Pandemi ve Fetret Devri

2014 yılındaki bir makalemi pandemi dönemindeki güncel siyaseti, tarihsel süreçte değerlendirmeniz açısından paylaşmak istedim. Şahsî kanaatim, Türkiye’nin siyasal Fetret Dönemi’nden halen çıkamadığı yönündedir.

fetret devri pandemi

Pandemi ve Fetret Devri

Tarih: 11.02.2014


Malumunuz, 17 Aralık 2013’ten sonra bir “Fetret Devri” muhabbetidir gidiyor. Giden muhabbetin haddi ve hesabı yok zaten.

Hani şu Neo-Osmanlı olarak iddia edilen ancak benim nazariyemde “Ne o Osmanlı?” çağrışımını yapan kendi içinde temelsiz ancak tam da bununla özdeşleşen bir şekilde bir kısım zihinleri hem âbât eden hem de onlara hitap etmeye gayret eden bir saçma-fasarya düşünce yapısı var ya, bugün biraz buna değinmek istiyorum.

Osmanlı Devleti yaklaşık 600 yıl hüküm sürdü. Kendi has adı “Devlet-i Âliye” idi. Peki bu devlet yer ile yeksan mı oldu? Hayır, o devlet veya imparatorluk (bu alınmış yabancı sözcüğün Memalik-i Osmani için kullanılmasından hiç haz etmem) şekil değiştirdi.

1. Dünya Savaşı’nın akabinde topraklarının önemli bölümünü kaybederek, akabinde verilen Kurtuluş Savaşı mücadelesi ile ulus-devlet ilkesi üzerinden Türkiye’ye dönüştü. Birçok kurumu varlığını korudu.

Yani Türkiye Cumhuriyeti, devlet geleneğinin bir devamı olarak teşekkül etti. Sıfırdan kurulmadı. Belli bir temelin üzerine Batı modeli ile inşa edildi. Bu noktadan yola çıkarsak, Osmanlı’nın Türkiye’ye veya Türkiye’nin Osmanlı’ya yeğ tutulmasının, akıl tutulmasından başka bir şeye tekabül etmediğini görmek mümkündür.

Osmanlı olmadan Türkiye’nin varlığı anlaşılamaz. Ancak bu tersinir bir görüş değildir. Zira tarih ve zaman tek ve belirli yönde akar. Dolayısıyla tarihimizi kutuplaştırmaktan ziyade, hangi basamakların kilometre taşı olduğunu insanlara izahtan başka çaremiz yoktur.

Devletlerin geçmişteki yapıları üzerinden taraf tutturma veya tribün kurma stratejisi yapılması ne kadar saçma ise, ecdadın bir kısmı üzerinden tribün kurma stratejisi de o kadar saçmadır.

Herhangi bir cedd, diğer bir cedden üstün tutulamaz. Her önemli tarihi kişi, tarihteki kendi yerini alır. Dolayısıyla, Abdülhamid’i Vahideddin’den, Vahideddin’i Halife Abdülmecid’den, onu bundan üstün tutmanın veya onun tarafını tutmanın herhangi bir anlamı yoktur. Önemli olan gerçekleri, nesnel ölçüler dâhilinde değerlendirip değerlendirmemektir.


Eğer değerlendirme, gerçekleri nesnellikle ölçmekten ziyade salt takım tutma yüzeyselliğine dönüştüyse, orada insanların beyinlerini dondurmayı hedefleyen toplum mühendisliğinden mutlaka şüphelenmek gerekir. Elyevm ülkemizde sürekli uygulanmakta olan da bu faaliyettir.

Gelelim hızlı bir tarihi hesaba ya da duamız odur ki hesap yanlışlığına. Fetret Devri, Osmanlı Devleti’nin kurulmasından yaklaşık 100 yıl sonra tecelli etti. Yani Osmanlı Devleti’nin varlığının altıda biri geçtikten sonra. Ardından 500 yıl daha varlığını korudu. Eğer aynı aritmetik Ak Parti için geçerli olursa bundan sonra yaklaşık 50 yıl daha bu bahsettiğim ‘Ne o Osmanlıcılıkçılık’ varlığını sürdürecek demektir ki bu gerçekten felaket bir senaryodur.

Bu yaklaşımıma karşı, hemen bir parti düşmanlığı içinde olunduğu iddia edilebilir. Ancak bu bir yanılgıdır. Mesele vatandır ve ben bir vatanseverim. Mesele o parti bu parti değildir. Mesele vatanın varlığını, birlik ve beraberliğini korumasıdır.

Eskiden beri iddia ettiğim gibi, ülkemde ideolojiler, sol / sağ görüşler hep lüks yaklaşımlardır. Siyaset bunlar için henüz gerekli zemini tesis edememiş ve son 60 yıldır halkın tabanını zihnen zedelemiştir. Bu noktada, çıkıp da halka “Vicdanınıza sesleniyorum” da denilemez, çünkü siyaset halkın vicdanını kirletmiştir. Bu da en büyük yaralarımızdan biridir ve cerahat akmaya devam etmektedir.

Sizce bizim modern Fetret Devri, sonun başlangıcında mı yoksa başlangıcın sonunda mıdır?

Gelin Kübra Gümüşay’ın ‘Dil ve Olmak’ kitabından çok anlamlı bir alıntı ile yazıyı bitirelim. Bu alıntı aslen Belfast’taki bir duvar kitabesinden:

A nation that keeps one eye on the past is wise. A nation that keeps two eyes on the past is blind. *

“Geçmişe tek gözle bakan millet bilgedir, iki gözle bakan milletse kördür.”


* Sprache und Sein, Kübra Gümüşay, Hanser Berlin Yayınevi, 2. Basım 2020

Sinkaf (S/k) – Cumhurbaşkanı’na büyük terbiyesizlik