Yurt dışı izlenimleri – Bölüm 1

Yurt dışı izlenimleri – Bölüm 1: Neden yurt dışında yaşama kararı aldık? Emeklilik yaşımızın geldiği bu zamanda yeni bir ülkede yeni bir başlangıç yapmak hem çok riskli hem de gereksiz göründü birçok kimseye. Buna rağmen biz kararımızı verip, başladık hazırlıklara…

yurt dışı

Yurt dışı izlenimleri – Bölüm 1

Bir yıl önce yurt dışına taşınan tayfaya ben de katıldım. Şimdiye dek izlenimlerimi ve yaşadıklarımı yazmadım çünkü belli bir birikime ve objektif olmaya ihtiyacım vardı. Benim gibi yurt dışına taşınmayı ve orada yaşamayı seçenler için göz önüne alınması gereken her şeyi yazmaya karar verdim. Tabii her şey deyince bu bir yazı dizisi olacak haliyle… Amacım yol göstermek deneyimlerimi okuyan kişilere. En çok da yazdıklarımı okuyan okuyuculara “Yalnız değilsiniz, hepimiz bu yollardan geçtik ve hatta geçiyoruz.” demek istiyorum.


Gelelim bu yolculuğun çıkış nedenine?

Ülkemi, vatan toprağımı, iklimini, Ege’yi, tarihi eserlerini, yemeklerini, yiyecek çeşitliliğini, çok renkliliği ve kültürünü, bazı geleneklerini çok seviyorum ancak son yıllarda yaşanan ekonomik krizler ve değişen insan profilinin Kanada‘ya gelmemizdeki rolü büyük.

İstanbul’da doğmuş ve büyümüş, 1980’lerde çocuk olarak yaşamış biri olarak, İstanbul’daki insan popülasyonun çok farklılaştığını birebir yaşadım. Kibar, düşünceli, yardımsever insanı son yıllarda mumla arar oldum. Trafikte, yolculukta, tatilde, alışverişte, iş hayatında kabalığın, kural tanımazlığın geçerli akçe olarak kabul edilmesine tahammül edemez hale geldim. Her gün evdeki sohbetlerde, o gün başımıza gelen saçma ve kaba durumu tartışıyor ve konuşuyorduk.

Milyonluk sitede oturuyorduk ancak pencerelerden dışarıya doğru sigara izmaritleri atılıyordu. Havuza gözümüzün önünde çocuğunun kaka yaptığını gören anne baba, bunun gayet normal olduğunu söyleyip, tonlarca suyun boşaltılmasına göz yumarken en ufak bir mahcubiyet yaşamıyorlardı. Hafta içi gece yarısı komşuların ortak alanda içki içip, bağırarak şarkı söylemesi olağandı. Ya da ev sahibi evde yokken, arkadaşının bir arkadaşı, ev sahibinin ismini verip, havuza girmeye çalışması normalleşmişti.

Çocuğu ana-avrat bağıra çağıra küfür eden bir ebeveyne, durumu bildirdiğimizde ‘sizin ki etmiyorsa sorun sizde’ diye yanıt almışlığım var. Çişi gelen çocuğunu eve götürmeye üşenen babanın “Geç oğlum, duşa yap.” diye akıl vermesine mi yanayım yoksa sokaktan geldiği Guess ayakkabılarını göstermek için hijyen olması gereken havuz kenarlarında dolaşan site sakinlerine mi yanayım. Trafikte ve iş hayatında yaşadıklarımı hiç anlatmayayım bile…

Zamanla çevremdeki insanlardan uzaklaştığımı ve yabancılaştığımı fark ettim. Uzun zamandır sosyal çevremde de, tıpkı kendim gibi insanlarla görüşünce, bu saydığım durumlara şaşırıyor ve tepki veriyordum. Bizim tepkimizde yanlışları görünce en kibar halimizle söylemek veya uyarmaktı. Baktık işe yaramıyor, her gün üzülmeye veya sinirlenmeye devam ediyoruz, girdik bir arayışa.


En büyük etken eğitim sistemidir!

Ancak şunu bahsetmeden geçemeyeceğim; bizim bu kararı almamızdaki en büyük etken eğitim sistemini beğenmememizdir. Oğluma liseyi geçiş sınavından sonra, hem nitelikli hem kaliteli hem fiyatı uygun hem de puanı da uygun okul bulana kadar verdiğimiz çaba takdire şayandır.

22 yıl boyunca eğitim sektöründe hem de özel okullarda çalışmış biri olarak, ne kadar zorlandığımızı anlatamam. Okuldan beklentimiz, Atatürk sevgisini versin, öğretimin yanında eğitimi de düşünsün, spora, sanata önem versin, öğretmenleri ufuk açan kişiler olsun şeklindeydi.

Bu arayışta, elimizde ne kadar az seçenek olduğunu görünce çok şaşırdık. Üstelik bunlar da ya çok pahalı ya da puanı yüksek. Çocuğu verdik pahalı okula. Ancak oğlumun anlattıkları, yaşadıkları, gözlemlerimiz hiç de vaat ettikleri gibi olmadı. Bunca parayı vermemize karşın, hala tatmin olmamışız, “Yurt dışında da okutsak aynı parayı ödeyeceğiz.” diyerek bu yola çıktık.

Neyse efendim, baktık, Türkiye’nin tadı tuzu yok, “Hadi” dedik, “bakalım yurt dışı programlarına.” Önce birçok yazı okuduk, birçok YouTube videosu seyrettik. Gidenleri dinledik, orada kalanlarla söyleştik, dönenlere sorduk. Amacımız artılarını eksilerini öğrenmek, başkalarının deneyimlerinden ders almaktı.

Kısa sürede düşüncemizi eyleme soktuk. Danışmanlık şirketi bulduk, konuştuk, sorduk soruşturduk. Ve sonunda kararımızı verdik. Yaşımızın bu macera için büyük olması, herkesin dediği gibi ‘Unumuzu eleyip eleğimizi astığımız anda’ sıfırdan başlamaya karar vermek çok sancılı oldu.

Emeklilik yaşımızın geldiği bu zamanda yeni bir ülkede yeni bir başlangıç yapmak hem çok riskli hem de gereksiz göründü birçok kimseye. “Gönderin oğlanı kendi gitsin, siz niye gidiyorsunuz?” diyen çok oldu. Ya da yurt dışına gitmek istememizi sorgulayan çıktı. Buna rağmen biz kararımızı verip, başladık hazırlıklara…


Devamı haftaya… 😉
Sağlıcakla Kalın…

Yurt dışı izlenimleri – Bölüm 2

İki akademisyenin gözünden Amerika izlenimleri: Türkiye’ye kıyasla neler farklı?


Funda Umut Pakkal
İstanbul doğumlu... İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü mezunu olup, Maltepe üniversitesinde İnsan Bilimleri ve Psikoloji alanında yüksek lisans yaptı. İnsan Psikoloji konusunda Doktora programına başladı, 22 yıllık öğretmenlikten sonra emekli oldu. Kadıköy Halk Eğitimde "Eğiticinin Eğitimi" öğretmeni olarak çalıştı ve T.C Medeniyet Üniversitesinde "Liderlik" ve "Sosyal Hayatta iletişim" derslerini verdi. Aynı zamanda ICF Profesyonel Koçu olan ve Eğitim Danışmanlığı yapan yazarımız şu anda Kanada da online bireysel koçluk ve eğitim koçluğu seansları yapmaktadır. 20 yıldır pek çok özel ve kamu kuruluşuna kişisel gelişim ile ilgili seminer, konferans ve eğitimler vermektedir. Youtube'ta 'HEmDEm Pazartesi sohbetleri' adı altında birçok videosu bulunan yazarımızın, pazartesileri gelenekleşen sohbetlerini İnstagram hesabından yapmaya devam etmektedir.