Türkiye’nin yeni bir eylem planına ihtiyacı yok. Başımıza ne geliyorsa eylemlerden geliyor zaten. Asıl eylemsizlik planına ihtiyacı var. Yani bugüne kadar ne yapıyorsa onları bir daha yapmamasına…
Cumhurbaşkanı “İnsan Hakları Eylem Planı” başlığı altında bir dizi uygulama açıkladı. Göz yaşartıcı, insanı onore eden maddeleri ardı ardına sıraladı. Her şey güzel, her şey muhteşem, her şey dört dörtlük. Ancak bence sorunun nerede olduğu bile doğru tespit edilememiş bir eylem planının başarılı olma şansı asla söz konusu olamaz. Zira sorun yasada değil, uygulamada.
Metnin hazırlanışındaki özensizlik ve bilgisizliğe değinmeden geçemeyeceğim. Öncelikle “9 amaç, 50 hedef” ifadesine takıldım. Bu ifade, Türkçenin doğru kullanımı perspektifinde beni çok rahatsız etti. Acaba ben mi yanlış biliyorum diye TDK sözlüğünden tekrar tekrar kontrol ettim. Amaç, 3. maddede tek kelime ile “Hedef” olarak tanımlanmış. Diğer taraftan Hedef ise 2. maddede “Yapılması tasarlanan iş, amaç” olarak açıklanmış. Bu demektir ki ikisi de birbirinin yerine kullanılabilen, aynı anlama gelen sözcükler.
Güzel, süslü cümleler metnin değerini artırmaz. 83 milyonun önünde yapılan açıklamaya biraz özen gösterilmesi gerekir. Amaç ile hedefin aynı şeyi ifade ettiğinden bile habersiz bir metin yazarının elinden çıkma metne kim, nasıl itibar gösterir? Kontrol etmeden okuyana ise söyleyecek bir şey yok.
Özetle, Türkiye’nin yeni bir eylem planına ihtiyacı yok. Başımıza ne geliyorsa eylemlerden geliyor zaten. Asıl eylemsizlik planına ihtiyacı var. Yani bugüne kadar ne yapıyorsa onları bir daha yapmamasına.
Bunlar neler?
1- İnsan onuru, bütün hakların özü olarak hukukun etkin koruması altındadır. Mesela, protesto gösterisini izleyen gazeteciyi gözaltına alırken ters kelepçe takmayarak;
2- Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebepler temelinde hiçbir ayrımcılık söz konusu olmaksızın herkes hukuk önünde eşittir. Mesela, AİHM’nin bile hak ihlali kararı verdiği muhalif Osman Kavala’yı hapiste tutmayarak;
3- Mevzuat, tereddüt doğurmayacak şekilde açık, net, anlaşılır ve öngörülebilir kurallar içerir, kamu otoriteleri bu kuralları hukuk güvenliği ilkesinden ödün vermeden hayata geçirir. Mesela, barışçıl eylem yaparak anayasal hakkını kullanan Boğaziçili öğrencileri yaka paça gözaltına almayarak;
4- Adli ve idari işleyiş; masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkelerini koruyan, gözeten ve güçlendiren bir yaklaşımı merkezine alır. Mesela, henüz yargı süreci devam eden Selahattin Demirtaş’a parti grubu toplantılarında terörist damgası vurmayarak;
5- Hiç kimse, başkalarının kişilik haklarına saygı göstermek suretiyle yaptığı eleştirisi veya düşünce açıklaması nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. Mesela, rektörü protesto ettiği için öğrencileri sabaha karşı evlerinden almayarak;
6- Bağımsız ve tarafsız yargı ile korunan hukuk devleti, hak ve özgürlükler ile adaletin teminatı olarak her alanda tahkim edilir. Mesela, iktidarın hoşuna gitmeyen kararları alan hakimleri başka yerlere tayin etmeyerek çok kolaylıkla başarılabilir.
Ekonomin dibe vurduktan, üç kuruşa muhtaç olduktan sonra çıkmışsın ortalığa, Magna Carta’da yazanları yeni bulmuşsun gibi caka satıyorsun. Ba’de harabi’l-Basra (Basra harap olduktan sonra) kim inanır sana?