Yurt dışına gitmek üzerine deneyimler

Son dönemde yurt dışına gitmek, yurt dışında yaşamak oldukça güncel bir konu haline geldi. Bu yazımla 6.5 yıl Barselona’da, 6 ay ABD’de yaşayıp, öğrencilik ve çalışma hayatında tecrübe kazanıp, aynı zamanda dünyanın farklı bölgelerini bolca gezme olanağı yakalayan biri olarak, birikimlerimi anlatmak istedim.

Yurt dışına gitmek

Yurt dışına gitmek üzerine deneyimler

7 yıllık yurt dışı yaşamından sonra edindiğim tecrübeleri paylaşmak amacıyla bu yazıyı yazmaya karar verdim. Gençlerin kulağına bir kurtuluş cümlesi gibi gelse de yurt dışında yaşamın da kendine göre zorlukları mevcut. Elbette sunduğu avantajları da…


Döndükten sonra da yurt dışında yaşamı, yurt dışı gezisi tecrübesiyle karıştıranlara da sıkça rastladım. Oysa ki bu apayrı bir deneyim. Gezmek güzel ancak, yurt dışı yaşamı ile kıyaslanabilecek bir tecrübe değil. Oraya ait bir yaşam kültürüne katılmak, yaşam tarzını benimsemek, mevcut sağlık sistemi ve bürokrasiyle uğraşmak ile bir ülkeyi ziyaret edip fikir edinmek arasında dağlar kadar fark var.

Bir de yurt dışında farklı kültürlerde yaşadıktan sonra ülkeye geri dönme kısmı var ki bu da apayrı bir deneyim. İşte tüm bunlara yer vermek istiyorum bu yazımda.

Amacım gençlere olasılıklar hakkında fikir vermek ve paylaşım yapmak. Bilgi paylaştıkça çoğalır, tecrübe paylaştıkça anlam kazanır.

Neden yurt dışı? Hazır mısınız?

“Neden yurt dışı?” diye sorduğum zaman, iyi bir eğitim, eşit fırsatlar, özgür bir ortam, stabil bir hayat en başta gelecek cevaplar arasında olacaktır. Yeni bir başlangıç her zaman heyecan verir. Öncesinde o ülkeye gidip birkaç ay yaşama olanağı yakalayabilirseniz ve orada yaşayan yabancılarla sohbet edebilirseniz harika olur.

Peki ya gideceğiniz ülkenin kültürüne, diline ve iklimine hazır mısınız? Hiç güneş görmeden ya da sürekli güneşli bir şehirde çalışmak sizin için uygun mu? Ya da daima nemli bir havaya bünyeniz alışacak mı? (Singapur’da akşam olunca yoğun nemin geçmesini beklemek naifliğini yaşamıştım).

Birçok arkadaşımda yurt dışı yaşam sonrası otoimmün hastalıkların ortaya çıktığına da şahit oldum. Bünye alıştığı ortamın dışına adapte olmakta güçlük çekebiliyor ve bu tür rahatsızlıkları tetikleyebiliyor. Metabolizmanız bu değişikliği kaldırabilecek mi?

Ülkede bir kurulu düzeniniz varsa eviniz arabanız vs. her şeye yeniden başlamaya hazır mısınız? Unutmayın; ülkenizde ne kadar iyi şartlara sahipseniz, yeni ülkede adaptasyon sürecinizin o kadar zor geçme olasılığı var.

Gelelim avantajlara;

• Özgür ifade, ücretsiz ya da düşük ücretle elde edilebilecek sosyal olanaklar, kaliteli iş ve okul ortamı akla ilk gelenler arasında yer alıyor.

• Kast sisteminin olmadığı ve sosyal eşitliğin herkese nasıl olanaklar sunduğunu yaşayarak öğrenebilirsiniz.

• Türkiye’de müze gezme alışkanlığınız yoksa bile bunu yurt dışındaki oturma izni olanlara yapılan ücretsiz imkânlarla yeniden kazanabilirsiniz.

• Spor aktivitelerini oldukça hesaplı şekilde yapabilirsiniz.

• Büyük indirim dönemlerinde %50 — %80’e varan indirimlerle yıllık alışverişinizi yapabilirsiniz.

• Hiç görmediğiniz ülkeleri ve şehirleri düşük masraflarla gezebilirsiniz. Oturma izninizin size kazandırdığı bir ayrıcalık da Avrupa içinde Avrupa vatandaşlarının sahip olduğu vizesiz gezme olanağı. Sırt çantası ya da “carry on luggage” elinizde küçük masraflarla her yere gidip gelebilirsiniz. Bu ayrıcalığın kazandırdığı özgürlük hissinin de tarifi yok.

• Bazı ülkeler evli ve çocuklu aileleri desteklerken bazıları bekârlar için idealdir. Yaşam tarzınıza uygun ülkeyi doğru seçerseniz rahat edersiniz.

• Döviz üzerinden para kazanmak güzel, ancak unutmayın masraflarınız da aynı para birimi üzerinden olacak.

Yurt dışına çıkmadan anlaşılmayan gurbetlik hissi nedir?

Milliyetçilikle alakası olmayan biri olarak “Vatan” kavramının ne demek olduğunu yurt dışı yaşamın öğretişine şahit oldum. Elinizdeki pasaport hangi ülkenin vatandaşı olduğunuzu gösteriyor ve her sene almak zorunda olduğunuz oturma izni size özgürlük tanısa da o belgeyi almak için katlanacağınız 3. sınıf vatandaş muamelesi zor geliyor. Bulunduğunuz ülkeye göre bu prosedür zorlaşıp kolaylaşabiliyor. Bu sebeple bu konuyu araştırmanızda fayda var.


Hayatımda çayı sevmeyen biri olarak ilk yılın sonunda büyükelçilikte ince belli bardakta (ki hep kupa kullanan biriyim) çay ikram edildiğinde duygulanmıştım. Yanımdaki arkadaşımda da aynı tepkiyi görünce gurbetlik hissiyle alakalı olduğunu fark etmiştim. Kendinizi dünya vatandaşı gibi görseniz bile her insanın sadece bir vatanı olduğunu idrak ediyorsunuz.

Yabancı dilde kendinizi ne kadar iyi ifade ederseniz edin, kültürel farklılıklar yüzünden iletişim, paylaşım zorlaşıyor. Mesela; ben en çok Nasreddin hoca vari “nükte” özlemi çekerdim. Bir de “Günaydın” kelimesini kullanmayı :))

Ailenizin ve aile bireylerinin Türkiye’de olması zihninizi hep kurcalıyor. Onların sağlık durumları, yaşadıkları problemler, özlemle birlikte çok daha fazla büyüyor içinizde. Ülke haberlerini okumaktan uzaklaşsanız bile yine de zihninizde bir yer tutuyor.

Ülkenizde siyasi görüşünüz ve eğitim seviyeniz ne olursa olsun yurt dışında genel olarak müslüman, eğitim seviyesi düşük bir ülkenin vatandaşı muamelesi görüyorsunuz. En demokratik ve en ayırıma karşı ülkelerde bile bunu sezmeniz mümkün. Gördüğünüz cehalet karşısında sürekli ülkenizi anlatma ihtiyacı duyuyorsunuz.

Gurbetlik hissi ile nasıl başa çıkılır?

Ailenizi ülkede bıraktıysanız ne çok sık ne çok ender düzenli irtibatta kalmanız, özlem konusunda bir nebze yardımcı olabilir. Mümkünse yaşadığınız ülkeye ara sıra ailenizi ya da arkadaşlarınızı çağırmanız, memleket yemeklerini anımsatan Akdeniz gıdalarını (peynir, yogurt vs) keşfetmeniz sizi bir nebze normale çekecektir.

Yıllarca yurt dışında yaşadıktan sonra Feta peyniri, şekersiz yoğurt bulmak, ayran bulmak gibi ayrıntılar küçük sürprizler yaratıyor (ayran seven biri olmama rağmen 3. yılın sonunda Nice’te ayran bulmak beni mutlu etmişti doğrusu).

Dil gelişimi açısından yabancı arkadaşlıklar kurmak önemli, ancak kendi ülkenizden kaliteli arkadaşlarınızın olması da psikolojik destek açısından değer taşıyor.

Her türlü bürokratik uğraşıda “Non-EU citizen” yani “Avrupa birliği vatandaşı olmayan” seçeneği ile karşılaşacak ve Avrupalı arkadaşlarınızın çekmediği çileleri çekecek ödemediği ücretleri ödeyeceksiniz. Bu da içten içe insanı yıpratabiliyor. Bu duruma kendinizi hazırlayın.

Yurt dışından sonra Türkiye’ye geri gelmek

Dünyanın birçok sehrini adım adım bilirken, birçok dile ve kültüre aşinalığınız oluşmuşken, bir sebeple ülkeye geri dönmeniz gerekirse hiçbirşeyin eskisi gibi olmayacağını da bilin. Sizin için ilk yıllar adaptasyon süreci olacak.

Ülkeye geldikten sonra en zor katlanılanların başında trafik geliyor. Geri döndükten 3 yıl sonra hâlâ rahat rahat karşıdan karşıya geçemiyordum. Yurt dışından sonra yayalara yol vermeyen sürücü kavramı oldukça ilginç. Bir de sürekli çalan kornaların oluşturduğu trafik gürültüsü. Adeta hayata olan hınçlarını kornadan çıkaran sürücüleri anlamak güç geliyor.

Bisikletli bir yaşama alıştıysanız, Türkiye’de bu alışkanlığı sürdürmeniz de oldukça büyük bir çaba gerektiriyor. Ne şehir içinde yayılmış bisiklet yolları var ne umumi bisiklet istasyonları ne de bisikletli kültürü (Son zamanlarda tek tük istisnaları mevcut ama gelişmiş ülkelere kıyasla oldukça az).

Bir diğer zorlayıcı faktör de sürekli gergin ve agresif insanlarla karşılaşmak. Günümüzde bunu anlamak kolay ama çok daha öncesinde de bu topraklarda agresiflik yaygındı. Yaşanmamışlıkların ve mutsuzlukların bir nevi patlaması gibi görüyorum.

İş görüşmelerinde ise apayrı diyaloglara şahitlik ediyorsunuz. Yıllarca bir Amerikan şirketine çalışmış olsanız bile yabancı dil bilip bilmediğiniz soranlar mevcut. TOEFL skorunu kabul etmeyenler, yeniden sınav yapanlar… Ayrıca ülkeye döndükten sonra bilimsel kurumlardaki iş görüşmelerinde gördüğüm ise; edindiğiniz tecrübenin zenginliği avantaj olarak görülmüyor, tecrübenin fazlalığı dezavantaj kabul ediliyor.

Toplumdaki eğitim seviyesinin düşüklüğü de maalesef sürekli dikkatinizi çekiyor.

Türkiye’deki AVM merakı ve alışveriş tutkusunu anlamak için de kendinizi zorlamayın. Bu anlaşılası bir kavram değil 🙂

Tüm bunlara rağmen gidin tabii ki… Özellikle de Barselona, Berlin, Londra gibi çok uluslu şehirlerde yaşamak insana oldukça farklı bakış açıları kazandırıyor. Her milletin kültürüne ait birşeyler öğrenmek içsel bir zenginlik de katıyor. Sanatla iç içe yaşamak bireye derinlik kazandırıyor.

Yediğinize, içtiğinize, sağlığınıza özen gösterin. Kendinizi ve sağlığınızı ikinci plana atmayın. Ne kadar yoğun bir temponuz olursa olsun kendinize ruhsal ve fiziksel açılardan iyi bakın.


Benim fikrimi sorarsanız: Gidin, görün ve ülke size olanaklar sunduğunda geri gelin, katkı sağlayın. Hatta keşke herkes gidip birkaç yıl kalıp gelse. Kitap okuma oranı düşük bir ülke olarak, bunun bireylerin eğitimine ciddi bir katkısı olacağına da inanıyorum. Yurt dışında yaşamak ve yaşam mücadelesini orada vermek, “size kim olduğunuzu anlamanıza” da yardımcı olur. Ancak döndüğünüz zaman yeni bir siz olacaksınız. Ne bıraktıklarınız eskisi gibi olacak ne de siz… Derin bir yalnızlık sizi bekliyor olacak. Buna hazır mısınız?

Yurt dışında yaşamak: Gitmeden önce neler yapılmalı?


Ruken Zilan
Ruken Zilan, liseyi 15 yaşında bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi ve ODTÜ Fizik bölümlerinde Lisans ve Yüksek Lisansını yapmıştır. İkinci Yüksek Lisansını TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinde Bilgisayar Mühendisliği’nde yine tezli olarak tamamlamıştır. Uzmanlıkları; “Güneş Enerjisi” ve “Kablosuz Sensör Ağlar” üzerinedir. Ayrıca yüksek lisans çalışmaları süresince, temiz enerji kaynakları ve bilişim teknolojilerinde güvenlik üzerine çalışmaları olmuştur. 2007-2018 yılları arasında UPC BarcelonaTech'te doktora çalışmaları yapmış. 2008-2012 yılları arasında Barselona Süper Bilgisayar Merkezinde CISCO California burslusu bir araştırmacı olarak çalışmıştır. Ardindan İTÜ ve ODTÜ teknokent bünyesinde ArGe departmanlarında görev almıştır. Halen İstanbul Teknokent bünyesinde bir yazılım şirketinde görev almaktadır.