Adaptasyon evet, ama nasıl?

Hangi değişen koşullara ne ölçüde adapte olmamız gerekir? Adaptasyon sosyal uyuma mı dönüşmüştür? Toplumdan dışlanmamaya, öteki olmamaya mı karşılık gelir? Yani, çoğunluklar üzerinden mi belirlenir?

adaptasyon

Adaptasyon evet, ama nasıl?

Evrim teorisi, en basit haliyle, bir canlının hayatta kalabilmesi ya da bir başka deyişle türünü devam ettirebilmesi için değişen koşullara veya yeni gelişen durumlara adapte olması gerektiğini söyler. Ekosistemin sürekli değişen koşullarına karşı adaptasyonunuz ne kadar güçlüyse, türünüzü devam ettirme olasılığınız da bir o kadar yüksektir.


Ders kitaplarında bu “Survival of the fittest” diye geçer ve çok sevdiğim şu örnekle açıklanır:

X bölgesinde yaşayan beyaz kanatlı kelebekler vardır. Zaman ilerledikçe x bölgesindeki fabrikalaşma artar ve bunun bir sonucu olarak beyaz kanatlı kelebeklerin türlerinin azaldığı gözlemlenir. Perde arkasındaki olay ise şudur, fabrikalar bacalarından gri dumanlar çıkartır ve sayıları da arttıkça bu dumanlar tüm gökyüzünü kaplamaya başlar. Beyaz kanatlı kelebekler bu dumanlar arasında, avcıları tarafından çok kolay tespit edilir hale gelirler. Bir gün, genlerindeki bir mutasyon sonucu kelebeklerden biri gri kanatlı doğar ve beyaz kanatlılar avlanırken gri olan hayatta kalmayı başarır.

Oldukça basit ve anlaşılır bir sistemdir aslında bu ve aynı şekilde insanları da kapsamaktadır. İlkel insanlara baktığımızda sebebini ve işleyişi anlamak çok kolaydır. Peki günümüzde insanın adaptasyonu ne demektir? Hangi değişen koşullara ne ölçüde adapte olmamız gerekir? Sonuçta fizyolojik olarak hayatta kalmamız artık vahşi doğada kendimizi savunmamıza ya da avlanmamıza bağlı değildir. Bu durumda adaptasyon sosyal uyuma mı dönüşmüştür? Toplumdan dışlanmamaya, öteki olmamaya mı karşılık gelir? Yani, çoğunluklar üzerinden mi belirlenir?

Bir canlının adaptasyonu onun hayatta kalmasıyla ilgilidir, en azından evrim teorisi özünde bunu söyler. İlk insanlara ya da vahşi doğadaki hayvanlara baktığımızda hayatta kalmanın koşulları çok basittir: Başka bir canlı tarafından avlanılmamak, barınmak ve yemek bulmak.


Peki tüm bunların 21. yüzyıl dünyasındaki karşılığı nedir? Hiçbir birey (Ya da çoğunluğu diyeyim), yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayarak hayatını sürdürmeyi istemez, tercih etmez ya da bununla mutlu olmaz. Başka şeyler arar, arzular, hayal eder ve hedefler. Aidiyet duygusu arzular.

Bir aileye, bir arkadaş grubuna, bir ilişkiye, bir işe, bir taraftar grubuna, kitap kulübüne, trekking ekibine ait olmak ister; bir grubun üyesi olmak, orada saygı görmek ister, fikirleri dinlensin önemsensin ister. Bu istek insanın yaşamı boyunca devam eder, şekil değiştirir, yoğunluğu farklılaşır belki ama devam eder. Çünkü her insan içinde yaşadığı dünyada “Biri” olmak ister (Bu biri olmaya yapılan atfın, verilen değerin doğruluğu, yararlılığı çok ayrı bir tartışma konusudur.).

Biri olduğunu hissedilmek için de tüm bunlara ve daha nicelerine ihtiyaç duyar. Kimisi bunun için geniş arkadaş gruplarına ihtiyaç duyar, kimisi kitaplar yazar, kimisi besteler yapıp bunları dünyaya duyurmak ister. Ama, hepsi tek bir ortak paydada buluşur aslında görülmek, duyulmak, fark edilmek, kabul edilmek.

Peki, bir birey bunları sağlayamadığında ne olur? Okulda yer edinemediğinde, fikirlerini kimse dinlemediğinde, sürekli olarak saçmaladığı söylendiğinde kendini farklı hisseder, yani ait olmadığını hisseder. En önemlisi içinde yaşadığı topluma adapte olamadığını hisseder. Bunu hisseden ya da hayatının önemli bir bölümünde böyle hissetmiş o kadar fazla insanla tanıştım ki.

Peki tüm bu insanlar “Hayatta kalabilmek” için yaşadıkları topluma adapte olmalılar mı? Adapte olmadıkları durumda hayatlarını gerçek anlamda ne kadar sürdürebilirler? Çıkmaza girilen nokta bu diye düşünüyorum. Hayır, kimse genel toplum normlarına göre karakterini şekillendirmek zorunda değil. Peki, bunun yarattığı mutsuzlukla, kimlik kargaşasıyla, depresyonla, kaygıyla nasıl baş edecekler? Çünkü mesele sadece kendi gibilerini bulup 3,5,10,50 kişilik arkadaş grupları oluşturmaları değil. Günlük hayatta karşılaşacakları söylemlerden işe alımlarda yaşayacakları ayrımcılıklara kadar koca bir süreç aslında.


Homofobiklerin yönettiği bir dünyada eşcinsel olmak, sıfır bedenlerin hüküm sürdüğü bir krallıkta şişman olmak, patriarkinin elinde kadın olmak yani ayrımcıların karşısında azınlık olmak aslında. Hayatın her alanında, her yerinde ve her şekilde ayrımcılığa uğramak. Kimse adapte olmasın, kendinden vazgeçmesin. Sonuna kadar arkasındayım, her zaman da oldum. Ama, sonuçlarıyla nasıl baş edeceğiz?

Hedonik adaptasyon: İnsan hayatında mutluluğun karşılığı nedir?


Deniz Akdeniz
Başkent Üniversitesi Sosyal Psikoloji'de yüksek lisansımı yapıyorum. Boş buldukça aklımı kurcalayan konularla ilgili yazmaya çalışıyorum. Burası benim için sesli düşündüğüm, düşünürken fikirlerimi tekrar tekrar şekillendirdiğim bir alan.