Kadın-erkek eşitliği dünya genelinde yükselen değer olarak şahlanmaktayken, Türkiye uygar dünyanın gözünde büyük bir saygınlık kaybı yaşıyor!
Türkiye’de kadının şiddete maruz kalmadığı bir gün bile kalmadı ne yazık ki. Her gün yüreğimizi titreten dayak ya da cinayet haberleri yüzünden içimizin karardığını hissediyoruz.
Medya ve sosyal medyada yayınlanan raporlar, caydırıcı açıklamalar, hukuki işlemler ve daha yapılan birçok şeye karşın önlenememesi bir yana, gittikçe artıyor kadına şiddet vakaları. Hele ki aile içi şiddet, hepsinden daha çok acı veriyor. İki insanın beraberce dizdiği sevgi tuğlalarıyla kurulan bir evin, dayak ve sövgü ile yıkılıp gitmesi ne kadar üzücü.
Yanılmıyorsam, kadının erdem ve yeteneklerini gündeme getiren ilk yapıt 15. yüzyılın başında yazılmıştı. ‘Kadınlar Kenti Kitabı’ ile Christine de Pisan, erkeklerin kadınlara yönelik olumsuz düşünce ve tutumuna karşı sesini yükseltmiş ve feminizm akımının temelini atmıştı. Feminizmin ne kadar etkili olabildiği sürekli tartışılıyor olsa da, 600 yıldır bitip tükenmeden mücadele eden kadınlar elde ettikleri kazanımları nesilden nesile aktararak yaşamın birçok boyutunu değiştirmeyi başardılar aslında.
Her ülkede eşit derecede yaygın olmasa da bugün toplumların yaşam biçiminde köklü değişiklikler görmekteyiz. Ama hepsinden önemlisi, ruhlarının en etkili parçalarından biri olan ikna yetenekleri sayesinde eşitlik olgusunu, hiç silinmeyecek şekilde, erkeklerin akıllarına yazdıkları bir gerçek.
Öte yandan, kadın-erkek eşitliği dünya genelinde yükselen değer olarak şahlanmaktayken, Türkiye’de yaşanmakta olan akıl durduran aile içi şiddet olayları bıçak gibi saplanıyor kalbime. Çünkü, Türkler her zaman, yaşadıkları her yerde, kurdukları her ülkede kadınları baş tacı yaparlardı.
Atatürk devrimlerinin temel niteliklerinden biri eşitliktir
Oğuz Han’ın annesi Ay Kağan’a duydukları saygıdan mı, yoksa Göktürkler’in atasının dişi bir kurt olmasından mı bilemiyorum ama Türkler’in kadına verdiği değer dünyaya örnek olacak noktadaydı. Dolayısıyla, 20. yüzyılın başında dünyada esen eşitlik rüzgarına ayak uydurmak Türkler için hiç zor olmadı. Sözgelimi, İslam dünyasında kadınlara oy hakkı veren ilk ülke Azerbaycan’dır. Dahası, Atatürk devrimlerinin temel niteliklerinden biri eşitliktir.
Durum böyleyken Türkiye’de aile içi şiddet gibi katlanılamaz bir olgunun bu kadar yaygınlaşmasını kabullenmek benim için olanaksızın ötesindedir. Doğrusu, erkeklerin ne yapmak istediklerini anlayamıyorum.
Bir erkek, cananı karısına vurarak kendisini küçülttüğünün farkında değilse, çocuğunun annesine vurarak çocuğunun sevgisini yitirdiğinin de farkında değilse, ben söyleyecek bir söz bulamıyorum.
Bence aile içi şiddeti önlemek için yasal yaptırımların güçlendirilmesi yeterli olmaz. İlköğretimden itibaren öğretim programının içeriği kadın-erkek eşitliğini benimseten bir şekle sokulmalıdır. Sözgelimi, erkek öğrencilere kadına yaklaşım hakkında özel bir ders konulması çok yararlı olabilir.
Buna ek olarak, dini söylemler kadın-erkek eşitliği ve şiddetin yanlışlığına değinen ayet ve hadislerle zenginleştirilse toplum üzerinde çok etkili olur bence. Zira, Türk halkı günah işlemekten çekinir. Ayrıca, anneler ve babalar erkek çocuklarına kadına saygı ve sevgi duymayı öğreterek bu konuyu bir aile terbiyesinin parçası yapmalılar. Özetlemek gerekirse, kadın erkek eşitliği, kadına saygı ve hoşgörü, çok küçük yaşlardan itibaren yaşamın her noktasında erkek çocukların beynine işlenirse gelecek çok daha çağdaş olabilir.
Türkiye uygar dünyanın gözünde büyük bir saygınlık kaybı yaşıyor!
Konukseverliğiyle dünyaya örnek olan Türk halkı, aile içi şiddet nedeniyle uygar dünyanın gözünde büyük bir saygınlık kaybı yaşamakta. Bence, şiddet olaylarının her geçen gün artış göstermesi önlemlerin yeterli olmadığı anlamına geliyor. Dolayısıyla, yetkili kurum ve kuruluşlar bir an önce önleyici çözümler üretmeye odaklanmalıdır.
Bu durumda kadınlara da büyük bir iş düşüyor elbette. Kadınlar, yaşadıkları aile içi şiddete karşı dayanışmayı sürdürmeli ve yılmadan daha yüksek sesle bağırmalılar. Uygar Türkiye’nin aile içi şiddeti kabullenmeyeceğine eminim. Kadın hakları adına çalışan tüm kuruluşlara saygılarımı sunar, çalışmalarında başarılar dilerim.