Mesut Özil geldi, hoş geldi!

Mesut Özil sonunda Fenerbahçeli oldu. Bu şekilde hem birçok sarı-lacivertlinin hem de Mesut’un arzuladıkları hayal, gerçek oldu.

Mesut Özil

Kendi adıma, Mesut’un Türkiye’ye gelmesini memnuniyetle karşıladım. 8 senedir Almanya’da yaşadığımdan ve özellikle de Mesut’un Almanya’da maruz kaldığı duruma tanıklık ettiğimden, bu transferi bambaşka bir nazariye ile değerlendireceğim bu köşe yazısında.

Büyük futbolcu

Mesut Özil, şu an sadece Türkiye’de değil, dünya üzerindeki en yetenekli oyunculardan bir tanesi. Bu kanaate destek arıyorsak, benim gibi (zamanının) tutkulu bir futbol taraftarının ve hobi seviyesinde futbol oynamış birinin bilgi-birikimi güdük kalacaktır. Naçizane, ‘Almanya’nın Sergen’i’ olarak gördüğüm Mesut’u değerlendirmek için bilgi-birikimi tartışılmayacak iki hocanın, José Mourinho ve Arsène Wenger’in Mesut ile ilgili söylediklerine bakmanız yeterlidir. Ama ben onların övgü dolu sözlerini tekrarlamaya gerek duymuyorum köşemde.


Kültürel kodlar

Dün, yani 28.01.2021 tarihinde yapılan transfer ile ilgili basın toplantısında, dikkatimi çeken noktaları sizlerle paylaşmak durumundayım. Aklımdan geçenleri pek de süzgeçten geçirmeden sizlere aktaracağım. Yazıya dökeceklerim, kültürel bir eleştiri olarak görülebilir. Ancak eleştiri sözcüğünün, elemekten geldiğini de bu vesileyle hatırlayalım. Bize zarar veren ve katma değeri olmadığı kat’î olan unsurları süreçlerimizden elemez isek, yolumuza muhtemelen aynı şekilde devam ederiz. 

Burada kastettiğim hem yurtiçi hem de yurtdışındaki sportif ‘başarı’ yoludur. Erkek spor takımlarımıza bilhassa da futbol özelinde bakıldığında iki unsur hemen gözümüze çarpıyor. Birincisi gereksiz asabiyet, ikincisi ise gereksiz ciddiyetsizlik. Şimdi siz diyeceksiniz ki, bir futbolcu transfer olmuş ve herkes mutlu mesut iken, bahsedilen asabiyet ve ciddiyetsizlik de neyin nesi?!

Anlatayım: Kültürümüz özellikle de erkek tayfamız iki konuda ifrat gösteriyor. Bunlar asabiyet ve ciddiyetsizlik. Bunların ikisi de, çok gereksiz noktalarda azamî surette karşımıza çıkıyor. Asabiyet için çok fazla düşünmeye bile gerek yok. Herhangi bir futbol müsabakasını ele alın. Hakem aleyhte karar verdiğinde, karar doğru olsun olmasın, hakemlere saydırılıyor. Bahsettiğim örnekten yola çıkarak, genel itibarıyla ne kadar gereksiz yere asabîlik gösterdiğimiz hakkında düşünmemiz gerekiyor. Tepkiselliğimizin sonuçları bununla da kalmıyor, artık başkaları tarafından çok rahat bir şekilde, kötüye kullanılacak vaziyete geliyor. Emre Belözoğlu’nun da millî takımda olduğu dönemde İzlanda deplasmanında olanları gözlerinizin önüne getirin lütfen. Gerçekten futbolun nesnelliğine mi yoksa kültürel kodlarımıza mı yenildik Haziran 2019’daki maçta? Lütfen artık gerekli mevzulara biraz kafa yoralım!  (https://indigodergisi.com/2019/06/uluslararasi-yetkinlik-ve-izlanda-tecrubesi/ )

Öte yandan, hakeme itiraz olayını halen kesemedik, kesmek için de en ufak bir çabamız yok. Akılla oynanan (ama ayakla icra edilen) oyunda, aklımızı hakeme sinirlenmeye kullanıyoruz. Olacak şey değil!!! Bize nelere malolduğuna kimse kafa yormuyor, acaba hakeme itirazın bize şu ana kadar futbol özelinde kaç kart ve kaç maç kaybına yol açtığını merak etmiş olan var mı acaba?

İkinci konu, gereksiz yere gösterdiğimiz ciddiyetsizlik. Mutlu olduğumuz veya gerginliklerin olmadığı ortamlarda tezahür ediyor bu özelliğimiz. Ama yine tekrar ediyorum. Bilhassa erkek tayfası tarafından. Mesut Özil’in transfer basın toplantısında, kaç sahnede ciddiyetsizlik teşhisi yapabilirsiniz, bir inceleyin lütfen. Belki yıllardan beri alışık olduğumuzdan, belki de kültürel kod olarak içimize işlediğinden, bir şekilde ciddiyetsizliğe karşı çıkmıyoruz. Gazetecilerinden başkanına kadar bir cemiyetin temsil edildiği bir basın toplantısının çok daha nesnel ölçüde, çok daha ciddi ve aydınlatıcı olması gerektiği düşüncesindeyim. Gene de, şunu söylemek durumundayım. Mesut’un verdiği cevapları, bahsettiğim ölçütte ciddiyetsiz olarak görmüyorum ağırlıklı olarak.

Gereksiz asabîlik ve gereksiz ciddiyetsizliğin sporumuzda nelere malolduğunu görmek istiyorsanız, son 10-15 yıldaki takım sporlarında erkek ve kadın sporcuların başarılarını kıyaslamanızı öneririm. Kültürel olarak bizleri topyekûn aşağıya çeken ‘gereksiz asabîlik ve gereksiz ciddiyetsizlik’ kadınlarımızda daha düşük seviyede olması sebebiyle kadın takım sporlarında onca başarıyı yakaladık. Kuşkusuz, bu ifadem çok iddialı. Ancak eminim ki, uzmanlığı dahilinde bir akademisyenin bir çalışma/araştırma yapması durumunda benzer sonuçlara ulaşılacaktır. Belki de, kültürel kodların çok olumlamadığımız ve kadınlara karşı erkekler tarafından genelde baskıcı olan tutum, onların gereksiz asabî ve ciddiyetsiz olmalarını engeller niteliktedir. Tabii, son söylediğim tamamen bir hipotez.


Yetenekten nasıl istifade edilir?

Mesut, her halükarda etrafındaki neredeyse her oyuncudan daha iyi anlıyor toptan. Bu değerlendirmeyi nesnel bir tespit olarak buraya öncelikle koyalım. Uyum anlamında takımda bir zorluk yaşayacağını düşünmüyorum. Ancak Mesut’u zorlayacak noktaların, futbolun dışındaki unsurların olacağından eminim. Gereksiz polemikler, kışkırtıcı manşetler, büyükler arasındaki medyatik atışmalar, ‘gazeteci’lerin gazetecilik dışında her türlü hedefi amaçlayan tahrik dolu ifadeleri ve nesnellik dışında olan her türlü konu Mesut’u zorlayacaktır. Konuyla ilgili hazırlık yapılması gerektiğini ve neredeyse sadece bu konu için uzmanlara danışılması gerektiğini düşünüyorum. (Kastedilen uzmanlık, uluslararası veya kültürlerarası uzmanlıktır.)

Yeri gelmişken belirtmek isterim. Mesut’un gelmesi bir Fenerbahçe meselesi değildir. Bunu böyle görmeliyiz. Artık gereksiz atışmalardan ve enerjimizi birbirimize çatarak harcamaktan vazgeçmenin zamanı gelmiştir. Yapmamız gereken şey, ortak hareket ederek birlikte geleceğe bakmaktır. Ve Mesut, bu anlamda çok önemli bir fırsattır.

Bir Galatasaraylı olarak söylüyorum: Mesut Özil’in gelmesi bir Fenerbahçe konusu değildir. Onun Türkiye Ligi’nde oynayacak olması, bütün takımlar için bir şans olarak görülmelidir. Artık birbirimizi ayrıştıran tavırlardan uzaklaşmalı ve bizi ileriye taşıyan nesnel fikir alışverişlerine odaklanmalıyız. Aksi takdirde Mesut, bütün potansiyeline rağmen medyaya yem, insanların ağızlarına da sakızdan başka bir şey olmaz. Mesut, ne yazık ki Almanya’daki olumsuz olan kültürel kodlar sebebiyle yeterince bedel ödedi. Bir kez ‘yabancı’lık yüzünden hem de ağır şekilde bedel ödemiş birine, tekrar böyle bir bedel ödetmek çok büyük bir haksızlık olur.

Her ne kadar Mesut, köken itibarıyla kültürel anlamda bizlere yakın olsa da, tavırları itibarıyla hiç de öyle ağırlıklı erkek tayfamızın özelliklerini göstermiyor. Sizce bilhassa, asabiyet ve ciddiyetsizlik konularında, erkek tayfamızın yolundan gitse idi, Mesut Özil bugün olduğu yerde olabilir miydi? Lütfen kafa yoralım böyle konularda. Mesut’un hangi takıma geldiğinin bir önemi yok. Kupaları aklî olanlar kaldırır. Naklî olanlar da, onlara ne veriliyorsa onu taşırlar.

Mesut’un hepimizi mutlu mesut günlere taşıması dileğiyle.

Son sözümüz de, futbolumuzun çok kıymetli ancak bir o kadar da kıymeti bilinmeyen değeri, Şenol Güneş’ten gelsin.


Son söz: Futbol, ayak oyunu değil, ayakla oynanan bir oyundur.

Şu ‘yabancı oyuncu’ transferi meselesi