Macron’a açık mektup

Aşırılığın her ne temelde olursa olsun kabul edilebilir herhangi bir tarafı yoktur. Sizin tabirinizle radikalizmin (ki bu kavram etimolojik anlamda yanlış bir kullanımdır) İslamîsi, Hıristiyanîsi, Batılısı, Doğulusu, olmaz. Terör, terördür ve olan olaylar bu kapsamda değerlendirilmek zorundadır…

macron açık mektup

Macron’a açık mektup

Sayın Macron Cenapları,


Bu yazımın sadece içinde bulunduğumuz zorlu çağda bir öznel görüşten ziyade, insanlık tarihi için bir mihenk taşı olmasını ve medeniyetler ötesi bir insanlık için temel atmasını temenni ederim.

Fransa’daki korkunç saldırı

Evvela, yakın zamanda meydana gelmiş olan ve bir öğretmenin ölümü ile sonuçlanan ekstremist korkunç saldırıyı kınayıp, bütün Fransa’ya başsağlığı dileklerimi arz ederim. Yaşananlar kabul edilemez. Aklı selim sahibi her insan da bu görüşü savunur. Tam da, bu ve benzeri olayların vukû bulmaması adına yapılacaklar ile ilgili olarak size bu mektubu yazmaya karar verdim.

Bir kere ortaya çıkan infial anlaşılabilir ve doğaldır. Ancak gerçekleşen olay, kesinlikle bir dine atfedilemez. Aynı coğrafyadan çıkmış ve temel değerleri birebir aynı olan ehli kitap dinlerine katî surette atfedilemez. Bahsetmek istediğim ve düzeltilmesini temenni ettiğim noktalardan biri budur.

Saldırının değerlendiriliş biçimi ve saldırının ardından yapılan ve artık mutat olan açıklamalar ve bahsedilen muhtemel önlemler, özellikle son 20 yılda söylenegelen metinlerden farksızdır. Geçen zaman bunların, arka planda bambaşka bir ‘medeniyetler savaşı’na hizmet ettiğini ve aslında insanlık adına hiçbir çözüm getirmediğini göstermiştir.

Aşırılığın (extremism) her ne temelde olursa olsun kabul edilebilir herhangi bir tarafı yoktur. Sizin tabirinizle radikalizmin (ki bu kavram etimolojik anlamda yanlış bir kullanımdır) İslamîsi, Hıristiyanîsi, Batılısı, Doğulusu, olmaz. Terör, terördür ve olan olaylar bu kapsamda değerlendirilmek zorundadır. Tam da bu noktada, kullanılan terminolojinin ehemmiyeti devreye girmektedir.

Medyanın yanlı dili ile Yeni Zelanda’daki saldırının basın metni

15 Mart 2019 tarihinde Yeni Zelanda’da meydana gelmiş olan ve 51 insanın hayatına mâl olan korkunç katliamın motiflerinden birisinin, Hıristiyanist aşırılık olduğu aşikârdır. Hâl böyleyken, Fransa’daki saldırının ardından ortaya çıkan gazetecilik metnini esas alarak Yeni Zelanda’daki saldırıyı sözde gazeteci olarak aktarıyorum:

‘Hıristiyanist bir saldırgan, 2 camiye girerek 51 insanı katletti. Bu hıristiyan, katliamdan önce sosyal medyada hıristiyanist bir bildiri de yayımladı.’


Şimdi siz yukarıdaki gibi bir metnin, medyada yer almasını mümkün görmeyi bir yana bırakın, böyle bir şeyi hayal dahi edebiliyor musunuz? Tabii ki hayır. Zira, konu terör olunca medyada Hıristiyanlıkla bağdaştırılması tabu, İslam ile bağdaştırılması ise neredeyse kural.

Mamâfih, size bir tarihsel bakış açısı vermek isterim. İslamizm sözcüğü, ‘Batı’ dünyasında ortaya çıkmış bir kelime olup (ki kelimeyi ilk kullanan Voltaire’dir), ‘Doğu’da da tercüme yoluyla (ve sıklıkla yanlış biçimde) kullanılagelmiştir. İlk ve asıl olması gereken mânâsı, İslam ilahiyatı ve dinidir. Ancak İslamizm kelimesinden türeyen İslamist sözcüğü bugün, insanlığa karşı sorumluluk sahibi olması gereken medyanın ve devlet insanlarının son 50 yıldaki sorumsuz ve sorunlu ifadeleri sebebiyle ne yazık ki Müslüman kelimesi ile eş anlamlı hâle gelmiştir.

Terminolojinin önemini ve kavramların gücünü, sanırım, sizlere anlatmama gerek yok. Tabii ki, mefhumlar üzerinden başkalaştırılma, ötekileştirme, indirgeme ve kutuplaştırma suçu sadece Müslümanlara karşı işlenmiyor. Ancak Batı medyasının metinlerindeki (aslında yanlış bir kavram olan) ‘İslamist’ kelimesinin odak ve yoğunluğu sebebiyle, kavramın etkisinin toplumun çıkarına olmadığını her aklı selim sahibi insan görmektedir.

Şahsen 8 seneyi aşkın bir süredir Almanya’da ikâmet etmekteyim ve buradaki toplumsal gerilimlerin değişimine yakînen tanık olmaktayım. Şirkette bir gün bir müdürün masasının başında, farklı fabrikaların yerel tatil günlerine göre hazırlanmış olan takvime hep beraber bakıyorduk. Dubai’deki fabrikamız için takvime Kurban Bayramı sebebiyle kapalı ibaresi işlenmişti. Alman çalışma arkadaşlarımdan biri o müdüre Kurban Bayramı’nın ne olduğunu sordu. Müdür de son derece sakin bir ses ile ‘Bu, İslamistlerin kutladığı bir bayram.’ dedi. Ben o sahnede Müslüman olan tek kişi idim. Kelimenin Almanca’daki anlamından tam emin olmadığımdan bir şey söylemedim. Sonradan öğrendim ki, müdür ‘İslamist’ kelimesini Müslüman ile muadil olarak kullanıyordu. Bahsi geçen müdürün, yeri gelmişken, çok okumuş ve dünyanın kültürlerine açık bir şahıs olduğunu da ilave edelim.

İnsanlık Suçu

İslamist sözcüğünün, yukarıda geçen örnekte Müslüman ile eş anlamlı olarak kullanılması, medyanın bir ‘başarısı’ iken modern dünyanın kendi tarihine geçen hem bir başarısızlığı hem de bir insanlık suçudur. Yazdığım bu tespit, hukukun üstünlüğünün temel bir değer olduğu Avrupa Birliği’nde yapıldığında, göreceksiniz, bu kavramın bir insanlık suçu olduğu tescillenecektir.

Sonuç itibariyle, kültürel anlamda çok dinli ülkelerde toplumsal bir birlik ve bütünlük hedefleniyor ise, bu kullanılan tasnifsel, indirgeyen, aşağılayan dilin herhangi bir şekilde fayda getirmeyip,  tepetaklak giden düzene hizmet etmeye devam edeceği aşikârdır.

Bu vesileyle, düşünsel anlamda hâlen eşref-i mahlûkâtın bir taşıyıcısı olan Fransa Cumhuriyeti’nin Reis-i Cumhur’u olarak sizden, bu konuda insanlık adına kalıcı bir adım atmanızı en içten dileklerimle temenni ederim.

Saygılarımla


Temsil-i Eşref-i Mahlukat

Erdoğan: Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var!