Pandeminin sarstığı “gerçeklik” kavramı

Tarihteki bir olayı o zamanın şartlarına göre değerlendirmezsek yanlışa düşeriz. Şartların olağandışı olduğu ve gerçekliğin dahi görece hale geldiği yaşadığımız pandemi dönemi acaba bundan 100 yıl sonra nasıl değerlendirilecek?

gerçeklik

Gerçek, etrafımızda algıladığımız veya algılamadığımız (soyut gerçeklik), var olan her şeydir diyerek basit bir tanımın üzerinden yola çıktığımızda bu kavramı irdelerken değinmemiz gereken “doğruluk” “hakikat” gibi kavramlara değinmediğimizde dahi yaşadığımız dönemin gerçek kargaşasını felsefi düzlemde değil hayatın günlük akışında yaşıyoruz.

Modern insanın kıymetlisi “bilim” hastalığın hızının gerisinde kalıp yeterli çözümü sunamayınca mı bu hale geldi durum, yoksa bilim insanlarının gördüğü gerçek ile güç sahiplerinin göstermeyi uygun gördüğü gerçek arasındaki çatışma mı karıştırdı ortalığı?


Bir doktor maske kullanmanın zararı hakkında argümanlar sunarken diğer bir doktor çift kat maskenin elzem olduğunu argümanlarıyla savunuyor. Fakat tüm bu ateşli tartışmalarda başrol olan virüs hakkında yeterli bilgiye, doğruya sahip olmadığımızdan bireydeki gerçeklik git gide taraftargir bir hal alıyor.

Güç, ekonomi, özgürlük kavramları da durur mu onlar da bu zamanlarda sarsıyor dengemize temel olan gerçekliği.

Aydınlanma çağının beşiği bir ülkede insanlar özgürlük kısıtlaması uygulamalar gerekçesiyle sokağa dökülüyor, bunu evde kalmanın, kurallara uymanın “cahil” olmadığımızdan hatta “aydın” duruşumuz gereği olduğunu düşünerek kaldığımız evlerimizde haber alıyoruz.


Öte yandan alkol ve sigara kullanımının virüsten koruduğuna inanan insanların olduğu -mis sokak müdavimlerine selam ederim- bir toplumda alkol satışını kısıtlayarak virüsle savaşan bir hükümet distopik bir evrendeki komedi skeci gibi geliyorsa tarihe not düşelim ki bu da gerçek…

Geçtiğimiz yıl hastalandığında kemikleri kırılırcasına acı yaşadığını “hasta olsan anlardın bu başka bir acıya benzemedi bu ağrı bambaşka” şeklinde ifade etmiş arkadaşımın yanında başka bir arkadaşım “bence hastalık gerçek değil” minvalinde bir cümle kurduğunda ve hastalığı yaşamış kişi cevap vermediğinde kendi algımla ilgili sıkıntı mı var yoksa gerçeklik algısı bozulup hastalanmaya başlayan ben miyim diye akıl sağlığımı gözden geçiriyorum.

Beynimizin işleyişi hakkında hala keşifteyiz şüphesiz, algılarımız da bazen yanıltıcı olabiliyor ancak uçlarda farklı gerçekliklerin yaşandığı bu dönem ilginç sosyolojik, psikolojik çıkarımlara gebe görünüyor.


Bir de pek çoğumuzun “sağlıklı olmak” duası “sağlıklı günlere geri dönmek” özlemi ortakken hayatta kalmak konusunda sağlıktan öte ekonomisi öne çıkmış ve yaşadığı zorluğun ağırlığında intihara sürüklenmiş başka bir gerçeklik içinde olanlar var ki bu yazı boyunca düşündüklerimizi süpürüp varoluş sancısına sürüklenebiliriz.

Mutluluğu arayanlar için eylem planı


Sabiha Topallar
'Sen neye hazırsan o'da senin için hazırdır' düsturunu benimsedi 'bu yaştan sonra olur mu' 'hem çalışıp hem sanat olur mu' 'yorulursun nasıl yapacaksın' gibi bahanelere, dayatmalara güldü geçti. Sanatı, en çok Tiyatro'yu ve Edebiyat'ı sevdi öte yandan sevdiği her konuda hayatı deneyimlemeye and içti... Oyuncu, öğretmen, eğitmen, konuşmacı, yazar, yaratıcı drama lideri, aşçı, seyyah oldu zaman zaman tutkularından birine kapılıp gidiyor, hayat yolculuğunda biriktirdiklerini sadece arkadaşlarıyla paylaşmanın bencillik olduğunu düşünüp sözcüklerden yüreğinize yol yapmak istiyor... En önemli yolculuğun kendine yapılan yolculuk olduğunun farkında ham'dı pişiyor bir gün yanıp o yere varma özlemiyle yüzleşmeler yaşıyor sizi sevgiyle selamlıyor...