödeneğinde idari prosedürlerin by pass edilmesi. Ödenek başvuruları hemen işleme konulacak. İşletmenin ve çalışanların durumuna ilişkin verilen bilgilerde yanlışlıklar var mı yok mu sonra bakılacak. Bu yerinde bir düzenleme çünkü ödenek kuyruğunun uzunluğu düşünülürse, başvuru kabul edilene kadar iş işten geçmiş olacaktı.
2) Hazine taşınmazlarından alınan kiralar, bazı koşullarda krediler cezasız, faizsiz 3 ay, Cumhurbaşkanı uygun görürse 6 ay daha erteleniyor. Belediyelere de kira, su faturası gibi alacaklarını erteleme yetkisi veriliyor. Bu düzenleme de hiç yoktan iyidir.
3) Sermaye şirketleri 2019 yılı net karlarının en fazla yüzde 25’ini temettü olarak dağıtabilecekler. Türk işi kapitalizmin özgünlüğünü ifade eden güzle bir deyiş vardır: “Bizde patronlar varlıklı firmalar yoksuldur” denir. Salgının yaratığı şokun altında kalacak firmalarda sermayedarların önce geçen yılın karlarını cebe indirip sonra bu firmaları iflasa terk etmeleri önlenmek isteniyor diye anlıyorum. Derde ne kadar deva olur bilinmez ama bu da hiç yoktan iyidir.
4) “Fahiş fiyat artışı” yasaklanıyor. “Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu” adı altında Ticaret Bakanlığı yeni bir denetleme kurulu oluşturacak. Bu düzenleme geçici değil kalıcı. Osmanlının Narh sistemini çağrıştıran bir idari fiyat sistemi gibi duruyor. Fahiş fiyat ölçütleri nasıl belirlenecek? Uygulama adil olacak mı? Kuşkuluyum. Korona salgınından istifade enflasyon canavarıyla mücadelede bürokratik devlet geleneğimiz ile mütenasip yeni bir yöntem mi bulundu? Göreceğiz.
5) Türkiye Varlık Fonu’nun işleyişine dair son bir madde var. Son derece kapalı yazılmış. Anladığım kadarıyla Fon batma durumuna gelen şirketlerden uygun gördüğünü bünyesine katacak. Bu süreci asgari maliyetle ve hızlı bir şekilde bitirmek için SPK ve benzeri yasalarda öngörülen koşullar by pass edilecek. Dışı açık rekabetçi piyasa rejiminde erozyon salgın öncesi zaten başlamıştı. Anlaşılan erozyon yaygınlaşıyor ve derinleşiyor.
• Kamuoyunu ilgilendiren esas düzenleme işten çıkarmaların önümüzdeki aylarda yasaklanmış olması. Buna karşılık işverenler istedikleri kadar çalışanı ücretsiz izne çıkaracaklar. Devlet de bu ücretsiz izinlilere ayda 1.170 TL ödeyecek.
İşsizlik yüzde 25’i bulacak!
• Sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Bu düzenlemenin kapsamına girecek kişi sayısı oldukça sınırlı, verilen gelir desteği de çok yetersiz. Bu yöntem gerçek işsizliği kısmen gizlemeye yarar bir de salgın geçtikten sonra işverenleri yeni işçi arama zahmetinden kurtarır. Hepsi bu.
• Bu yılın başında 4 milyonun biraz üzerinde işsiz vardı. Salgının şokuyla çeşitli faaliyet kollarının maruz kaldığı farklı dozdaki muhtemel üretim düşüşlerini ve çalışan sayılarını dikkate alarak ve de iyimser bir yaklaşımla yılın ikinci yarısından itibaren yavaş yavaş ekonomik çarkların dönmeye başlayacağı varsayımıyla en az bir 3 milyon çalışanın daha işini kaybedeceğini tahmin ediyorum.
• İşgücüne de mevcut koşularda eklemeler olmayacağını yani işgücü piyasasına iş bulmak amacıyla yeni girişler olmadığını varsayarsak işsizlik oranı yüzde 20’nin üzerine yükselecek demektir. Büyük olasılıkla yüzde 24-25’ie bulacak.
• Ücretsiz izne çıkartılmış olan ve “istihdamda görünen işsizler” olarak adlandırdığım bu kitle resmi işsizlik oranını bir miktar düşük gösterebilir ama kaç kişinin ücretsiz izne çıkartıldığı belli olunca hakiki işsizlik düzeyi de belli olacaktır.
• İşten çıkarma yasağı bir kere çok geç geldi. Son bir ayda pek çok işletmede işten çıkarmalar gerçekleşti bile. Bu işsizler arasında en iyi ihtimalle üçte biri işsizlik tazminatı koşullarını sağlayabilecek. Bu koşullar malum bir miktar gevşetildi. Ne kadar etkili olabilecek göreceğiz. Hatırlatmak isterim ki 4 milyon işsizin ancak 600 bin kadarı tazminat alabiliyordu. Tazminat süreleri de 6-10 ay arası.
• Bitmedi. Her krizde olduğu gibi öncelikle kayıtsız çalıştırılanlar işten çıkarıldı. Sayıları hakkında mart ve nisan dönemi işgücü istatistikleri yayınlanınca fikir sahibi olacağız. Ancak şu kadarını not edelim, tarım dışında 3 milyon kadar kayıtsız çalışan ücretli mevcuttu. Bunların yaklaşık üçte ikisi de hizmetlerdeydi ve çoğu lokanta, kahve, konaklama, perakende gibi en büyük darbeyi yiyen faaliyet kollarında istihdam ediliyorlardı. Yoksul kesimlere mensup bu işsizler de Aile Bakanlığı’nın verdiği gelir desteğinden başka bir destekten mahrumlar. Ne kadarına ulaşılabiliyor, bu da belirsiz.
• Bunlar ücretli kayıtsızlar. Bir de kendi hesabına çalışan olarak geçen yüz binlerce ayakkabı boyacısı, simitçi, çiçekçi gibi sokakta çalışanlar var. Gelirleri eridi gitti. Belediyeler bu mağdurlara kolaylıkla ulaşabilirdi. Önleri kesildi.
Genç işsizlik yüzde 40’a çıkabilir!
Şu anda bile birçok işyeri çalışanları ücretsiz izne gönderdi, halkın gelirinde dramatik bir düşüş de sözkonusu, bunun sonuncunda sosyal bir patlama bekliyor musunuz? Genç işsizliği yüzde 20’yi aşıyor bunu nasıl okumak gerekiyor?
• Türkiye yüksek genç işsizliğe sahip ülkeler arasında. Genç işsizlik oranı genel işsizlik oranının 1.5 katından fazla. Salgın öncesi yüzde 23 civarındaydı. Bu hesapla salgın sonrasında yüzde 30’u geçeceği kesin. Ne kadar olur kestirmek zor. İşsizliğin boyutu ile ilgi sorunuzu yanıtlarken işgücüne yeni katılımlar olmayacağını varsaymıştım.
• Bu elbette gerçekçi bir varsayım değil. Planladıkları eğitim bitiren gençlerin bir bölümü uzatma yoluna gidecek, bir bölümü fırtınanın geçmesini bekleyecek ama bir bölümü geçim derdinden iş aramaya koyulacak ama kolay kolay bulamayacaklar. Bu durumda genç işsizlik oranı yüzde 40’a ulaşabilir.
“İşsizliğin ulaşacağı boyut ve devasa gelir kayıpları ülkeyi toplumsal bir çöküntünün eşiğine getirmek üzere”
• Sorun büyümenin kaç olacağı değil. Sonuçta yüzde sıfır büyüme olsa bile bu yeterince vahim çünkü Türkiye Korona şokuna yüksek işsizlikte yakalandı. İşsizliğin ulaşacağı boyut ve devasa gelir kayıpları ülkeyi toplumsal bir çöküntünün eşiğine getirmek üzere. Devlet bu çöküntüyü göğüsleyebilecek miktarda mali kaynağa sahip değil.
• Ama yine de çok daha yaygın ve dişe dokunur miktarda gelir desteği sağlayacak kadar kaynak yaratılabilir: Merkez Bankası ölçülü miktarda para basar. Bunu kısmen yapmaya başladı. IMF’den birkaç milyar dolar alınır. Zorunlu ve açıl olmayan kamu harcama ödenekleri iptal edilir. Bütünüyle batak hale gelmiş olan köprü ve oto yolların işletmecilerine verilecek garanti paralar bir yıllığına ertelenir ve takside bağlanır. Belediyelerin bağış ve destek kampanyalarının önü açılır.
• Mucize bekleyemeyiz ama en azından toplumsal hasar önemli ölçüde hafifletilebilir. Ama korkarım ki Cumhurbaşkanlığı Hükümeti kaynak sorununa şimdilik böyle bakmıyor. Umarım çok geç olmadan bakışlarını değiştirirler.
Tahmin bile edilemeyecek yoksulluk artışı
Bir akademisyen olarak bu dönemde Türkiye ekonomisi ile ilgili sizi en çok endişelendiren konu hangisidir?
• Korana salgını eninde sonunda geçecek. Ama gerisinde daha önce hiç deneyimlemediğimiz boyutta bir hasar bırakabilir. Türkiye ekonomisi 1980 sonrasında pek çok kriz yaşadı ama bu krizlerin hiç biri bir yıldan fazla sürmedi. Son iki yılda büyüme çok düşük kaldı ve işsizlik ürkütücü boyutlara ulaştı. Bunu üzerine bir iki yıl daha düşük büyüme ile geçerse tahmin etmekte güçlük çektiğimiz boyutlarda bir yoksulluk artışı yaşanabilir. Böyle bir şokun kuşkusuz toplumsal ve siyasal sonuçları olacaktır. Ne türden sonuçlar? Tartışmaya açık. Cumhuriyet’teki röportajın tamamı