Aile yapısını bozacak olan şey eşitsizlik, yoksulluk, açlık ve sefalettir. Erkeğin sınıfsal temelli konumlandırılışıdır. İstanbul Sözleşmesi önemli ve değerli bir evrensel ortaklık olmasına karşın, kadınların gerçek kurtuluşu; kadınları her türlü olumsuzluğa ve davranışa uğrayamayacakları konuma gelmelerini sağlamanın düzenini kurmaktır…
İstanbul Sözleşmesi, birilerinin dediği gibi kadınların kurtuluş sözleşmesi falan değildi. Ama birilerinin dediği gibi de aile yapımızı bozacak toplumsal bir yapı inşası sözleşmesi hiç değildi…
İstanbul Sözleşmesi uluslararası evrensel bir belgedir. Elbette önemli ve değerlidir. Kazanım oluşturacak ve gelişim sağlayacak bir uygulama belgesidir.
Ancak Türkiye kadınlarını tek başına ağır ezilmişlikten, ağır sömürüden, aşağılamadan kurtaracak bir sözleşme değildir. Çünkü sözleşmeler kurtarmaz. Kurtaracak olan eşitliktir.
Eşitliğin sınıfsal boyutu, ekonomik boyutudur.
Kadını kurtaracak olan pratikte birilerinin kadına ayrı bir rol biçiyor olma konumunda ve tasarrufunda olmamasıdır. İnançları, gelenekleri referans göstererek biçildiği söylenen rollerin reddedilerek, “kadının eşit insan olarak anne” olmasının kabulüdür. Bu reddedişin pratiği kadının okuması, iş hayatında yer alması, kendi hayatını idame ve ikame edecek imkan ve fırsatları elde etmesinin sağlayacak sistem ve düzendir.
İktidara gelince, iktidar düşünsel ve ideolojik yapısı gereği o günün koşulları gereği inanmadan ve içsel olarak kabul etmediği halde kendi imzaladığı İstanbul Sözleşmesini aslına dönerek yine kendisi bozdu veya reddetti. Peki niçin? Çünkü 10 yıl önce öyle gerekiyordu. Şimdi böyle gerekiyor da ondan…
İktidar için, iktidar olmak ve iktidarda kalmak önemli. Hem anımsayınız, kadın erkek eşitliği konusunda yıllar önce bir erkek olarak ne demişti sayın Erdoğan; “Kadın bizim eşitimiz değil, değerlimizdir”… Değerliliğin erilin tasarrufuna verildiği bir dünya görüşü ve kültürünün bundan iyi ifade edilmesi mümkün değildir.
Özetle, İstanbul Sözleşmesi 10 yıldır kadınları ne kurtardı ne de refaha kavuşturdu….
Öte yandan söz konusu sözleşme ne aile yapımızı bozdu ne de kaldırıldığı için bundan böyle çok daha sağlıklı ve mutlu bir aile yapımız olacak..
Kadınlar bu sözleşme sürecinde de yani, son 10 yıldır giderek artan taciz, tecavüz, şiddet, mobbing, öldürme ve dışlanma uygulamalarına maruz kaldılar…
Sözleşme onlara hiç yardım etmedi… Hayatların değiştirmedi…
Bunu yazarken sözleşmenin kaldırılmış olmasını kabullenme veya onaylama anlamında söylemiyoruz… Sadece bu tür şekilci ve kağıt üzerinde kalan işlerin çözüm üretemediğini söylüyoruz. Yasalarımız da var sözde adaleti sağlamak adına… Peki nerede adalet? Örneğin bu ülkede zengin ile fakir, devlet veya hükumet karşısında aynı muameleyi görüyor mu?
Aile yapımızın bozulması ve İstanbul Sözleşmesi meselesine gelince, tamamen yalandır. Aile yapısını bozacak olan şey eşitsizlik, yoksulluk, açlık ve sefalettir. Erkeğin sınıfsal temelli konumlandırılışıdır.
Dememiz o ki, İstanbul Sözleşmesi önemli ve değerli bir evrensel ortaklık olmasına karşın kadınların gerçek kurtuluşu, onlara karşı yapılacak her türlü olumsuz uygulama ve davranışa karşı olumsuzluğu yapanlar üzerinden sözde koruma kalkanı oluşturmak değil, kadınları her türlü olumsuzluğa ve davranışa uğrayamayacakları konuma gelmelerini sağlamanın düzenini kurmaktır…