Aşının ahlakı

Aşının ahlakı. Başlık manidar. Malumunuz Covid-19 konusu artık devletler için stratejik bir konuma ulaştı. Yani, dış politikada fesat karıştırmak için her türlü zemini hazırladı bu virüs.

Aşının ahlakı

Ekonomik anlamda bakıldığında ‘küresel’ ilaç şirketleri de bu küresalgının* (pandemi) üstüne atladılar tabii ki. Vahşi kapitalizmin böyle bir fırsatı kaçırmayacağı besbelliydi. Nitekim, iktisadi zemin de ortaya konmuş oldu. Milyar dolarlık şirketler, kapitalizmin ak’baba’ları devletlerle anlaşmalar imzaladılar bile.

Buraya kadar her şey olağan görünüyor. Ancak kaziye-i anha (günümüzde sıklıkla ‘kazın ayağı’ diye söylenir) öyle değil. Ekonomik hadisenin ikincil ve aynı zamanda çok fesat bir yanı var. Alman bir bakanın yakın zamanda verdiği bir demece göre, en gelişmiş 10 ülke toplam üretilen aşının %70’inin üzerinde hak sahibi. Avrupa Birliği, yakın zamanda yaptığı sözleşmeler yoluyla toplam nüfusunun katbekatını sipariş etti. O seviyede bir ihtiyacı olmamasına rağmen. Peki bütün bunlar ne anlama geliyor?


Aklı selim ile düşünen insanlar, birazdan yazacaklarıma kafa yorsunlar lütfen. İnsan hayatını kurtarması için geliştirilmiş olan bir aşının tedariğinden bahsediyoruz. Peki örneğin Avrupa Birliği ihtiyacının çok çok üstünde aşıyı bloke edince, ihtiyacı olan ülkeler tedarik edemez duruma düşmüyorlar mı? İhtiyaç fazlası garanti sözleşmeler, diğer coğrafyalarda hayatını kaybedecek olan insan sayısını da dolaylı olarak tayin etmiyor mu? Aynı mantıkla, para yoluyla insan hayatlarının yitmesine yol açmıyor mu?

Sizce insanlığı kurtarması gereken bir deva, meta haline geldiği için ahlakî bir fesat yaşatmıyor mu beşeriyete? Biliyorum, çok sual sordum. Cevaplarınızı da duyar gibiyim. Ben bu yazımda, cevapları size vermek istemiyorum. İstisnaî bir insanlık tablosu, böyle istisnaî bir yazı gerektirir kanımca. O yüzden de, yukarıdaki soruların karşılıklarını vicdanlarınıza bırakarak dünya düzenini sorgulamanızı umut ediyorum. Kapitalizm, bir kez daha insanlığın geleceğine hiçbir kalıcı ve tümel bir çözüm getiremeyeceğini kanıtlıyor pandemi (küresalgın) vesilesiyle.


Yeri gelmişken bir hususu daha ilave etmek isterim. Avrupa’da son senelerde ARGE çalışmaları tam gaz ilerleyen ‘otonom otomobil’ konusu ile ilgili olarak yıllardan beri çok ciddi seviyede etik çalışmaları yapılıyor. Yani, teknoloji gelmeden evvel tüm hazırlıklar (etik konusu da dahil) yapılıyor. Etik uzmanlarının görüşleri dinleniyor, basın yayın organlarında beyanlarına yer veriliyor. Kitle iletişim araçlarını Almanya’da takip etmeme rağmen aşı ile ilgili olarak herhangi bir etik açıklaması duymamış olmam da beni gerçekten çok şaşırtıyor.

İnsan haddini biraz aşsa şu yorumu yapacak neredeyse: Kapitalizm (Batı diye okuyun) kendi kar maksimizasyonu söz konusu olunca etik devreye alınıyor, tüm insanlığın çıkarı söz konusu olduğunda ise etik devreden çıkıyor. İnsanın kafası karışıyor. Bana kalırsa, etikçilerin gece-gündüz demeden konu hakkında ortalığı ayağa kaldırmaları gerekiyor. Umalım ki, meta ve büyüme temelli dünya düzeni, yerini bir gün insanî bir nizama bırakır.

Son söz: Zihinsel virüsün aşısı yoktur.


* Küresalgın, pandemi için Türkçe önerdiğim sözcüktür.

DSÖ’den zengin ülkelere çağrı: Çocuk ve gençleri aşılamayı bırakıp, aşıları yoksul ülkelere bağışlayın