Kürt mü, Kürtler mi, Kürt kardeşim mi yoksa Kürt halkı mı veya başka bir şey mi? Bunu gelecekte farklı terimsel kavramlar kovalayabilir… Peki ne olması gerekir?
Türkiye’de Kürt siyasal olgusu
Türkiye’de ve hatta Osmanlı’da bu olgu uzun zaman tartışılmıştır, hala da tartışılıyor. Bir kategorileştirme çabası içerisinde olup tam anlamıyla bir kalıba oturtulamamıştır.
“Kürt sorunu” olarak düşünülen akılsal yansıma tartışmayı uzun zaman başka bir yere taşımıştır. Bu konuyu “sorun” olarak bir yere oturtmak yüz yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tartışılması gereken ayrı bir konu haline gelmiştir.
Ortadoğu coğrafyasında, bağımsız bir Kürdistan kur(ul)ma çabası Osmanlı’da belli kalıplar çerçevesinde kendisini bir süre korumuştur. Özellikle 18. yüzyılın ikinci yarısında başlayan siyasal Kürt kıpırdanmaları doğu bölgesinde yazılı olmayan defakto bir bölge ortaya çıkarmıştır.
Milli birlik ve bütünlüğe karşı kurulduğu ifade edilen Kürt Teali Cemiyeti, yeni kurulan Türkiye’ye karşı ayaklanıldığı düşünülen Şeyh Sait İsyanı, daha sonrasında Ağrı İsyanı ve belki de en çok ifade edilen Dersim olayı…
Tarihimizde Ermeni sorunu, Alevi sorunuyla beraber Kürt sorunu (!) maalesef hala aşılmış bir problem değil.
Şu açık ve net ki; İsrail önderliğinde, İsrail’in refahı, huzuru, güvenliği için Ortadoğu’da “vaat edilmiş topraklar” için bağımsız bir Kürt Devleti, Sevr‘den beri canlılığını koruyor. Bunun için İsrail, başta kendi istihbarat örgütü olan MOSSAD ve ABD’nin gizli istihbarat örgütü CIA ile ortak çalışarak ve Kürt önderlerini kullanarak bu çabayı sürdürmüştür.
Eski Kürt siyasal sürecinde Irak’ın kuzeyinde Molla Mustafa Barzani, sonrasında oğul Mesud Barzani‘nin peşmergesi, Celal Talabani ve Türkiye’ye karşı 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde ortaya çıkan Abdullah Öcalan‘ın başını çektiği PKK…
On yıllardır devam eden silahlı veya silahsız mücadele… Taraflar dinlenildiği her iki taraf da “barış” için verilen mücadeleden bahsediyor. Ancak ortaya çıkan sonuç binlerce kişinin öldüğü bir durum.
1990’lı yıllarda Kürt tarafı için düşüncelerini Meclis’e taşımaları belki de olumlu bir siyasal hareketti. DEHAP, HADEP, DTP gibi partilerle Meclis’te % 3,5 – 4 gibi oy oranlarından bugün HDP ile % 13 – 14 bandında hareket etmeleri Türkiye’de bir siyasal Kürt varlığının kabul niteliği taşımaktadır.
Sol fraksiyonun çok da kabul görmediği muhafazakar Türkiye’de sosyalist / liberal bir partinin üçüncü bir parti özelliği taşıması kayda değer bir ilerleme olarak kabul edilebilir.
Bu konunun sorun(!) olmaktan çıkarılması özlenen bir durum ise 90’lı yıllardaki baskı sürecinden çıkarılıp Kürt olgusunun, demokratik düzlemde siyasetinin devamı için koşulların olgunlaştırılıp sağlıklı zemine oturtulması önemli bir koşul olacaktır.