Afetmiş, ne afeti? En büyük afet “uygar insan”dır!..

Afetmiş… Ne afeti? En büyük afet, uygarlık çağının gözü dönmüş, “postmodern ilkel” insanın dünyaya egemen olma serseriliği ve açgözlülüğüdür. Doğal afet diye bir şey yoktur! Doğa olaylarının ve coğrafyanın insan eliyle afete dönüştürülmesi vardır… 

en büyük afet

Afetmiş, ne afeti? En büyük afet “uygar insan”dır

Dün Rize, Bugün Giresun…Yarın başka bir yer.. Hiç fark etmez, benzeri durumlar hiç durmadan devam edecek… Çünkü;


Değil mi bu talan, bu yağma düzeni devam edecek,

Değil mi ki, bilim ve doğaya saygı duyulmayacak ve işbirliği yapılmayacak,

Değil mi ki, dere yatakları imara açılacak,

Değil mi ki, hes’ler, maden ocakları, dağlar, taşlar, ağaçlar ele geçirilecek,

Değil mi şehirler betona, dağlar talana, yaylalar şehre gömülecek,

Elbette bitmeyecek, insan eliyle yaratılan bu elem verici sonuçlar ve sonlar.

Afetmiş… Ne afeti? En büyük afet uygarlık dönemlerinin insanıdır… En büyük afet, uygarlık çağının gözü dönmüş, “postmodern ilkel” insanın dünyaya egemen olma serseriliği ve açgözlülüğüdür…


Doğal afet diye bir şey yoktur… Doğa olaylarının ve coğrafyanın insan eliyle afete dönüştürülmesi vardır… Seller, depremler, fırtınalar birer doğa olayıdır. Afet değildir… Doğa ve bilim ile işbirliği yapmayan insanoğlu afetin kendisidir. Siyaset ve onun güç ifadesi olan iktidarlar ve özellikle toplumcu, bilimden yana olmayan iktidarlar ise afetlerin örgütlenmiş halleridir.

Bu insan afetleri veya insansı afetler bu şekliye sürüp gidecek. Abdullah Ayan’ın ifadesiyle bu durum sadece Giresun’a özgü kalmayacak. “Giresun’u sel almış..72 deresi kurutulup betona kurban edilen Mersin’i de aynı felaketler bekliyor. Belediyeler trilyonları alt yapı yapıyoruz diye toprağa gömeceklerine dereleri yeniden eski işlevlerine kavuştursalar sorun çözülecek.. Ama hem kapatılan derenin üzerine bina dikmek avanta hem alt yapı güçlendiriyoruz diye paralarımızı toprağa gömmek ayrı bir rant, bir geçim kapısı.. Hırs vicdanı susturunca benzer felaketler yakındır ve de kaçınılmaz…”

İnsanın afete dönüşmesi, afetlerin insan olmasına ilişkin benzetme ironik veya betimleme yaklaşımı dağıl, gerçeğin somutlaşmış ifadesidir. Nerede bir yıkım varsa orada insan vardır. Bu anlamda yine başka bir kardeşimizin Haluk İyidoğan’ın ifadesi ile insanın afet, afetin de insan olması sanal bir durum değil, somut gerçekliğin bir yansımasıdır. “Derelerin hafızası milyonlarca yıllıktır. O dereler ne seller, ne heyelanlar görmüştür. O olaylar onun hafızasındadır. Biz faniler kısacık ömrümüzde ne gördüysek hafızamız o kadardır.

Böyle afet görülmedi, bu kadarını da yaşamadık derken kendi ömrümüz içindeki hafızadan bahsediyoruz ve aldanıyoruz. O dereye bakacaksın. Onun binlerce yıllık oluşumunu anlayacaksın ki o seli ve heyelânları anlayasın. Bilimi ve aklı reddedenler, yeryüzünün oluşumunu ve onun bizim için yaratacağı doğal tehlikeleri anlamayanlar hüsrana uğruyorlar. Canlar gidiyor. Acılar içimize işliyor. Doğanın düzenini bozanlar ve doğayı anlamak istemeyenler bunun acı sonuçlarını yaşıyorlar ve yaşatıyorlar”.

Tarım arazileri, ormanlar, meralar; dereler, dağlar teker teker yok ediliyor. Maden işletmeleri, HES’ler, RES’ler, JES’ler, BES’ler, GES’ler, termik ve nükleer santraller, taş ocaklarıyla doğa ve yaşam alanları talan ediliyor. ​İklim değişikliğinin hızlanması iktidarların ve sermayenin umurunda değil (Elbette temiz ve geriye dönüştürülebilir enerji taraftarıyız. Ama bunlarında pervasızca değil, ÇED ve doğaya uygunluğu yanında toplumcu yönünün olması koşuluyla).

Halkın sağlığı, toplumun geleceği, tarım arazilerinin yok edilmesinden dolayı göçlerin artması, hiç önemli değil.

​Karadeniz dağlarından Kazdağı’na, Murat Dağı’ndan Munzur’a, Ege’den Akdeniz’e, Güneydoğu’dan Trakya’ya her taraf talan ediliyor. ​Şu anki vahim durumdan geriye dönüş hala olası iken, termik santralden JES’lere, siyanürlü altın işletmeciliğine ve diğer enerji çalışmalarının pervasızca ve acımasızca devam ediyor. En son 766 saha maden işletmesine açılması için ihale süreci başlatıldı.


​Yeraltının talan edileceği, yer üstünün ise adına afet diyerek geçiştirileceği, insan eliyle felaketler süreci yaşamaya son hızla koşuyoruz. Oysa yerin üstü “altından” değerlidir. Ve eğer adil, bilimsel, doğa ile barışık eşitçe yaşamayı öğrenirsek veya bunu sağlayacak gücü oluşturabilirsek yerin üstü hepimize yetecek.

Giresun’da sel felaketi: Şehrin silüeti değişmiş durumda!