Ayasofya ve Tac Mahal

Küreselleştiği iddia edilen, ancak en baştan beri küre olduğu su götürmez bir gerçek olan dünyanın, garip bir başka hallerine tanık oluyoruz. Başlık manidar. İkisi de evrensel nitelikte kendini ispat etmiş, insanlığın mirası olarak adını tarihe yazdırmış eserler. Biri Türkiye’nin, diğeri de Hindistan’ın mimari anlamda tartışmasız alamet-i farikasıdır. Ayasofya ve Tac Mahal…

Ayasofya Tac Mahal

Ayasofya ve Tac Mahal

Bu ‘evren’sel nitelikteki mabetlerin ortak özelliği nedir? Ya da onları bu köşe yazısı başlığında buluşturan sebep? İkisinin de cami olması mı? Hayır. İkisinin de çağdaş tarihimizin kutuplaşmalarına alet olmaları. Hem de dinsel-siyasal çekişmeler yüzünden. Gelin önce şu mabetlerin yapılışlarına ve zamane önemlerine bakalım.


Ayasofya

Asıl adı ‘Büyük Kilise’ olan eser, Doğu Roma İmparatoru Justinianos tarafından 532 ila 537 yılları arasında o zaman için rekor sayılabilecek süratte inşa edildi. Yüzyıllarca dünyanın en büyük kilisesi olarak ayakta kaldı. Pek kimse fark etmese de, Osmanlı mimarisine örnek teşkil etti. Mimar Sinan’ın birçok eserininin temeline ilham kaynağı oldu.

ayasofya

Koca Sinan dahi, Büyük Kilise’nin inşasından 1000 yıldan uzun süre sonra Edirne Selimiye’de 38 metrelik kubbe genişliği ile 33 metrelik Ayasofya eşiğini geçebildi.

Ancak sekizgen taban üzerine inşa ederek gerçekleştirebildi bunu. (Ayasofya dörtgen taban üzerine kubbe düzenine sahiptir.) Hıristiyan dünyası için bir nevi Mekke’ydi mabet. Tarihsel süreç gereği, Devlet-i aliyye için de yüksek öneme sahipti yapı.

2. Mehmet, İstanbul’u fethetmesinin ardından hem kendini Rum Kayseri (Roma İmparatoru) hem de Ayasofya’yı cami ilan etti. Tüm bu hakikati, kendi zamansal bağlamında görmemiz bu anlamda önemlidir.

Çok ileri bir görüş ile 1934 yılında müze haline getirilen ancak belirli bir kısmında aslında 2020 yılına kadar da namaz kılınmaya devam edilen (!) eser, 2020 yılında Danıştay kararı ile yeniden cami statüsü kazandı. Yapılan tartışmaları ve hedeflenenleri herhalde burada yeniden kaleme almama gerek yok.

Tac Mahal

Tac Mahal’in inşası, Ayasofya’dan tam 1100 yıl sonra başlar ve yapımı 20 yıl sürer. Babürlerin hükümdarı Şah Cihan tarafından gözdesi Banû Begüm için yaptırılır. Eser, Ayasofya gibi Unesco Dünya Mirası unvanına sahiptir.

Tac Mahal, Hindistan
Tac Mahal, Hindistan

Ancak eser, son yıllarda Hindistan’daki bazı tartışmaların çıkış noktası haline gelmiş vaziyette. Purushottam Nagesh Oak adındaki bir yazarın “The Taj Mahal is a temple building” (Tac Mahal bir tapınak binasıdır) başlıklı kitabı, konuyla ilgili çok rüzgar estirmişe benziyor. Hindu milliyetçilerinin, müslüman hükmünün sürdüğü 700 yılla ilgili olarak olumsuz bir algıları mevcut.


Bu bağlamda, İslam hükmü sırasında var olan herşeyi kötü görmek gibi bir eğilim de seziliyor milliyetçi kesimde. Anlaşıldığı kadarıyla, 2017 yılında Tac Mahal’in olduğu bölgede, milliyetçi parti Bharatiya Janata Party (BJP)’nin seçimi kazanması ile birlikte o bölgede Uttar Pradesh yönetiminin resmi yayınlarından Tac Mahal’in çıkarılmaya başlandığı gözlenmiş.

Sadece bununla da kalınmamış. Sangeet Som adındaki Uttar Pradesh hareketinden bir politikacı, Şah Cihan’ı gaddar bir hükümdar olmakla suçlamış. Ve benzeri insanların tarihte yer bulmasının çok talihsiz olduğunu söylemiş. Bütün bunlar, bana ülkemdeki tarihle didişme hallerini anımsattı aslında. Tabii bana bu noktada şu soruyu yöneltebilirsiniz: “Şu ana kadar tarihle akli olmadan cebelleşerek topluma faydalı bir sonuca varmış olan birini gördün mü?” Elcevap: Elbette hayır.

Son olarak çok detaya girmeden yukarıda bahsedilen kitaptaki bir iddia ile devam etmek isterim. Kitabın odak noktası, Tac Mahal’in belirtilen tarihte inşa edilmediği ve aslında daha eski bir Hindu tapınağı olduğu yönündedir. Ancak iddiayı kanıtlamak için sunulan veriler kafi gelmemektedir.

Mabetler üzerinden siyaset

Görüldüğü üzere, son birkaç senede Hindistan’da Tac Mahal üzerinden bir tartışma çıkarılmış vaziyette. Hindu milliyetçiliği ile gerilimlerin nerelere varacağını göreceğiz elbet. Ayrıca İslam hükmü zamanından kalan sokak isimlerinin değiştirilmesi gibi bir faaliyet de sürdürülüyormuş.

Taşın, tuğlanın, harcın dini imanı olmaz. Ancak büyük mabetlerin banilerinin (yapan, yaptıran) tarihte kendilerini nasıl konumlandırdıklarını gördük, görmeye de devam ediyoruz. Ne Ayasofya’nın camiye ne de Tac Mahal’in bir gün belki de yeniden Hindu tapınağına çevrilmesi, bahsi geçen dinleri yüceltir. Hatta ve hatta, kadim dinlerin içeriklerine vakıf olanlar, yapılan girişimlerin ve bu yönde verilen demeçlerin aslında öz değerlerle çatıştığını açık ve seçik bir şekilde görürler.

Umalım ki, tüm dünyayı kasıp kavuran popülizm fırtınası güç kaybeder ve Hindistan özelinde de aklı selim galebe çalar. Ve yine umalım ki, politika kendini tarihle cebelleşmekten uzaklaştırır ve geleceği insanlık için inşa etmeye odaklanır.

Son söz: Binayla imana gelinmez.


Kaynaklar:

Ayasofya kararı ve düşündürdükleri