Almanya’daki Yahudi düşmanlığının temelleri

Bütün bir millet nasıl oldu da belli bir ırka düşman edildi? Tırnağından saç teline kadar belli bir ırkın insanlarından istifade etmenin yolları nasıl oldu da bir dönem bu derece sıradanlaştı? “Nihai Çözüm”ün nesnesi olan bir ırk, nasıl oldu da yeryüzündeki tüketim araçlarının ham maddesi haline getirildi? Almanya’da İkinci Dünya Savaşı öncesinde başlayan Yahudi düşmanlığından bahsediyorum.

almanya yahudi

Almanya’daki Yahudi düşmanlığının temelleri

Dünyadaki hemen hemen her olayın nedeninin ekonomik olduğu gibi bunun da nedeni ekonomikti.


Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya İtilaf devletleri ile 1919’da Versay Antlaşması’nı imzaladı. Bu antlaşmayla Alman İmparatorluğu ortadan kalktı, yerine Antalya’nın bugünkü Döşemealtı ilçesi kadar nüfusu olan Weimer kasabasından adını alan Weimer Cumhuriyeti kuruldu. Koskoca imparatorluğun adı Döşemealtı Cumhuriyeti gibi bir isme dönüşmüştü yani. Sevr Antlaşması’ndan çok daha ağır şartlar içeren, üstelik hiçbir direniş gösterilmeden Alman toplumu tarafından kabul edilen bu antlaşma, Almanya’ya onursuz bir gelecek sunuyordu.

Savaş bitiminde Almanya 156 milyar markı dış borç, 132 milyar markı da savaş tazminatı olmak üzere toplam 288 milyar mark borçlanmıştı. Bunu ödemesi mümkün değildi. Nitekim 1923 yılında ödemeleri aksatmaya başladı. Bunun üzerine Fransa Almanya’nın Ruhr bölgesini işgal ederek kömür, demir ve çelik üretim merkezlerini ele geçirdi. Bu bölgelerin kaybı, Alman ekonomisinin tamamen çökmesi anlamına geliyordu. Haliyle Almanya, 1925 yılında borcunu tekrar ödemeye başlayınca Fransa Ruhr’dan çekildi.

Ruhr’un işgali enflasyonu kontrolden çıkardı. Savaşın başında, 1914 yılında 1 ABD Doları yaklaşık 4 Alman Markı iken, 1924’de 1 ABD Doları 4 trilyon Alman Markı idi. Ülke genelinde büyük bir açlık ve kıtlık başladı. Paranın basıldığı kağıdın değeri, paranın değerinden fazlaydı; haliyle takas ekonomisine geçildi.

Bunlar devam ederken Alman hükümetinde bir rüşvet skandalı patlak verdi. Almanya Şansölyesi Gustav Bauer’in rüşvet karşılığında, Danimarkalı yatırımcı Yahudi asıllı Barmat kardeşlere döviz spekülasyonuyla servet kazanmaları için milyar dolarlar verdiği ortaya çıktı.

Barmat kardeşler başarılı olamadı ve yatırım şirketleri battı. Bir firmanın sonu bir milletin kabusu oldu. 1 sente muhtaç Alman hükümetinin milyar dolarları buhar olup; uçtu gitti. Buhar olan milyarlarca dolar 288 milyar dolar borcun üstüne eklendi. İnsanlar haklı olarak, ülkenin parasıyla neden böyle bir kumar oynandığını sorgulamaya başladılar.

Ekonomik yönden iyice sıkışan ve Ruhr’u tekrar kaybetme korkusu yaşayan Almanya bu kez de ABD finans şirketlerinden borç temin etme yoluna gitti. Bilin bakalım bu finans şirketlerinin sahipleri kimlerdi?


Evet bildiniz yine Yahudiler…

Bu da “1929 Büyük Buhranı”na kadar sürdü. Krizin patlaması üzerine Almanya’ya verdiği borçları geri isteyen ABD finans şirketlerinin Yahudi asıllı sahipleri, adeta idam sehpasına çıkmış Almanya’nın ayakları altındaki sandalyeye son tekmeyi vuran isimler oldu.

Almanya artık büyük bir ekonomik krizin içine düşmüştü. Bu kriz, ardından işçi çıkarmaları getirdi. Bu kez de sermayenin sahibi Yahudi iş adamları sahneye çıktı. Irkdaşlarını kollayan ve işten çıkarılacak işçileri Almanların arasından seçen bu patronlar toplunmda hoşnutsuzluk yarattı. Neticede, Almanlar hevesleri kursaklarında sokaklarda aç sefil yaşarken, Yahudilerin çalışacak işleri, ceplerinde heves ettiklerini alacak paraları vardı.

Naziler bu yozlaşmayı fırsata çevirdi ve yayın organlarında Yahudi iş adamlarının yozlaşmış, ahlaksız insanlar olduğu propagandasını yaymaya başladılar. 1930’lara kadar süren bu propaganda, hiperenflasyon ve Barmat Skandalı Almanya’da Yahudi olmayı iyice zorlaştırdı. 1933 yılına gelindiğinde ise sokaklarda işsiz 6 milyon Alman vardı.

Sonrasını biliyorsunuz zaten… çalışmanın özgürleştirdiği yalanına kanan insanların birer birer tüketim araçlarının ham maddesi haline dönüştürülme hikayesi.

Ekonomi her şeydir. Devrimleri başlatır, olmazı oldurur. Rüyanda görsen hayra yormayacağın şeyleri başına getirir.


Tarih derslerle doludur. Bir krizle getirdiğini, bir başka krizle götürür.

Tarihin bitmeyen hesaplaşması


Taner Erim
1966 yılında İstanbul'da doğan yazar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Hava Kuvvetlerinin çeşitli birimlerinde hekim olarak görev yaptıktan sonra 2010 yılında emekli olmuştur. Halen özel sektörde kulak burun boğaz uzmanı ve bir yüksek öğretim kurumunda öğretim görevlisi olarak çalışmakta olan yazarın ilgi alanları siyasi tarih, sinema ve motosiklettir.