Prof. Ayata: Gençlerde modernlik ve laiklik, dindarlık ve muhafazakarlığın önüne geçti

Prof. Dr. Sencer Ayata: Genç kesimde modernlik ve laiklik, dindarlık ve muhafazakarlığın önüne geçti; muhafazakar alanda İslamcılık gerilerken, milliyetçilik öne çıkıyor.

muhafazakar

ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sencer Ayata, Türkiye’deki gençler arasında “modernlik ve laikliğin, dindarlık ve muhafazakarlığın önüne geçtiğini”, muhafazakar alan içinde de “İslamcılık gerilerken milliyetçiliğin öne çıktığını” söylüyor.

T24‘e konuşan Profesör Ayata, Türkiye’de gençlerden kaynaklanan siyasi değişimi anlamak için “AKP’ye istemeye istemeye oy veren ya da artık vermeyen, vermeyecek olan muhafazakar aile çocuklarının üzerinde durmanın” önemine işaret ediyor.


Harvard ve Oxford üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak bulunan ve Türkiye’nin dünyada da bilinen toplum bilimcilerinden olan ve geçtiğimiz dönemde CHP yönetiminde görev alan Prof. Dr. Sencer Ayata, söyleşimizin dünkü bölümünde “Z kuşağı”nı Türkiye ve dünya için analiz etti, bu kuşağın ortak ve farklı özelliklerini anlattı.

“Din, gençlerin yaşamında orta ve özellikle yaşlı kuşakta görüldüğü ölçüde ağırlıklı yer tutmuyor” diyen Ayata, inançlı olmakla birlikte hayata “seküler gözle” bakanların yükseldiğine de değiniyor.

Prof. Ayata, merkeze eğitimi koymayan siyasi partilerin gençlerden uzaklaştığını vurgularken, gençlerin çoğunluğunun parti siyasetini olumsuz algıladığını belirtiyor.

Ayata, İfade özgürlünün gençler için çok önemli olduğunu dile getirirken, bu özgürlüğün dini, ırkı, toplumsal cinsiyeti, etnik aidiyeti hedef alan nefret diline dönüşmesini onaylamadığına dikkat çekiyor.

“Gençler ‘siyasete ilgisiz’ demek doğru olmaz”

Gençlerin en çok konuşulan özelliklerinden birisi politikaya uzak durmaları. Gerçekten öyle mi yoksa politikadan bekledikleri, hatta politika arayışları mı farklı? Yaşanılan dönem bu kuşağın politik veya apolitik olmasında rol oynuyor mu?

Önce parti üyeliğine bakalım. Toplam üye sayısının yüzde 5’i ile 10’u arasında değişiyor. Çok az. CHP’de gençlik kolları, parti yönetimlerinde gençlik kotası, kadroların gençleştirilmesi gibi uygulamalar var. Ama toplam genç üye sayısı 100 bini zor buluyor. AKP’de sayı yüksek ama üyelik esas itibarıyla üyelik iş bulma, iş görme amaçlı. Zaten üye olanların çok küçük bir bölümü aktif üye.

Bir başka önemli konu sandığa gitme, oy verme. Gerek kamuoyu yoklamaları gerekse sandık çıkışı anketleri gençlerin seçimlere katılımının düşük olduğunu gösteriyor. Nitekim anayasa referandumunda gençlerin sandığa gitme oranının Türkiye ortalamasının 10 puan altında kaldığı söylendi. Şayet gençler gitseydi hayır oyu çıkacaktı, denildi.

Siyasete ilgisizler” demek doğru olmaz. Türkiye’de de genel olarak dünyada da alışılagelmiş siyasi parti politikalarına ilişkin ciddi bir soğukluk, hatta yabancılaşma var. Kendini bir siyasi partiye yakın hissetmeyen gençler çoğalıyor. Gençler çok sayıda toplumsal, kültürel ve siyasi kimlik sahibi oluyor. Parti kimliği bunlar arasında çok da önemli bir yer tutmuyor. Elbet partizan bir gençlik de var ama gençlerin çoğunluğu partizanlığı olumsuz algılıyor. Siyasetçinin genç ya da yaşlı olması bir anlam ifade etmiyor. Mevcut haliyle parti politikalarına, politikacı  profiline güvenleri çok düşük. Arada bir iletişim, ilgi alanı, anlam açıklığı var. Ciddi bir güven eksikliği söz konusu.

Örneğin gençler siyasi tartışmaların sıradanlığından rahatsız. Siyasi parti dilini ve tarzını uzak buluyorlar. Siyasetin günlük yaşama yansımasını da olumlu görmüyorlar. Baskı, korku, kavga. Düşüncelerini ifade etmekten, korkuyorlar. Buna karşılık bazı yeni siyasi katılım biçimleri gençler arasında daha fazla ilgi görüyor. Tüketici boykotu, çevre yürüyüşü, şiddeti protesto… Sosyal medya mesajları… Bir klip, bir şarkı sözü, bir nükte… Siyasi partilerin bu yeni ifade biçimlerini iyi anlaması gerekiyor.

“Genç kesimde modernlik ve laiklik, dindarlık ve muhafazakarlığın önüne geçti”

Gençler arasında nasıl bir ideolojik yelpaze görünüyor? 

Gerek uluslararası gerekse Türkiye’de yapılan araştırmalar siyasi tutumlar itibarıyla bazı ortak eğilimlere işaret ediyor. İfade özgürlüğü gençler için çok önemli. Ama bu özgürlüğün dini, ırkı, toplumsal cinsiyeti, etnik aidiyeti hedef alan nefret diline dönüşmesini onaylamıyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitliğine inananların oranı çok yüksek. Gelişmiş ülkelerde küreselci, gelişmekte olan ülkelerde milliyetçi bakış önde görülüyor. İdeolojik eğilimler, sağ-sol elbet var ama Soğuk Savaş döneminde olduğu kadar güçlü değil. Çevre güvenliği, iklim değişikliği, hayvanları koruma ve eşitlik öne çıkan siyasi konular.

Türkiye’de son yıllarda yapılan araştırmalar genç kesimde modernlik ve laikliğin, dindarlık ve muhafazakarlığın önüne geçtiğini gösteriyor. Bu eğilim eğitim düzeyi ilerledikçe güçleniyor. Muhafazakar alanda İslamcılık gerilerken milliyetçilik öne çıkıyor. Milliyetçilerin önemli bir bölümü kendilerini “Atatürk milliyetçisi” olarak muhafazakar ya da Osmanlı milliyetçiliğinden ayırıyor. Siyasete farklı açıdan bakan Kürt gençler ayrı bir küme oluşturuyor.

İdeolojik alanda meydana gelen değişiklikleri yalnızca sosyal medyaya ya da internete bağlamak doğru olmaz. Tutum ve değerlerdeki değişim eğitim, kentleşme, dünyaya açılma, popüler kültürün yaygınlaşması gibi süreçlerin sonucu. Muhafazakar gençlerin önemli bir kesimi de bu süreçlerden etkileniyor. Bu gençler arasında da bireyselleşme, sekülerleşme, dünyaya açılma eğilimleri oldukça belirgin.

“İnançlı olmakla birlikte yaşama seküler bakanların oranı yükseliyor”

AKP bir süre önce dindar bir nesil yetiştirmek istediğini söylemişti. Yeni kuşağın din ile ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Sizce siyasi iktidarın görmeyi arzuladığı muhafazakar bir kuşak geliyor mu?

Din gençlerin yaşamında orta ve özellikle yaşlı kuşakta görüldüğü ölçüde ağırlıklı yer tutmuyor. Türkiye’de de dinin hayatlarında çok önemli bir rolü olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 30 dolayında. Kendilerinin koyu dindar, sofu, İslamcı olduğunu söyleyen gençlerin oranı yüzde 10-15. İbadetleri yerine getirenler azalıyor. İnançlı olmakla birlikte yaşama seküler gözle bakanların oranı ise yükseliyor.

Gençlerin büyük çoğunluğu insanların istediğine inanma konusunda tam özgür olmaları gerektiği görüşünde. Daha önemlisi, yine çoğunluk bir insanın ahlak sahibi olup olmamasına dini inancına, yani namaza, oruca bakarak karar verilmemesi gerektiğini söylüyor. Bu gençler dil, din, ırk değil insanın karakterinin önemli olduğunu vurguluyor. Diğer yandan dini otoriterlerin söylediklerine peşinen doğrudur demeyenlerin, sorgulayarak yaklaşanların sayısı artıyor. Genel olarak bakıldığında genç kuşağın otoriter, ataerkil ve cemaatçi değerlerden önemli ölçüde uzaklaştığı görülüyor.


“Gençler, demokrasi değerlerini üst kuşaklardan daha fazla benimsiyor”

Bir yanda hoşgörü diğer yanda önyargı. Sonuçta Türkiye’de gençler nereye doğru gidiyor? 

Demokrasi ve hoşgörü konusunda, Türkiye’de gençlerin ağırlıkla bardağın dolu tarafında olduğunu düşünüyorum. Günümüzde okul, medya, internet dünyası vesaire hoşgörü ve demokrasi değerlerini yaygınlaştırmakta önemli rol oynuyor. Bunlar bütüncül ve tutarlı olmayabilir. Ama farklılıklara saygı, yaşam tarzına saygı, insan hakları, kadın-erkek eşitliği gibi değerler sürekli vurgulanıyor. Ve özellikle gençler internet ortamında, sosyal medyada hem farklılıkların daha çok görüldüğü hem de farklılıklara daha fazla değer verildiği bir dünyada yaşıyorlar.

Buralarda dünyada yaşayan tüm insanları, tüm canlıları içine alan bir çoğulculuk anlayışı geliştirilmeye çalışılıyor. Çevre, iklim değişikliği, barış derken küresel düzeyde düşünmeye başlayan gençlerin sayısı artıyor. Nitekim Türkiye’de yapılan araştırmalar gençlerin demokrasi değerlerini üst kuşaklardan daha fazla benimsediğini gösteriyor. Yükselen otoriter popülizme rağmen bu ortamlarda hoşgörü, özgürlük ve demokrasi fikirleri ve değerleri öne çıkıyor.

“AKP eğitimden istediği siyasi sonuçları alamıyor!”

Genç kuşakta yaşanan değişimi anlamak için eğitim üzerinde öncelikle durmak gerektiğini söylediniz. Şöyle bir süreç gözlüyoruz. Siyasi iktidar bir yandan okullaşmayı ve eğitimde dini boyutun ağırlığını artırırken diğer yandan öğrencilerin desteğini kaybediyor. Neden böyle oluyor? 

Eğitim siyasi iktidarı iki farklı yönden sarsıyor. Birincisi, eğitim gençlerin zihniyetini, değerlerini, bakış açılarını değiştiriyor. Artan okullaşma nedeniyle gençlerin eğitim düzeyi sürekli yükseliyor. Türkiye genelinde lise ve yüksekokul mezunu oranı yüzde 42 iken, genç kuşakta (18-25) bu oran yüzde 60 seviyesine çıktı. Gençler arasında eğitimin statüsü çok yüksek. Başlıca saygınlık ölçümleri sıralamasında eğitim paradan, politikadan, dinden de önde gidiyor. Kadınlar eğitime daha da fazla önem veriyor.

İkincisi, eğitimli nüfus arasında bağımsız düşünme, geleneksel değerleri ve otoriteleri sorgulama, yeni fikirlere açık olma eğilimi diğerlerine göre daha fazla. Araştırmalar örneğin kadın-erkek eşitliğini benimseme oranının dördüncü sınıfta, birinci sınıftakinin iki katına çıktığını gösteriyor. Kadın ve erkeğin evde sorumluluğu paylaşması gerektiğini düşünenlerin oranı artıyor. İşte bu değişen düşünceler ve değerler siyasi iktidarın değerleriyle, görüşleriyle, politikaları ile pek de uyuşmuyor.

Üçüncüsü, eğitim ve istihdam sorunlarının ağırlığı da gençlerle siyasi iktidarın arasını açıyor. Bunlar hep dile getirilen sorunlar. Alt yapı ve maddi destek yetersizliği. Eğitimde yeni yüzyılın gerektirdiği vasıfların yeterince verilmiyor olması. Okuyan gençlerin önemli bir bölümünün iş bulamaması. Düşük ücretle vasıfsız işlerde çalışmak zorunda kalmaları… Siyasi iktidar işe alınmanın bu ölçüde torpile bağlı hale gelmesinden sorumlu tutuluyor. Kısacası, kadrolaşma, müfredat değişikliği, eğitim sistemine yapılan tüm müdahalelere rağmen, AKP eğitimden istediği siyasi sonuçları alamıyor. Açıkça görüldüğü gibi öğrenciler ev kızlarına, çalışan gençlere kıyasla AKP’ye çok daha düşük oranda oy veriyor. Bazı araştırmalara göre AKP’nin öğrenci oyları yüzde 30’un altında. Parti ortalamasının 8-10 puan altında.

“Kutuplaşma siyaset kaynaklı”

Toplumdaki güçlü ön yargılar, daha önemlisi siyasette yaşanan kutuplaşma gençlerin birbirleriyle ilişkilerini hangi yönde etkiliyor?  

Lise ve özellikle üniversite ortamları öğrencilerin çok farklı kimselerle ilişki kurmalarını sağlıyor. Kantin, kahve, kafe, AVM gibi mekanlar gençleri birbirine yaklaştırıyor. Buralarda çoğul arkadaş çevreleri var. Çoğulculuk değerleri buralarda oluşuyor. Müzik, spor ve genel olarak popüler kültür gençler arasında ortak konuları ve ilgi alanlarını geliştiriyor. Bu tür ilişkiler önyargıların bir ölçüde kırılmasına yol açıyor. Başkalarına karşı daha hoşgörülü davranmaya başlıyorlar.

Türkiye’de hüküm süren kutuplaşma, baskı ve ötekileştirme atmosferi gençlerin günlük yaşamını doğrudan etkiliyor. Gençler çeşitliliği zenginlik olduğu kadar çatışma nedeni olarak da algılıyor. Ama kutuplaşmanın esas olarak siyaset kaynaklı olduğu ve siyasetin kutuplaşmayı kızıştırdığı kanısı yaygın. Siyaset toplumu bölen ve ayrıştıran bir faaliyet olarak görülüyor.

“Parti referansının şart olduğu bir kayırma düzeni”

Siyaset arkadaşlık ilişkilerini bile bozabiliyor. Siyaset toplumu bölüyor. İnsan ilişkilerine zarar veriyor. Oysa muhafazakar ya da seküler, sağcı ya da solcu, gençlerin büyük bölümü aşırı siyasallaşmış değil. Siyasi konuları herkesle, özellikle partizan gençlerle konuşmaktan kaçınıyorlar. Ancak aynı görüşü paylaşan yakınlarla görüşüyorlar. Aksi halde bir cepheye yerleştirilmekten, damgalanmaktan korkuyorlar. Gayrimilli, vatan haini, ırkçı, faşist ilan edilmekten…

Daha çarpıcı bir örnek ise torpil konusu. Gençler en temel sorun olan işsizliğin yalnızca bir istihdam sorunu değil aynı zamanda bir torpil sorunu olduğunu düşünüyor. Yani kendi adamını yerleştirme ve ilerletme anlayışının devlete, yerel yönetimlere hakim olması. Akrabanın, hemşerinin aracılığının yetmediği “parti referansının” şart olduğu bir kayırma düzeni. Bugünkü düzen yeni ayrıcalıklar yaratan ayrımcı bir düzen. Gençlerin gözünde mevcut siyasi iktidar ve kurduğu düzen partizanlık ve kayırmacılıkla özdeşleşiyor. Partizanlık toplumsal eşitsizliğin önemli bir nedeni olarak görülüyor.

AKP’ye artık oy vermeyecek olan muhafazakar aile çocuklarının durumu

Bir sonraki genel seçimlerin 2023’te yapılması planlanıyor. Seçimler planlandığı tarihte yapıldığı takdirde yaklaşık 7 milyon yeni seçmen oy kullanacak. Sizce bu değişim ne yönde olacak?

Cumhuriyetçi, sol, laik diye tanımladığımız görüşlere sahip ailelerin çocukları anne babalarının çizgisini büyük oranda devam ettiriyor. CHP’ye oy veriyor olmaları şart değil ama dini muhafazakar siyasetten uzak duruyorlar. Diğer yandan muhafazakar ailelerden gelen ve AKP’ye kuvvetle bağlı olan bir genç kütlesi de var. AKP’den kopuş konusunu bu ikisinin dışında üçüncü bir kesime bakarak anlamaya çalışmak lazım. Benim üzerinde durmaya çalıştığım gençler AKP’ye istemeye istemeye oy veren, ya da artık vermeyen, vermeyecek olan muhafazakar aile çocukları. Türkiye’de gençlerden kaynaklanan siyasi değişimi anlamak için bu kesim üzerinde durmalıyız.

Bu gençler aile ve yakın çevrelerinden gelen gelenekçi ve geniş çevrelerinden gelen modern değerler, ilişkiler, zihniyet arasında sıkışıyorlar. Muhafazakar aile çocukları için bir yanda ailenin ve yakın çevrenin kazandırdığı aidiyet ve güvence var. Diğer yandan ailelerini fazla geleneksel buluyorlar. Kendilerinin, ailelerine ve özellikle onların yakın çevrelerine göre daha modern olduklarını düşünüyorlar. Bazı araştırmacılar diyor ki, bu kuşak çok kimlikli. Aynı anda milliyetçi, muhafazakar, dindar, liberal, laik vesaire. Bu çok önemli. Kanımca bu durum özellikle farklı kültürler arasında sıkışan bu muhafazakar aile çocukları için geçerli. Bu konu daha çok araştırılmalı.

Türkiye’deki çalışan, erken evlendirilen milyonlarca genç var. Ama üç gençten en az biri için eğitim süresi 18 yaş sonrasına uzamaya başladı. Evlenme yaşı gecikiyor. Bu nedenle “gençlik” artık farklı hayat olarak görülüyor. Bir bakıma gençlerin çoğu için gençliği yaşama bir özlem haline gelmiş durumda… Özgür, canlı, hareketli, eğlencesi bol bir hayat. Buna karşılık AKP iktidarı gençleri geleneksel değerler, otoriteler ve kurumlar vasıtasıyla denetim altında tutma eğiliminde. İtaat, dava adamlığı, dünyayı fethetme falan bekleniyor. Bir bakıma aşırı ciddi, sıkıcı, yaşlı. Üstelik siyasi iktidarın yasakçı ve baskıcı tutumu gençleri rahatsız ediyor. Gençlerin gençliği yaşama isteği ile siyasi iktidarın kısıtlayıcı yaklaşımı arasında ciddi bir gerilimden söz ediyorum.


Nitekim muhafazakar ailelerin çocukları siyasi baskı kadar mahalle baskısından şikayetçi. Mahalle baskısı deyince komşu, akraba, hemşeri kadar siyasi iktidarın yerel temsilcilerini anlıyorlar. Politikacıların, din adamlarının, mahalle çevrelerinin, hatta ailelerinin görüşlerini peşinen kabullenmek istemiyorlar. Bu baskıcı ortamların dışında özgür ve hoşgörü ortamının hakim olduğu bir çevrede yaşamak isityorlar. Farklı bir Türkiye’de yaşamak istiyorlar. Gençlerin bu istekleri ve beklentileri, onları gelenekçi değerleri, zihniyeti ve siyasi/toplumsal dokuları korumaya öncelik veren AKP iktidarı ile karşı karşıya getiriyor. Siyasi iktidarın başta eğitime müdahale ederek, genç kuşakları kendine bağlama çabaları da sonuç vermiyor. Hatta ters sonuçlar doğuruyor. (T24 tarafından yapılan röportajın tamamı)

KONDA Başkanı Bekir Ağırdır: AKP’nin dindar nesil mühendisliği tutmadı, muhafazakarlık düştü!


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.