Kılıçdaroğlu’ndan İzmir depremi tepkisi: Suriyelilere gelince para çok ama bizim insanımız tabutlarda yaşıyor. Suriyeliler için 50 milyar dolar harcayanlar, siyasi tercihlerini yurttaşlarını korumak, yaşatmak için kullanmadı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis Grup Toplantısı’nda konuştu. İzmir depremi üzerinden iktidarı sert sözlerle eleştiren CHP lideri “Yasalar çıkardık ama yasaların kendi içinde tutarlılığı yok. Riskli alanı kim belirleyecek? Bugüne kadar ne kadar riskli alan belirlendi? Belediyenin yıkma yetkisi yok, yetki merkezi hükümetin” dedi.
Sert sözlerini sürdüren Kılıçdaroğlu “Suriyeliler için 50 milyar dolar harcayanlar, siyasi tercihlerini yurttaşlarını korumak, yaşatmak üzerine kullanmadı. Depremle ilgili önergelerimiz Meclis’te reddediliyor. Suriyelilere gelince para çok ama bizim insanımız tabutlarda yaşıyor” diye konuştu.
Bir kez daha deprem vergilerini soran Kılıçdaroğlu “İnsanların o binalar içinde ölümü beklemesi hangi vicdana sığar? Para yok mu var. Rahmetli Bülent Ecevit Özel İletişim Vergisi getirdi. 35 milyar dolar toplandı bu vergiden. Bu parayla siz deprem riskini en aza indirebilirsiniz. Deprem vergisi nerelere harcandı diye sorunca kıyametler kopuyor. Bana değil millete hesabını vereceksin? Nereye harcadın parayı?” ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, bugün Cumhuriyet gazetesinin ‘İktidarı ile muhalefetiyle bilimin sesine kulak tıkayan Türkiye’ başlığıyla bir haber yayınladığını belirterek habere tepki gösterd: “Pes yani. Biz ne zamandan beri bilimin, bilim insanının sesine kulak tıkadık? İktidar tıkıyor, gerek de duymuyor depreme dayanıklı bina yapmaya. ‘Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.’ Kalan sağlara, ‘Ağlama, annen, baban öldü ama sana bir daire vereceğim’ diyor. Anne, baba mı çok değerli, onun aldığı daire mi çok değerli? Bu ayrımı insanın vicdanının yapması lazım. Bu ayrım yapılmıyor.”
Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle:
“Siyaset dünyamızın önemli bir aktörüydü. 3 kez başbakanlık yapmış, bu ülkeye hizmetleri olan bir devlet adamıydı. Kendisine Allah’tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyoruz.
Hala enkaz tümüyle kaldırılmış değil. Bütün umutlarımız, nasıl 65 saat sonra sevgili Elif, 91 saat sonra minik kızımız Ayda kurtarılıyorsa, inşallah şu an enkaz altında olanlar da kurtarılır. Bu vesileyle Jandarma’nın, AFAD’ın, belediyelerimizin, İzmir Büyükşehir Belediyemizin, Kızılay’ın arama kurtarma ekiplerine yürekten teşekkür etmek bizim görevimizdir. Bunlar 24 saat, belli bir disiplin içinde, sessizliği koruyarak ‘Acaba bir ses duyabilir miyiz, canlıyı nasıl kurtarabiliriz?’, aslında onların uğraşı alanı buydu. O nedenle ben, hepsine yürekten teşekkür ediyorum.
“Her enkazın başında 24 saat milletvekillerimiz bekledi”
91 milletvekili arkadaşımız görev yaptı. Grup Başkanvekilimiz Özgür Özel’in koordine ettiği bir çalışma. Her enkazın başında 24 saat milletvekillerimiz bekledi. Çadırların tümü ziyaret edildi, ‘Bizim bir eksiğimiz var mı, sizin eksiğiniz var mı?’ diye soruldu. Çadırlar süratle kuruldu. Ekmek, süt, çorba, yemek, bütün bunların tamamı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, diğer büyükşehir belediyelerimiz ve belediye başkanlıklarımızın desteğiyle hiçbir sorun olmamasına özen gösterildi. Verdiğimiz mücadele, yaptığımız çaba sadece İzmirliler için değil aslında, bir risk en hafif nasıl atlatılabilir, insanların yaşadığı mağduriyet en rahat nasıl giderilebilir, bu çaba içerisindeydik.
“Şu anda İzmir’de hiç kimse aç ve açıkta değil”
Dolayısıyla bir yerde sorun varsa, sorunun giderilmesiyle ilgili her türlü çaba gösterildi. Bir şikayet telefonu bütün İzmir’e duyuruldu. Buraya gelen her şikayetin, her talebin, her beklentinin süratle cevaplandırılmasına imkan verildi. Ayrıca 230 vatandaşımıza, arzu ettikleri sabit yazlıklarda konaklama imkanı sağlandı.
Çadırların tümü ziyaret edildi, kimlik bilgilerinden ayakkabılarına kadar bütün ihtiyaçları tespit edildi, raporlandı. Psikolojik destek isteyenlere de bu çerçevede yardım edildi. Şu anda İzmir’de hiç kimse aç ve açıkta değil. Bunlar CHP’nin belediyeler aracılığıyla yaptığı çalışmalar. Elbette Kızılay’ın, AFAD’ın, Jandarma arama kurtarma ekibinin, İzmir Valiliği’nin çabaları da var. Bu çabalara da ayrıca teşekkür ederiz.
“Değişen bir şey yok”
Onlar bizim insanlarımız, arkasından Fatiha okuyoruz, gözyaşı döküyoruz, üzüldüğümüzü ifade ediyoruz. ‘İnşallah bir daha olmaz’ diye dualar ediyoruz. Ya sonra ne yapıyoruz? Asıl soru bu. Her depremden sonra aynı şeyleri yapıyoruz. Değişen bir şey yok. Siyaset dünyamızda da değişen bir şey yok. Bunun değişmesi lazım. Şunu düşünmek zorundayız: Deprem olduğunda can kaybını nasıl minimize edebiliriz veya hiç can kaybımız olmaz.
Bunu düşünmek zorundayız. Deprem olduğunda mal kaybımızın nasıl olmayacağını düşünmek zorundayız. O da milli gelirde azalmaya yol açıyor. Yaralı sayısını nasıl azaltabiliriz? Bu üç sorunun yanıtını siyaset kurumu bulmak ve yerine getirmek zorundadır. Ne ile; bilim, akıl, liyakat, mantıkla. Yasalar çıkardık ama yasaların kendi içinde iç tutarlılığı yok. Her depremden sonra bir yasa çıkardık. Çünkü depremle ilgili temel yasa, pek çok ihtiyaca cevap vermiyor.
“Yıkıma belediye karar vermiyor, böyle bir yetkisi yok”
Kimsenin hakkını yemeyelim. Kanunda riskli alan tanımı yapılıyor. Riskli alanı kim belirleyecek? Kanun bunu belirlemiş, riskli alan; ‘Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü de alınarak, bakanlığın teklifi üzerine Cumhurbaşkanlığınca kararlaştırılır.’ Bugüne kadar, nerede, ne kadar riskli alan belirlendi? Merak ediyorum. Çocuğunu, annesini, babasını depremde kaybeden depremzede de merak ediyor. 2012’de kanun çıktığında göre, riskli alanları herkes bildiğine göre, hatta evinin bile fay hattı üzerinde olup olmadığını internete girip gören birisi, herhalde Cumhurbaşkanlığının bu kararını beklemiştir. Nerede bu riskli alanlar?
Riskli alan belirlendikten sonra oradaki binaların yıkılması gerekiyor. Yıkımına belediye karar vermiyor, böyle yetkisi yok. Valilik ve ona bağlı kurullar karar alıp, bakanlığa gönderiyorlar. Sonra yıkımına karar verilirse belediyeye, ‘Şurayı yıkacaksın’ diyorlar. Yasaların bu kadar dağınık olması deprem riskiyle mücadelede bürokrasiyi de zorluyor.
Cumhuriyet gazetesine tepki
Bugün bir gazetemiz, şöyle bir başlık atmış “iktidarıyla muhalefetiyle bilime kulak tıkayan Türkiye”… Pes yani. Biz ne zamandan beri bilimin, bilim insanının sesine kulak tıkadık? İktidar tıkıyor, gerek de duymuyor depreme dayanıklı bina yapmaya. ‘Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir.’ Kalan sağlara, ‘Ağlama, annen, baban öldü ama sana bir daire vereceğim’ diyor. Anne, baba mı çok değerli, onun aldığı daire mi çok değerli? Bu ayrımı insanın vicdanının yapması lazım. Bu ayrım yapılmıyor.
İstanbul’daki büyük bir kısmı depreme dayanaksız. Neden önlem alınmıyor. Depremden sonrayı biliyoruz da deprem öncesi neden önlem alınmıyor? 17 yılda 58 deprem araştırma önergesi vermişiz, reddetmişler. Deprem riskini sıfıra indirip insanların hayatını kurtarmak mı istiyorsun yoksa bir havaalanı yapıp, uçak inmeyen havaalanına dünyanın avrolarını, dolarını bundan 20 yıl sonrasını bile garanti edip ödeyecek misin? Bu bir siyasi tercihtir. AK Parti siyasi tercihini böyle kullandı. Hükümet de böyle kullandı; 18 yıldır böyle kullanıyor.
“Nereye gitti bu paralar?”
Özel iletişim vergisi çıktığı tarihten bu yılın eylül ayına kadar toplanan para 35 milyar dolar. 35 milyar dolarla siz, İstanbul’da, İzmir’de yaşanacak bir deprem riskini en aza indirebilirsiniz. Bir kişinin bile burnu kanamayabilir parayı harcarsanız. Adı üstünde deprem vergisi. Soruyorum nerelere harcandı; kıyamet kopuyor. Erdoğan, bu soruyu sorduğumda, ‘Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal’e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok.’ diyor. Bana hesabını vermeyeceksin, millete hesabını vereceksin. Parayı nereye harcadın? Dünyanın en mükemmel raporunu sana 3,5 saat sundular. Nereye gitti bu paralar?
“Suriyelilere gelince para çok. 50 milyar dolar para harcandı. Bizim insanımız ise kendi evinde, tabutlukta depremi bekliyor!”
Suriyelilere gelince para çok. 50 milyar dolar para harcandı. Bizim insanımız ise kendi evinde, tabutlukta depremi bekliyor, deprem olacak biz de öleceğiz. İktidar bunu duymuyor. Şu soruyu sormamız lazım: İnsan hayatı değerli midir? Devleti yönetenlerin bilmesi lazım. İnsan hayatı değerliyse insanı yaşatmak için alınması gereken önlemleri siyasi iktidar alıyor mu almıyor mu? İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyoruz. Siz insan nasıl ölür… Görüyorsunuz, biliyorsunuz, anlıyorsunuz, yaşıyorsunuz ama önlem almıyorsunuz. Çöken bir yanlış anlayıştan söz ediyorum.
“Sosyal devlet değil, beşli çeteye hizmet eden bir devlet var!”
18 yıldır bu ülkeyi yönetenler Anayasa’nın bu maddesinden bile bihaberler. Adımın Kemal olduğu kadar inanırım. Deprem gerçeği var, bilim insanları, mühendisler, sivil toplum, siyasetçiler, vatandaşlar söylüyor, evimiz risk alanı dayanıksız… ‘Evi boşalt.’ Boşaltacak da nereye gidecek, gidecek yeri yok. Depremde binanın yıkılacağını ve öleceğini bildiği halde oradan ayrılamıyor. Çünkü gidecek yeri yok. Sosyal devlet nedir? İşte o vatandaşa, ‘senin hayatın bizim için çok değerlidir, sen bu binayı boşalt, sana şurada yer verdik, sen oraya taşın, biz burayı yıkacağız’, diyecek sosyal devlet. Sosyal devlet değil beşli çeteye hizmet eden bir devlet var.
“Herkesin tehdit ettiği bir devlet olmaz!”
Şunu da her vatandaşın bilmesini isterim: Artık CHP’nin devleti yönetme zamanı gelmiştir. Ayaklar altında olan bir devlet olmaz. Herkesin tehdit ettiği bir devlet olmaz. Herkesin şantaj yaptığı bir devlet olmaz. Onurumuzla ve gururumuzla yaşamak istiyoruz. Kimsenin tehdit etmediği bir devlet anlayışıyla yaşamak istiyoruz. Hangi partiden, inançtan, kimlikten olursa olsun, hangi yaşam tarzını benimserse benimsesin benim vatandaşımdır deyip onun sorunlarına eğilen bir devlet anlayışı istiyoruz.
Toplumu ayrıştıran, toplumu bölen… Bu doğru değil. Depremle mücadelede merkez ile yerel yönetim arasında sağlıklı bir iletişim, iş birliği, koordinasyon sağlanmak zorundadır. Bu olmadığı takdirde iş yürümez. Kentsel dönüşüm konusunda aylarca bekleyen, bizim belediye başkanlarımızın bekleyen yazıları vardı, cevap bile vermediler. Bunlar aşılır, hiç kimse karamsar olmasın.”
“Sosyal devlet anlayışıyla taban tabana zıt!”
TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi‘nin görüşüleceğini anımsatan Kılıçdaroğlu, bu teklifte 25 yaş altı ve 50 yaş üstü vatandaşlara kurulan bir kumpasın bulunduğunu söyledi.
Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in bir araya gelerek bu konuda bir bildiri yayımladığını aktaran Kılıçdaroğlu, “Bu üç işçi sendikası bir araya zor gelirler. Ama üçü ilk kez ortak bir bildiri yayınlamışlar. Bunu çekin, önce bizim görüşümüzü alın diye. Bu kanun teklifinin çekilmesi lazım. Üç konfederasyonun genel başkanlarını davet edersiniz, bunları dinleyin. Getirdiğiniz şey çok tehlikeli, sosyal devlet anlayışıyla taban tabana zıt. İnsanların yasalarla verilen haklarını 25 yaş altı ve 50 yaş üstü insanlardan alıyorsunuz. Uluslararası normlara göre verilen haklarını alıyorsunuz. Bunu da umarım çekerler” diye konuştu.