Bundan yaklaşık bir hafta önce Sağlık Bakanı Koca, Twitter’dan paylaştığı mesajında “Maske, yakın zamanda hayatımızdan çıkmış olacak” ifadelerini kullanmıştı. Gereksiz iyimserlik günün sonunda, insanların size itibar etmemesine sebep olur. Bu tür paylaşımlar sadece kamuoyunun resmi kurumlara olan güvenini sarsar. Artık paylaşılan rakamlara kaç kişi gözü kapalı inanıyor sizce?
Pandemide süreç yönetimi ve kitle iletişim
Coronavirüs ile ilgili sürecin ve iletişimin nasıl yönetildiğine dair bir tespitle başlamak istiyorum. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 13 Kasım tarihinde, içerisinde “Özgürce nefes alacağımız günleri özledik. Maske, yakın zamanda hayatımızdan çıkmış olacak” ifadesinin de yer aldığı bir ‘twit’ paylaştı. Tam da aynı paylaşımda maskenin kurallara uygun takılması için çağrıda bulundu. Şimdi gelin, bu mesajın problemli yönlerini biraz tahlil edelim.
Ucu açık (belirsiz) ümit
Evvela yukarıdaki ‘twit’in girişi, etkinliği henüz %100 kanıtlanmamış olan aşı maddelerinin yoğun haberleri sebebiyle kaleme alınmış. Ancak, halıhazırdaki pandemi sürecinin ülkemizdeki en önemli yürütücülerinden olan bir bakanlığın başındaki kişinin, bu tarz kitle iletişim içeriklerinde çok daha hassas davranması gerektiği kanaatindeyim. Zira, eskiden ‘iki düşün bir konuş’ kuralı geçerli iken, günümüzde bu kaide özellikle asosyal medyada ‘1000 tart 1 paylaş’ tatbikine dönüştürülebilir bence.
Hele hele etkinliği kati surette kanıtlanmamış potansiyel aşılardan bahsedilirken yapılan bu tarz açıklamalar, ilerisi için bambaşka riskleri de beraberinde getiriyor. Mesela, Covid-19 pandemi sürecinin 2-3 yıl daha aşısız devam edeceğini varsayalım. Ne olacak böyle bir durumda?
Yukarıdaki gibi paylaşımlar sadece kamuoyunun resmi kurumlara olan güvenini sarsacak. En son tahlilde, hasta ve vaka sayılarının paylaşımlarında yaşanılan da bundan farklı değildi. İnsanların devlet kurumlarına olan güveni azaldı. Artık paylaşılan rakamlara kaç kişi gözü kapalı inanıyor sizce?
Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar ile tedbirler daha da sıkılaştırıldı. Tedbirler, mevcutta Almanya’daki kısıtlamalarla kıyaslanabilir seviyeye geldi. Hem de günlük vaka sayısı Sağlık Bakanlığı’nın resmi internet sitesindeki verilerine göre Federal Almanya’nın yaklaşık 1/6’sı olmasına rağmen. Bunlar size makul geliyor mu? Yoksa yine hakikati eyyamcılığa kurban mı ediyoruz?
Aşağıdaki tablo Sağlık Bakanlığı’nın resmi verilerinden. Almanya’daki günlük artış yaklaşık 20.000 civarındadır ve Almanya nüfusu Türkiye nüfusuna yakındır.
Tarih | Toplam Hasta Sayısı | Günlük Artış |
19 Kasım | 430.170 | 4542 |
18 Kasım | 425.628 | 4215 |
17 Kasım | 421.413 | 3819 |
16 Kasım | 417.594 | 3316 |
15 Kasım | 414.278 | 3223 |
14 Kasım | 411.055 | 3116 |
13 Kasım | 407.939 | 3045 |
12 Kasım | 404.894 | 2841 |
11 Kasım | 402.053 | 2693 |
10 Kasım | 399.360 | 2529 |
Gereksiz iyimserlik – gereksiz kötümserlik
Yukarıdaki ‘twit’in bence asıl amacı, iyimser bir hava yaratıp yakın zamanda kurtuluş vaat ederek biraz da günü kurtarmaktır. Olması ve yapılması gerekenleri, şapkamızı önümüze koyarak konuşmamız gerekiyor artık. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi kurumları, nesnelliğin pusulasından ayrılmamalıdır. Gereksiz iyimserlik günün sonunda, insanların size itibar etmemesine sebep olur. Bunun yanı sıra, güvensizlik duygusu bahsi geçen kurumların tam olarak da istemedikleri gereksiz kötümser havaya sebep olur ve bu da toplumun duygusal anlamda ifrat ve tefrit arasındaki sarmalda gidip gelmesi anlamına gelir.
Yapılması gerekenler:
İşin uzmanı olmamama rağmen, sade vatandaş olarak sorumluluğumu yerine getirmek amacıyla yapılması gereken elzem şeyleri naçizane sıralamak isterim:
- İnsanlara rakamlar, günbegün ve herhangi bir şekilde hasta-vaka gibi filtrelere girmeden birebir verilmeli ve paylaşılmalıdır.
- Dayanışmacı söylemler kural olmalı, siyasetin böyle istisnai dönemlerde kutuplaşma dilinden kati surette uzaklaşması gerekmektedir.
- Kamusal alanda insanların bilincini geliştirecek, uzmanlar tarafından hazırlanmış, uyarıcı, aydınlatıcı afişler, asılar ve ‘billboard’lar kullanılmalı ve halkın salgınla ilgili hassasiyeti sürekli uyanık tutulmalıdır.
- TV ekranlarına 5 saniyelik çıkarılan ve birçoğu izleyicilerin kendi video çekimlerinden oluşan, çocukların da ön planda olduğu spotların içeriğine ve onayına ortak bir devlet kurumu karar vermelidir. TV kanallarının ve diğer kitle iletişim araçlarının bu konuda münferit hareket etmeleri engellenmelidir.
- Haberleri dolduran potansiyel aşılara umut bağlanmamalı ve mevcut durumun 2-3 sene daha böyle ve belki de daha ağır şartlarda geçebileceği aklın bir köşesinde tutulmalıdır.
- Devletin yetkili organları ve üst düzey yöneticileri, pandemi süreci ile ilgili olarak münferit ifadelerden kaçınmalı ve ortak bir aklın lisanını kullanmalıdır.
- Kitle iletişimde, olması gereken paylaşım sıklıkları belirlenmeli ve aşırı uyarı ile pişmiş aşa su katılmamalıdır.
Süreç / iletişim yönetimi
Son olarak da süreç yönetiminden söz edelim. Ülkemizde her ne kadar ‘İşi ehline vereceksin.’ veyahut ‘Artık liyakate dayalı bir düzen olacak’ tarzı açıklamalar özellikle son yıllarda yoğunlaşmış olsa da, bilhassa son dönemde çok kritik görevlerin pek de öyle ‘o işin ehline’ teslim edilmediği ne yazık ki gün gibi ortadadır.
Yazının başlığını da teşkil eden ‘Süreç Yönetimi’ de çok kapsamlı bir konu olup çok farklı disiplinleri bir ahenk içinde yönetmeyi içerir. İçinde bulunduğumuz ve pek de liyakate dayalı gibi görünmeyen düzenimizde, süreç yönetimi konusunun da pek verimli yürütülebileceği kanaatinde değilim.
Bunu söylerken, özellikle de sağlık sektöründeki münferit çabaları ve özveriyi kesinlikle yadsımak istemem. Gösterilen fedakarlık ve diğerkamlık gerçekten takdire şayandır. Ancak yine de ihtiyacımız olan topyekûn bir idaredir. Ve bu göründüğü gibi kolay bir mesele değildir. Mevzunun; insanlara yapılan hitaplardan onların haletiruhiyelerine, ticaretten ulaşıma, tedarik zincirlerinden giyim-kuşama, işsizlikten yoksulluğa kadar binbir alt başlığı vardır.
Tekrar ediyorum. Münferit çabaları göz ardı etmiyorum. Yine de uzaktan tarafsız gözle bakıldığında, süreç/iletişim yönetiminin tek yürek yek vücuttan gelmediği hissediliyor. İşte bu da, toplumun huzuru için önem arz ediyor.
Son söz: Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Hem de aynı ses.