Anayasa profesörü Kemal Gözler: Son bir yıldır Türkiye’de bazı konularda fiilî bir yasaklama rejimine geçildi, bazı insan fiilleri genelgelerle yasaklanıyor. İnsanların sokağa çıkması, sağlık personelinin istifa etmesi, alkollü içeceklerin satılması veya polislerin fotoğraflarının çekilmesi ancak kanunla yasaklanabilir. Artık “Türkiye Cumhuriyeti bir ‘kanun devleti’ veya ‘kararname devleti’dir” bile diyemiyoruz. Maalesef geriye diyecek tek şey kalıyor: Hoş geldin “genelge devleti”!
Anayasa profesörü Kemal Gözler, sokağa çıkma yasakları, sağlık personelinin istifası, alkollü içeceklerin satışının yasaklanması ve emniyetin görüntü genelgesine ilişkin olarak kendisine sıkça soru geldiğini belirterek, “İnsanların sokağa çıkması, sağlık personelinin istifa etmesi, alkollü içeceklerin satılması veya polislerin fotoğraflarının çekilmesi ancak kanunla yasaklanabilir” değerlendirmesini yaptı. Gözler, “Son bir yıldır Türkiye’de bazı konularda fiilî bir yasaklama rejimine geçildi, bazı insan fiilleri genelgelerle yasaklanıyor” düşüncesini dile getirdi.
anayasa.gen.tr’de kaleme aldığı yazıda Gözler, “Bu yasak ve tedbirler, hukuka aykırıdır. Çünkü, Anayasamızın 13’üncü maddesine göre, bir temel hak ve hürriyet, ancak kanunla sınırlanabilir. İnsanların sokağa çıkması, sağlık personelinin istifa etmesi, alkollü içeceklerin satılması veya keza kamusal alanlarda görevini ifa eden polislerin fotoğraflarının çekilmesi ancak kanunla yasaklanabilir. Bunlar, yönetmelikle veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle de yasaklanamaz. Kanunla getirilmemiş bir yasağın içeriğini tartışmaya dahi gerek yoktur. Böyle bir yasak, sırf biçiminden dolayı, yani kanun şeklinde yapılmamasından ötürü Anayasaya aykırıdır.” yorumunu yaptı.
Prof. Dr. Kemal Gözler şu ifadeleri kullandı:
“Sağlık personeline getirilen istifa yasağı, polislerin fotoğrafının çekilmesinin yasağı gibi pek çok yasak, bir kanunla, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle veya bir yönetmelikle değil, bir “genelge” ile konuldu. Türkiye’nin oldukça eski bir hukuk deneyimi vardır. Sadece Cumhuriyet döneminde değil; Tanzimat sonrası Osmanlı döneminde de devlet işlemleri hep belirli hukukî şekillerde yapılmıştır. Fiilî uygulamalardan uzak durulmaya çalışılmış, içerik olarak çok tartışmalı eylem ve işlemler dahi bir fermana, bir irade-i seniyye, bir heyet-i vükela kararına, bir kanuna, bir nizamnameye dayandırılmıştır.
“Türkiye’de bazı konularda fiilî bir yasaklama rejimine geçilmiştir”
Son bir yıldır ise Türkiye’de bazı konularda fiilî bir yasaklama rejimine geçilmiştir. Bazı insan fiilleri genelgelerle yasaklanıyor. Üstelik bu genelgeler de Resmî Gazetede yayınlanmıyor. Yasakların arkasında bir kanun yoktur. Bu yasakların arkasında bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya bir Cumhurbaşkanı kararı da yoktur. Hatta bu yasakların arkasında bir yönetmelik de yoktur.
“Hoş geldin “genelge devleti”!”
Ne yapacaksanız, neyi yasaklayacaksanız, hiç olmazsa bunu, Anayasanın öngördüğü hukukî şekilleri kullanarak yapınız. Bir insan fiilini yasaklamanın yolu “genelge” değildir. Anayasamızın 13’üncü maddesine göre, bir insan fiili ancak “kanun” ile yasaklanabilir.
Bir zamanlar, Türk hukukunu eleştirmek için “Türkiye Cumhuriyeti bir ‘hukuk devleti’ değil, bir ‘kanun devleti’dir” deniyordu. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra ilân edilen olağanüstü hâl rejiminde, kanunların yerini kanun hükmünde kararnameler alınca “Türkiye Cumhuriyeti artık ‘KHK devleti’ oldu” denilerek eleştiriler yapıldı. O günleri de arar olduk. Artık “Türkiye Cumhuriyeti bir ‘kanun devleti’ veya ‘kararname devleti’dir” bile diyemiyoruz. Maalesef geriye diyecek tek şey kalıyor: Hoş geldin “genelge devleti”!