Türkiye’de yaşayan Jno Didrickson, Tlingit kültürü ile büyüyen bir Alaska Yerlisi. Kendisiyle yaptığımız bu röportaj kafanızdaki ‘Kızılderili’ imajını değiştirebilir.
Tlingit kültürü: Kızılderilileri ne kadar tanıyoruz?
“Kızılderili” belki de en basmakalıp kullanılan kelimelerden biri. Bu kelimeyi kovboy filmleri ya da Red Kit’in maceralarında gördüğümüz görsellerle anlamlandırıyoruz. Peki, hiç gerçek bir Amerikan Yerlisi ile tanıştınız mı?
Röportaj: Jno Didrickson
Bay Didrickson, siz nerelisiniz? Nereden geliyorsunuz?
J.D.: Hem annem hem babam, Pasifik Okyanusu’nun Kuzeybatı kıyısında, Kanada ile Pasifik Okyanusu arasında yer alan Güneydoğu Alaska olarak bilinen bölgeden. Anne tarafım Juneau, baba tarafım ise Sitka şehrinden. Hem annem hem de babam gibi ben de Tlingit kabilesindenim. Anlatılan sözlü hikayelere göre milat öncesinden beri orada yaşıyoruz.
Soyadınız Avrupalı sanki? Nereden geliyor soyadınız?
J.D.: Büyük büyük ninem Christian Deidriksen isimli bir Norveçli ile evlenmiş. Batı medeniyetleri babasoylu olduğu için o dedemin soyadı aile ismi olarak alınmış. Diğer yandan bazı Amerikan Yerlilerine soyadı yerine iki isim verilmiştir; John George gibi mesela.
Yani siz ırk olarak bizim “Kızılderili” dediğimiz gruptansınız. Yani Amerikan Yerlisi?
J.D.: Ben bir Tlingit’im, Alaska Yerlisi. Irk olarak insanım. Tlingit dilinde Tlingit “insan” demektir zaten. Alaska’da birçok kabile, dil ve kültür var. Siz Avrupa’da yaşayan bir insanı “Avrupalı” diye kategorize ederseniz, onu gücendirebilirsiniz. Avrupa yerine kendi ülkesinin adıyla anılmayı tercih edecektir. Bu bir kimlik meselesi ama kalıplaştırılmadan dolayı yavaş yavaş ortadan kayboluyor. Herkesi aynı keseye koyarsanız, özgünlüğü ve bireysel kültürleri yok saymış olursunuz. Ben bir Tlingit’im yani insanım.
Biz yerlileri genelde Western filmlerinden ya da Red Kit’ten tanıyoruz. Belki bu yüzden yerliler yanlış anlaşılıyor ve tanınıyorlar. Öncelikle bize biraz Amerikan Yerlilerini anlatır mısınız?
J.D.: Sizi hayal kırıklığına uğratmak istemem ama, biz sizin sandığınız gibi çadırlarda yaşayıp, totem etrafında dönerek dans etmiyoruz. Ne yazık ki dünya geneli için geçerli bir yanlış bilgi bu. Amerikan yerlileri olarak bir büyük, birleşik ulus değiliz. Bugün Alaska’da kabileler karışık yaşıyor ama ben Tlingit kültürü ile büyüdüm.
Bilgiye çok kolay ulaşılan bir dönemde yaşamamıza rağmen öğrendiğimizde bildiklerimizin eksikliğine, hatta yanlışlığına şaşırmamıza yol açacak bilgiler de var. Alaska hakkında hemen herkesin hafızasında görsel imajlar olmasına rağmen, ılıman yağmur ormanının bunlar arasında yer almaması gibi.
Diğer Amerikan kabilelerinden bahseder misiniz biraz da?
J.D.: Birbirlerinden hem kültürel hem de genetik olarak farklı birçok Amerikan kabilesi var. Kristof Kolomb gelmeden önce Kuzey Amerika’da 15.000’den fazla kabile ve hepsinin farklı anadili varmış. Tlingit Kabilesi’nin en yakın komşusu Haida Kabilesi’dir ama bu iki kabilenin dili aynı dil ailesine bile ait değildir.
Tüm bu kabileler Totem oyarlar mı mesela?
J.D.: Kabileler birbirlerinden çok farklıdır. Dediğim gibi totemleri gene Hollywood filmlerinden tanıyoruz ama orda da hangi kabilenin totem yaptığından bahsedilmiyor. Sadece Amerika’nın Kuzeybatı Pasifik kıyısında yaşayan kabileler totem yaparlar. Benim kabilem de bunlardan biri.
Biraz da Tlingit kültüründen bahseder misiniz?
J.D.: Tlingit kabilesinde “moiety” dediğimiz iki grup vardır. Kartal ve Kuzgun. Ana klan da diyebileceğimiz bu grupların altında ise bazı mitolojik yaratıkların isimleriyle adlandırılan klanlar ve onların altında da haneler yani büyük aileler vardır. Ben Kuzgun –Koho somonu klanı, balina hanesinden bir Tlingit yerlisiyim.
Kültürü belirleyen ekolojidir. İnsanlar yaşadıkları bölgelere göre farklı gıdalarla beslenirler. Güneydoğu Alaska’nın çok geniş bir bölümü ılıman yağmur ormanıyla kaplıdır ve dolayısıyla odun ve yiyecek boldur. Ormanlarımızdaki ağaçlar ve iklim bizim nasıl yaşayacağımızı belirler. Mesela uzun kış akşamlarında toplanıp birbirimize hikayeler anlatırdık ve bu hikayelerin yansıması olarak kullandığımız eşyalara orda bahsedilen hayvanların desenlerini oyardık.
Küreselleşmenin hızını göz önüne alırsak, Tlingit ya da diğer Alaska kültürlerini geleceğe taşıyabilecek kadar insan var mı yeryüzünde?
J.D.: Alaska Amerikan Yerlileri’nin en çok bulunduğu bölge ve buradaki yerliler rezervasyonlarda yaşamıyorlar. Benim gibi kaç kişi vardır bilmiyorum ama Tlingit kültürü yaşatılmaya devam ediyor.
Diller konuşulmaya devam ediyor mu?
J.D.: Diller yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. UNESCO’ya göre Tlingit dili kritik olarak tehlikede çünkü 200 kişiden daha az kişi bu dili tam konuşabiliyor.
Neden bu kadar az?
J.D.: Politik ya da tarihsel birçok sebep var. Memleketim Juneau’da şu an genel olarak İngilizce konuşuluyor çünkü Tlingit dilinin konuşulması yasal olarak yasaklanmıştı. Büyükannem misyoner okullarına alınarak dili ve kültürü unutturmaya çalışılan nesilden. O zamanki yerli kabilelerin çocukları medenileştirme bahanesiyle zorla ailelerinden alınmış ve o okullarda anadillerini konuştukları zaman cezalandırılmışlar. Yerli olmanın utanılacak bir şey olduğuna inandırılmaya çalışılmışlar.
Karşı protestolar yapıldı mı? Bugün durum ne?
J.D.: 1960’daki Medeni Haklar Hareketi’nden önce de hak arama çalışmaları vardı Alaska’da. Rosa Parks’ın otobüste beyazlara ayrılan bölüme oturmasından 11 yıl önce 1944’te, Alaska’nın Nome şehrinde Alberta Schenck Adams, Dream Sineması’nda beyazlara ayrılan bölümdeki koltuğa oturmuştu. Alberta’nın bu protestosu Amerika’da ilk ayrımcılık karşıtı kanunların çıkarılmasına yol açtı.
Benim gibi bir Tlingit yerlisi olan Elizabeth Peratrovich de Alaska Yerlileri’nin savunuculuğunu yapmıştı. Onun 1945’te yaptığı konuşma 1945 Yasası’nın geçmesini sağlamıştır. Ki o zamanlar Alaska eyalet bile değildi. Bunlardan sonra yavaş yavaş anadillerimiz okullarda öğretilmeye başlandı ama 1975 doğumlu olmama rağmen ben okulumda anadilimi öğrenme şansına sahip olamadım.
Şimdi Tlingit dilini konuşabiliyor musunuz?
J.D.: Akıcı bir şekilde konuşamıyorum hala. İngilizce konuşarak büyüdüm, sonradan kurslara giderek Tlingit dilini öğrendim. Ama bu kurslar oldukça pahalı. Politikacılar kaybolmaya yüz tutmuş bu dilleri kurtarmak istediklerini söylüyor ama kurslar bir sürü para istiyor. Anlaşılamaz. Bizim kültürümüz yazılı değil, sözlü bir kültür. Dilimiz unutılursa kültürümüz de yok olur.
Sizi Türkiye’ye getiren neydi?
J.D.: Eşim Özgür ile Alaska’da tanıştım, 2001’de evlenip Türkiye’de yaşamaya başladık. 2010-2017 yılları arasında ise Juneau, Alaska’daydık, şimdi yeniden Türkiye’deyiz. Eşimin memleketi Burhaniye ve Selçuk’ta yaşıyoruz.
20 yıl önce neler yaptınız Türkiye’de?
J.D.: Özgür bir biyolog. Yüksek lisans tezi kuş göçü üzerineydi. Beraber Kuş Araştırmaları Derrneği’nde kuşlarla ilgili çeşitli çalışmalar yaptık. 2001’de ODTÜ arazisindeki bir pilot çalışmayla Türkiye’de Ulusal Halkalama Programı’nın kurulmasını sağlayan çalışmalarımızı başlatmıştık. Kuşların ayaklarına halka takarak göçlerini araştırdık. Öncü bir çalışmaydı ama ne yazık ki insan kaynaklı olanlar başta olmak üzere pek çok zorlukla karşılaştık ve Alaska’ya taşınmaya karar verdik.
2017’den beri ne işle uğraşıyorsunuz?
J.D.: Kendi kültürüme ait sanatla uğraşıyorum. Ayrıca hikaye anlatıcısı olarak kültürüme dair mitolojik ve geleneksel hikayeleri aktarıyorum. Sınırlı sayıda da olsa Türkiye’de de hikaye anlattığım oldu ve buna devam etmek istiyorum. Şimdilerde daha çok elişleriyle meşgulum; oyma ve biçimlendirme.
Hangi materyalleri kullanıyorsunuz, nasıl çalışıyorsunuz?
J.D.: Burada genelde ahşap ve gümüş kullanıyorum. Alaska’da genellikle sarı sedir, kızıl sedir ve kızılağaç kullanıyordum, burada ne bulursam; genelde ladin ağacı buluyorum. Bu kültürel sanat türü “form-line design” ya da “Pacific Northwest Coast Native Art” olarak biliniyor ve hangi malzeme kullanılırsa kullanılsın aynı katı kuralları uygulamanız gerekiyor.
Biraz açıklar mısınız?
J.D.: Bir kere Tlingit dilinde “sanat” diye bir kelime yok. Sizin sanat dediğniz bizim için günlük hayat anlamına geliyor. Güneydoğu Alaska’da çok yağmur yağar ve doğal olarak da bitki ve hayvan çoktur. Yiyecek bulmak için çok çaba ve vakit harcamaya gerek kalmayınca insanlar günlük hayatlarında kendilerine ait olan malzemeleri süslemeye bol zaman harcayabilmişler.
Bu eşyaların üzerine çizdiğiniz şeylere ne isim veriyorsunuz o zaman?
J.D.: Eşyaya göre değişiyor. Kanodan kaşığa, kullandığımız her şeyi eşyanın sahibini ya da bir hikayeyi anlatacak şekilde oyar, dekore ederiz. Tlingit kültüründe kimi tasarımlar mülkiyet anlamına gelir. Bizde sanat Batı kültürlerindeki gibi değildir, kullandığımız eşyaları süsleriz sanat olarak. Bu o eşyaya bir aidiyet vermek gibidir. Bu kanonun sahibi kimdir, şu evde kimler yaşar vs. Her motifin bir anlamı vardır. Bu yüzden de dil çok önemlidir.
Gördüğüm kadarıyla kano kürekleriniz de çok renkli ve desenli. Gerçekten kürek olarak kullanıyor musunuz bunları?
J.D.: Pasifik Okyanusu kıyısında yaşayan Tlingitler için temel ulaşım araçları kano ve küreklerdir. İki tip kürek vardır; kullanımda güç ve hız sağlaması ve sahiplik göstergesi olması için oyma desenlerle süslenen işlevsel kürekler ve törenlerde kullanılan yalnızca bir yüzü desenlerle süslü kürekler. Çoğunlukla danslarda kullanılan törensel kürekler herkesin göreceği şekilde yukarı kaldırılır ve dansçılar ile davulcular için ritimde koordinasyon sağlayacak şekilde hafifçe sallanır. Bu danslardan birini Youtube‘ta seyredebilirsiniz.
Peki totemlerin anlamı nedir?
J.D.: Evet, totemler de kültürümüzün bir parçası ama gene sizin bildiğiniz gibi değil. Totem deyince insanların aklına hemen büyük spiritüel ağaç gövdeleri geliyor. Aslında totemler tanrı ya da tapınma ile alakalı şeyler değiller. Totemler, tarihsel olayların ve kültürel öykülerin anlatılması; ölenlerin küllerinin saklanması, sözünü tutmayanların utandırılması gibi amaçlarla yapılır. Bizim dilimizde totem “kuteeya” demektir ve “iskarpela ile oyulmuş” anlamına gelir. Böylesine teknik bir anlamı olması bile tapınmayla ilgili olmadığını gösteriyor. Totem konusu özellikle Hollywood filmleri nedeniyle ortaya çıkan ve yayılan yanlış bilgilere en çarpıcı örneklerden birisi.
Uğraştığınız Tlingit sanatı hakkında biraz daha bilgi verir misiniz? Desen, eşya ve aletler hakkında mesela.
J.D.: Çalıştığım figürden bağımsız olarak, ben öncelikle bir hikaye düşünürüm; mitolojik, tarihsel ya da kişisel. Yakın tarihten de bir anlatı olabilir. Genelde takı ve ya kutu yapıyorum ve üzerlerine Tılngit sembollerini oyuyorum. Geleneksel olmayan malzemenin üzerine geleneksel desenler çalışıyorum yani.
Alet olarak da sadece değişik uçlu bıçaklar kullanıyorum. Bu işte elektrikli alet kullanılmaz. Bıçak ile ağacı hisseder ve onu zorlamadan çalışırsınız.
Bildiğim kadarıyla yaptığınız kutulara kesip birleştirmek yerine, bükerek form veriyorsunuz. Bu bir Tlingit metodu mu?
J.D: Evet, kutuyu köşelerinden bükerek yapıyorum. Tabii önce kendi kurduğum düzeneğin içinde, buharda pişirmemem gerek ağacı. Bunun videosunu da eşim Youtube‘a koymuştu.
Sadece Tlingit sembolleri mi çalışıyorsunuz?
J.D: Evet, bu biraz da beni memlekette hissettiriyor. Okyanustan, alaska ormanlarından ve doğasından çok uzaktayım. Bu figürleri oyarken kendimi Alaska’da hissediyorum. Yaptığım herşey Tlingit.
En çok hangi figürü kullanıyorsunuz?
J.D: Kabilemin sembolü olan kuzgun figürü benim için çok önemlidir. Kuzgun açgözlü ve bencildir. Şeytandır diyemem ama kesinlikle iyi karakterli bir yaratık değildir. Bence insanoğlunun bir çeşit yansımasıdır.
Peki oyduğunuz diğer figürlerin anlamları nedir?
J.D: Bakmanın, algılamanın ve bunları açıklamanın çeşitli yolları vardır. Bunlar hangi kabileye ve aileye ait olduğunuza ve hangi hikayeyi anlattığınıza göre değişir.
Bu sanattaki figürleri piktogramlar gibi görebiliriz. Piktogramlar size bir şeyleri çağrıştıran, ya da bir hikayeyi hatırlatan sembollerdir. Mısır Hiyeroglifleri gibi mesela. Mesela bir totem ağacındaki Kuzgun figürü farklı insanlara farklı anlamlar ifade edebilir. Ortak nokta Kuzgun figürüdür ama nasıl oyulduğu, çevresinde başka hangi figürler olduğu da çok önemlidir. Bağlama göre okumanız gerekir.
Bir örnek verir misiniz?
J.D: Yakınlarda halam öldü ve ben onun için bir kutu yaptım. Kutuyu oyarken tek düşündüğüm halam, halamın yaşamı ve ailesiydi. Halam kunduz klanından. Eğer siz bu bilgileri bilmezseniz, orada sadece bir kunduz görürsünüz, halamın kızından ya da ablasından herhangi bir iz göremezsiniz.
Sanatın orijinal anlamı da bu olsa gerek ama bugün sanat temel olarak optik bir kavram.
J.D: Bu yüzden sanat anlamına gelen bir kelime yok Tlingit dilinde. Sanat bizim için duvara asılacak bir obje değil.
Bu zanaatı nasıl öğrendiniz?
J.D: Sokakta öğrendim. Genelde bakarak, hiç soru sormadan öğrenirim. Büyürken her zaman etrafımda bu işi yapan insanlar vardı. Onları gözlemleyerek öğrendim. Bu sanat her zaman vardı ve hiç yok olmadı.
Ne zamandan beri uğraşıyorsunuz?
J.D: 9 yaşımdan beri ama ancak eşimle Alaska’da yaşadığım dönem para kazanmak için yapmaya başladım. Bizi ekonomik olarak ayakta tuttu bu. O yıllarda Alaska ekonomisi oldukça kötüydü. Bu sanat bizi kurtardı diyebilirim.
Türkiye’de sizden başka Amerikan Yerlisi yoktur sanırım. Türkler nasıl reaksiyon gösteriyorlar sizinle tanıştıklarında?
J.D: Akrabayız biz diyorlar ama bu doğru değil. Belki de bir diyalog kurmak için kullanılan bir yol bu, bilemiyorum. Ben kendimi Kızılderili olarak tanımlamazken onlar beni kuzen ilan ediyorlar. Bazıları bana dokunmak istiyor. Kimse bana hangi yerli kabilesinden olduğumu sormuyor. Onlar için her Kızılderili aynı.
İnsanların Kızılderilileri sevdiklerini ve ilgilendiklerini görüyorum ama , bence insan ilgilendiği şey hakkında araştırıp öğrenmeli. O zaman pek çok farklı Kızılderili kabilesi olduğunu görebilirler.
Tüm kültürler birbirinden farklıdır. Eğer birini sadece “Türk” olarak tanımlar, Egeli ya da Karadenizli olduğundan bahsetmezseniz, bu bölgelerin birbirinden farklı özelliklerini ve güzelliklerinini kaçırırsınız.
Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz peki?
J.D: Enteresan bir yer. Türkiye’yi özellikle tarihi zenginliğinden dolayı seviyorum; Medeniyetin doğduğu yer. Tamamen farklı bir kültür, sıcak ve misafirperver.
Peki son bir soru: Yaptığınız eserlere nasıl ulaşabiliriz?
Art ve Craft online dükkandan ve Instagram ve Facebook hesaplarımdan ulaşabilirsiniz.
Jno Didrickson kimdir?
Jno Didrickson 1975 yılında Alaska’nın başkenti Juneau’da doğdu. Kendisi, kültürünün anaerkil yapısı nedeniyle annesi gibi Luk’naxadi (Kuzgun – Koho somonu) klanından bir Tlingit yerlisidir. Babası da yine Tlingit kabilesine ait Deisheetan (Kuzgun – Kunduz) klanındandır. Jno’nun yerli sanatına ilgisi çok erken yaşlarda başlamış, halasının ve diğer oyma ustalarının çalışmalarını izleyerek kendi kendini geliştirmiştir.
Eski desenleri çalışarak özgün çalışmalarında geleneksele bağlı kalma çabası içindedir. Ağaç dışında el oyması takılar da yapmaktadır. Didrickson, Türk eşi dolayısıyla Türkiye’de yaşamaktadır. Didrickson kendi kültürünü doğru tanıtmak amacıyla 2008-2010 yılları arasında ABD Büyükelçiliği ve ABD Başkonsolosluğu desteğiyle Türkiye’de farklı şehirlerde sergiler açmıştır.