Nereden tutsanız elinizde kalan bir spor ve futbol düzeni

Nereden tutsanız elinizde kalan bir spor ve futbol düzeni… Türkiye Futbolu UEFA şampiyonlar ligi olsun, UEFA Avrupa ligi olsun bu sezon da uluslararası düzeyde boy gösteriyor ama yine boy verdiğinde boğulacakmış gibi olup çırpınmaya başlayan görüntüsü tüm gerçekliği ile devam ediyor.

Nereden tutsanız elinizde kalan bir spor ve futbol düzeni
Nereden tutsanız elinizde kalan bir spor ve futbol düzeni

Nereden tutsanız elinizde kalan bir spor ve futbol düzeni

Türkiye sporunda asıl ve temel sorununun Türkiye’nin bütün çocuklarına ve gençlerine ulaşamamak olduğu anlaşılmadığı sürece yapay, geçici, günü kurtaran ve anlık çözümler ile yaşamaya devam edeceğiz.


Türkiye sporunun sorunsal haline gelmiş temel meselesini aşmanın yolu ise, tüm insanlarına eşitlikçi ve adil şekilde spora ulaşma ve spor yapma fırsatı ve imkânı ile doğrudan ilişkili olduğu, ve spor politikalarının bu temel formasyon üzerine inşa edilmesi gerektiğidir.

Atletizm sporunu, sadece performansa dayalı atletizm olarak gören ve bunu da dışarıdan paralı atlet (misyoner atlet) getirerek ve onlara vatandaşlık vererek, uluslararası yarışmalarda Türk isimleri ile yarıştırarak başarılı olduğumuzu ve olacağımızı düşünen bir anlayış ile karşı karşıyayız.

Cimnastik sporunu ise kitlesel bir spor haline getirmekten çok uzak, buna rağmen bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda başarılı genç ile belli düzeylerde başarılar yakalanması sağlanan, yüzmede neredeyse ortalarda hiç olmayan voleybolu ve esas olarak basketbolu neredeyse tamamen yabancı oyuncular üzerinden götüren, okullarda beden eğitimi ve spor adına bir şey bırakmayan köy, kasaba ve ilçelerin birçoğunda sporun söz konusu olmadığı, ülke sporunun şişirilmiş ve niteliksiz bir futboldan ibaret olduğu bir süreç yaşıyoruz.


Ama buna rağmen futbolumuzda bir türlü olması gereken düzeyde ve nitelikte değil. Çünkü futbol gelişimini ve futbolda başarıyı sadece üstyapı takımları ve kulüpler başarısı ve hegemonyası olarak gören, ulusal ve uluslararası büyük kulüp ve takım olmanın pahalı ve çok sayıda yabancı oyuncu transferi ile gerçekleşeceğini sanan bir futbol zihniyetine teslim olmuş durumdayız.

Tutarsızlığın, yanlışın, çelişkinin hangisinden söz edelim bilemiyoruz. Teknik adamların, yöneticilerin, siyasetçilerin ve sporcuların sanki elbirliği etmişçesine aynı hengâmenin içinde mutlu mesut ama bir o kadar da debelenerek sürdürmeye çalıştıkları bu spor düzeni ile uluslararası gidilebilecek yer, ulaşılabilecek başarı yoktur. Olsa da tek tük ve görecedir.

Ülkenin tüm kamu spor kurumları başta federasyonlar olmak üzere, özellikle de sözde özerk TFF, siyasi iktidarın atadığı, onay verdiği, desteklediği ve bir şekilde organize ettiği kişilerin yönetiminde; liyakatin hiçe sayıldığı, siyasetin yaptırım gücü olarak kurgulanmış yeni spor sisteminin birer mekanizmaları haline getirilmiştir.

Özetle, söylemekten bıkmayacağız… Üstyapınız berbat ise altyapınız sizi kurtarmaz. Üstyapılarınızda kalite, düzey, nitelik, felsefe, düşünce, anlayış, zihniyet, uygulama ve yaşam biçimi değişmediği veya olması gerektiği gibi olmadığı sürece altyapılar bunu değiştirmeye yetmez. Zaten büyük bir olasılıkla altyapılarınız da aynı şekilde işler. Hayatı doğru kılmadan, hayatı doğru yaşamazsınız. Doğru yaşamaya devam etmekte ısrar etmek gerekir ama yetmez. Aynı zamanda hayatı da doğru kılmak için mücadele etmek gerekir…


Ne yapalım peki? Diyorsanız, İşe en azından şuradan başlayabiliriz; Üstyapıları yöneticisiyle, kulübüyle, takımıyla, medyasıyla reddederek… Saygı duymayarak, müsabakaları izlemeyerek, televizyonları açmayarak… Çünkü hayatta hiç bir şey kendiliğinden düzelmez. Düzeldiği görülmemiştir.

Pandemi futbolu: Salgın sürecinde ticari futbolun gerçek yüzü