Çok samimi bir yazı bu. Şahsi geçmişimin rehberliğinde Ayasofya mevzusunu değerlendireceğim. Hani bir söz var ya ‘İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur’ diye. Hatta Reşat Nuri Güntekin onu biraz daha açmıştır. Muhteşem ifadesinden kısa bir alıntı yapmak isterim: ‘İnsan, yedisinde neyse yetmişinde de odur!’ derler. Amenna! Fakat yedisinde neyse on yedisinde hatta yirmi yedisinde, pek o kadar o değildir de ancak kırka doğru tekrar yedisindekine benzemeye başlar. *
Yediden yetmişe Ayasofya
Ayasofya’ya olan bakışımın çocukluğumdan, daha doğrusu yeni yetme dönemimden sonra değişimi ile ilgili olarak bu alıntı nereden aklıma geldi bilmiyorum. Ancak Reşat Nuri’nin temel aldığı yaşlardan yola çıkarak Ayasofya’ya bakışımın kronolojisini aktarmak arzusundayım:
• Evvela, 7 yaşındayken (1987) muhtemelen Ayasofya’dan ve öneminden bihaberdim. Okula başlamış okuma-yazma ile cebelleşirken, beyinlerin yoğrulmak yerine yorulduğu okul düzenine alışmaya çalışıyordum.
• İkinci olarak, 17 yaşındayken büyük eserin bilincinde idim ve kuvvetle muhtemel orada namaz eda etmek arzusu kafamdan geçmişti. Bu arzu, bugün aslında milyonların (mütedeyyin olsun olmasın) neden camiye dönüştürme konusuna sıcak baktıklarının da temelini teşkil eder. Zira, zihinsel altyapı özellikle yeniyetme döneminden itibaren büyük kitlelerde böyle şekillenmişti. Özellikle de hamasi çevreler tarafından. (Örn. Erbakan’ın Ayasofya ile ilgili yaptığı konuşma halen akıllardadır.) Ki bu konuda milliyetçi odakların da ciddi katkı yaptıklarını yeri gelmişken kaydetmek gerekir.
• Üçüncü olarak, 27 yaşıma geldiğimde artık bambaşka bir bilinç ve bakış açım vardı bu şaheser için. Mimariye olan merakım ile tabanvay İstanbul keşiflerimde, hangi camilerin ne surette Ayasofya’yı temel alıp türev olarak inşa edildiklerinin farkına varmıştım. Koca Sinan’a da (Mimar Sinan) vakıftım artık, Yustinianos’un mimarları İzidor ile Anthemios’a da.
Maç tam olarak nerede döndü bilemiyorum ancak olaylara olgu temelli ve tarihsel bir bütünsellik içinde baktıktan sonra, Ayasofya’ya artık ne 37’de ne de ondan sonraki yedilerde 17 yaşımdaki gibi bakmam mümkün değil(di).
Ülkemizin önde gelenleri ve siyasi erk ne yazık ki, toplumumuzun bu bahsettiğim tarihsel bütünlük bilincine pek katkı sağlamıyor. Bilakis, benim 17 yaşımdaki bir nevi kutuplaşmış görüşüm gibi her konuda kutuplaştırmayı düstur edinip, bunu varlıklarının tek cankurtaranı olarak görüyor.
21. yüzyılda dünya ve Türkiye’nin gidişatı
Yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaşırken dünyanın daha önce karşılaşılmamış mühim sorunları mevcut. Hal böyleyken iç politikada tribünlere oynamak için pek de geniş düşünülüp tartılmamış hamleler yapıyoruz.
Açıkçası, ülkemizin şu anki resmi bana 2015 öncesini anımsatıyor. Farklı farklı konularda/gündemlerde alınan pozisyonlar ve kararlar tümel değerlendirmede milletimize faydadan çok zarar getiriyor. Umarım ki, karar mercileri kontrol mekanizmaları ile bu tepetaklak gidişe son verirler ve karanlıklara doğmamıza engel olurlar.
Bu vesileyle cümleten bayramınızı kutluyor, nicelerine sağlık ve huzurla ulaşmanızı temenni ediyorum. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum.
* Miskinler Tekkesi, Reşat Nuri Güntekin